Napoléon Bonaparte’nin, “Légion d’Honneur” nişanını Osmanlı Sultanı Abdulmecid Han’a vermesinden sonra diğer müttefikimiz İngiliz Kraliyeti bunun gerisinde kalmamak için “Diz Bağı Nişanı”nı hediye ederler.

III. Edward tarafından uygulanan “Diz Bağı Nişanı”nda şöyle bir gelenek vardır: “Diz Bağı Nişanı”ı verilen kişilerin ve/veya ülkelerin armaları Windsor Sarayındaki St.George Kilisesi duvarlarına asılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin o güne kadar bir arması bulunmadığından Sultan Abdülmecid İngilizlerden bu işin ustalarını göndermelerini ister.

Kraliçe Victoria, Charles Young’u (bir arma ressamı) İstanbul’a gönderir. Charles, Osmanlı Devleti’ne ilk armayı yapar.

Etienne Pisani isimli bir tercüman ile icraatlarını yürüten ressam, Osmanlı Devleti’ni bütünüyle kapsayan bir arma yapmak için yoğun çaba sarf eder.

Sonunda saltanat kavuğu, sorguç, tuğra ve ay yıldızın da içinde bulunduğu Osmanlı Devletine yakışır bir eser ortaya çıkarır.

Yaptırılan bu arma daha sonra Londra`daki Osmanlı Sefiri Kostaki Efendi’ye gönderilip teslim edilir.

Yapımı tamamlanan ve İngiltere’ye gönderilen arma, resmi tören ile alınır ve St. George Kilisesi’nin en yüksek yerine asılır.

Böylelikle Abdülmecid, Osmanlı Devleti’nde ilk kez yabancı nişan kabul eden sultan olur.

Daha sonra Abdülmecid Han’ın oğlu Sultan II. Abdülhamit, babasının devrinde yapılan armaya yeni eklemelerde bulunur ve 17 Nisan 1882 yılında resmi arma olarak kabul edilir ve kullanılmaya başlanır.

Bugün görüyorum ki, binalarımızın giriş kapılarını, işyeri duvarlarını, sosyal medya sayfalarımızı ve evlerimizin salonlarını süslüyor Osmanlı Arması.

30 Ayrı sembolün bir araya getirilmesiyle tasarlanmış bu muhteşem alametifarika, bana göre sadece iyi bir tasarım olmakla kalmayıp gerek şekillerin görünür izahları ile gerek saklı mesajlarıyla ait olduğu devletin gücünden, yönetim anlayışından, kainat ve insan merkezli üst akıldan, ilahi yasalardan söz eden bir önsöz niteliğinde.

Kaynaklar bizi, Osmanlı Armasının bugün aşinası olduğumuz son şeklini almadan çok önceleri gerek fermanlarda, gerek icatların gerçekleşme süreçlerinde, gerekse yazışmalarda minimalist fügüler ile tasarlanmış ongunlar olduğundan haberdar eder.

Ancak bugünün süper güçlerine ait armaların bilinirliliğinden daha fazla yaygınlaşmış ve bilinirliliği yüksek olan Osmanlı armasının son şekline odaklanmakta fayda buluyorum.

Meraklısı bu armanın mazisine, etkileşim sürecine, değişim ve dönüşümüne kaynaklardan ulaşabilir.

“İkra” emri yazılı olanı okumanın ötesinde bir farkındalık çağrısı olduğundan, bu emre muti olarak kaynaklardan edindiğim bilgileri kendi algılarımla harmanladığımın da altını çizmekte fayda görüyorum.

Devam edecek inşallah…