Devletin temel işleyiş sistemlerine yönelik saldırılar, sabotajlar devletin tarihinde hep var olagelmiştir…

İçerden ya da dışardan yönelmiş bu saldırılar, bazen sadece iktidarları hedef alırken bazen de direkt olarak devletin kendisine yönelir…  

Dünya tarihinde iktidara karşı bilinen ilk darbenin MÖ 2350 yılında Akad Kralı Sargon tarafından gerçekleştirildiğini biliyoruz…

Fakat bugün siyaset ile iktidarlar arasına “kara kedi” gibi giren çok farklı ve akışkan yapılar gelişti…

Dijital sistemlerin, internetin sağladığı açık erişimle artık kitleler lidersiz ya da gölge liderlerle, etkin bir manipülasyon ve yalana da başvurarak çok hızlı bir şekilde organize olup, devlete ya da iktidarlara saldırabiliyorlar…

Bir tür “dijital muhalefet” sergiliyorlar; fakat yıkacaklarının yerine hiçbir şey önermiyorlar…

Mevcut muhalif partiler bu “dijital muhalefete” -Acaba bize de bir pay düşer mi?- umuduyla destek veriyor olsalar da, muhtemel bir iktidar durumunda ilk hedefin kendileri olacağı gerçeğini gözden kaçırıyorlar…

Zira gölgede duran ve süreci yönetenler tarafından istenen şey düzensizlik ve kaostur…   

Bütün dünyada daha dingin olan ve güven vermek üzere organize olmuş devlet yapılarının dinginliğini bozmak için öz güvenlerine saldırıp hataya zorluyorlar…

Toplumları da belirsizlik ve öngörülemezlikler üzerinden korku sarmalına alarak onların da devlete karşı güvenini sarsıyor ve devlete/iktidara karşı daha saldırgan bir tavır almaya zorluyorlar…      

Böylece akışkan modernite, kaos ile yerleşik olmayan akışkan korkuya sebep oluyor...

Zygmunt Bauman, söz konusu kaosun nedenini güç (iktidar) ve siyaset arasında oluşan dengesizliğe bağlar...

Siyaset, sorunlara karşı alınacak tedbirlerin kararını verir, iktidar da uygular...

Lakin küreselleşme nedeniyle artık çağımız iktidarları, siyasetçilerin aldıkları kararları eskisi gibi rahatlıkla uygulayamaz hale geldiler...

Bauman bunu "iktidar ve siyasetin boşanması" olarak açıklar ve günümüzün kaos düzeni ile bireyin kontrol edilemeyen korkularının giderek arttığına işaret eder...

Bu akışkanlık, sosyal medya ile hızlanmış ve tüm dünyada siyaset ile iktidarlar arasındaki bağlar, sadece "boşanma" ile izah edemeyeceğimiz çok farklı ve ciddi sorunlarla tamamen kopma noktasına gelmiştir...

İnsanların bu akışkanlığa verdiği tepki çok daha “katı” gördükleri figürleri iktidara taşımak şeklinde kendini gösteriyor; yükselen aşırı sağ iktidarları, Trump vari liderler bu pencereden ele izlemek oldukça önemlidir…

Sadece iktidarlar değil, devlete ve siyasete ait bütün geleneksel güçler, sosyal medyadan yükselen organize tepkiler karşısında istediklerini yapabilme ve aldıkları kararları uygulama konusunda giderek artan bir otorite kaybı ile karşı karşıyalar...

Bu, rekabetin kimin lehine sonuçlanacağını elbette zaman gösterecek...

Şahsen daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek adına bu mücadeleyi devletlerin kazanmasından yanayım...

Nasıl ki devleti insan karşısında olması gereken sınırda görmeyi bekliyorsam, sosyal medyayı da olması gereken sınırında kullanmayı tercih ediyorum...

Zira belirsiz, akışkan bir zeminde yaşamak istemem...

Daha öngörülebilir olan geleneksel muhalefeti belirsiz, lidersiz, akışkan olan "dijital muhalefet"e tercih ederim...

Çünkü “akışkan korku”ların tetiklediği şiddetin yakıp yıkacağı bir gelecek istemiyorum…