Sadece yüreğimiz, ciğerimiz yanmıyor; ağaçlarımız, çiçeklerimiz, böceklerimiz de yanıyor. Ormanlar binlerce nebatatın, hayvanatın bir arada yaşadığı yerlerdir. Tabiat belgesellerinde ormanlarda nasıl coşkulu bir hayatın yaşandığına yakından şahit oluyoruz. Kuşların senfonisi eşliğinde hayatın uyumlu bir ritim içinde akıp gitmesi bir mucizenin gerçekleşmesidir. Ormandaki canların bizden farkları bu hayatlarını bizim gibi izah edememeleridir.

Bayramda köyde yaşayan akrabamın bahçesindeki ceviz ağacında yaşayan sincapların dallar arasında geçişlerini seyrettim. Evin çatısının üstündeki dallarda cevizleri yiyor, kabuklarını çatıya atıyorlar. Akrabam çatıdan çıkan seslerden rahatsız olsa da hayvanların varlığından rahatsız değil. Orman yangını nedeniyle kaçacak yer bulmayan sincabın çaresizliği karşısında insanın gözü yaşarıyor. Daha nice kuş, böcek aynı akıbetle karşı karşıya kalmış durumdadır. Kaynar bir çaydanlığa ya da tencereye parmağınız değse nasıl feryat edersiniz. Peki, yangında tamamen yanmak ne büyük acıdır.

Dünyanın birçok ülkesinde uzun süren yangınlar olur. Her yaz Amerika Birleşik Devletleri’nde günlerce süren yangın haberleri seyrederiz. Milyonlarca hektar arazi yanar ancak bu yangınlar rejim sorununa yol açmaz. 2 yıl önce Avustralya’da 8 milyon hektar orman yanmış, 1 milyardan fazla hayvan telef olmuştur. Ama ne Amerikalılar ve Avustralyalılar bunu devlet krizine dönüştürmüş ne de devletinin aciz kaldığını sosyal medya aracılığıyla dünyaya şikâyet etmiştir.

Her yıl orman yangınları oldu ancak bu yıl onlarca yerde aynı anda başlaması kafamızı karıştırdı. Bir sabotajla, bir organize hainlikle karşı karşıya mıyız? Henüz net bir açıklama yok. Eğer bir hainlik söz konusuysa daha acı bir tabloyla karşı karşıyayız demektir. Öyle canımız yanıyor ki böyle bir hain veya hainler varsa yakarken kazdıkları kuyuya düşseler yüreğimiz ferahlar mı bilmiyorum?

Her büyük sıkıntı zamanlarında konu hakkında ilgili ilgisiz herkesin konuştuğunu görüyoruz. Orman yangınları devam ederken hepimiz orman, ağaç, çiçek, böcek uzmanı olduk. Tabiri caizse ağzı olan konuşuyor! Hele siyasilerin demeçleri akla ziyan şeyler… Adeta şapkadan tavşan çıkarma operasyonu peşindeler. Yangına körükle gidiyorlar. Cenaze defnedilmeden miras kavgasına başlayan varisler gibi sağa sola saldırıyorlar. Daha önce böyle şeyler olmazdı; büyük acılar bizi birleştirirdi. Acıların sıcaklığı geçtikten sonra hesaplaşma olurdu. Bu doğru bir durumdur. Uzun süre virüs nedeniyle fazla içeride kalmaktan mıdır acaba?

Bir de manda zihniyetliler var. Onlarda elinde benzin bidonuyla yangın söndürmeye gidiyorlar. Hem hiçbir şey yapmıyorlar hem de ülkeyi zafiyet içerisinde gösteren kampanyalar düzenliyorlar. Onları acıdan, kandan beslenen vampirlere benzetmemek elde değil.

Bütün bunlara rağmen yangın söndürme operasyonlarında her şey yolunda mı, maalesef değil. Elbette eksikler yanlışlar oluyor. Bu kadar büyük bir felaketle mücadele etmek kolay değil. En büyük eksiklik iletişim eksikliği olarak karşımıza çıkıyor. Konunun yetkilileri ve uzmanları tarafından zamanında düzenli bir bilgilendirme yapılmadığı gerçeği ortada duruyor. Sorumluların ancak ateş bacayı sarınca akılları başlarına geliyor. Normal zamanlara geçince “iletişim” boş işler olarak algılanmaya devam ediyor.

Unutmayalım yanan orman değil, biziz. Şapkadan tavşan çıkarma değil ormandan tavşanları kurtarma zamanıdır.