İnsan kaderine yürürmüş…

Bir gece yarısı evden çıktım. Kura Nehri aynı umarsızlığında akıyordu. Önce Ahmet’e, sonra da Yunus Emre Enstitüsü Tiflis Müdürü Ali Oğuzhan Hoca’ya telefon ettim. Her ikisinden de Cemal Paşa’nın vurulduğu yerin tam adresini bulup bulamayacaklarını sordum. Sağ olsunlar her ikisi de yaklaşık konumu verdiler.

Daha sonra Nurullah aradı. Sadaklı’dan. Muhteşem bir çocuk. Anlattı bana: Eskiden tam da Paşa’nın şehit edildiği yerde bir yazı varmış. Gürcistan devleti kurulduktan sonra oradaki tabelayı sökmüşler. Bana tam konumu attı.

Cemal Paşa’yı gece vakti vurdular. 21 Temmuz 1921’de. Bir gece vaktiydi. Bense Gürcistan’a 24 Temmuz 2021 tarihinde geldim. Bir kan davasının peşi sıra düşmedim yola. Hatta, Cemal Paşa aklıma buraya geldikten iki hafta sonra düştü. Rus ÇEKA binasının olduğu yerde durdum. Şimdi orada AB binası, Parlamento, apartmanlar var… Ama tam vurulduğu caddenin başında durdum. Geceydi, karanlıktı, taksiler gelip geçiyor, polisler nöbet tutuyordu. Yüzyıl önce, o gece, o saatlerde bu sokakta kimse yoktu. İki araba durdu ve yaklaşık on kişi arabalardan indi. Türk sefaretinden gelen Cemal Paşa’nın yanında iki yaveri vardı.

Aylar önce Afganistan’a gitmiş, orada olup biteni Ankara Hükümeti’ne iletmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal asker ve doktor gönderilmesi için emir vermişti. Atavatan önemliydi.

İnsan kaderine yürürmüş, ırmak ise yatağına.

Vardım, kaderi bana benzeyen insanlar buldum dünyanın en ücra ülkelerinde. Hatta kan izimizi takip ettim. Ruh izimizi takip ettim.

Adana Valiliği sırasında binlerce Ermeni’nin canına halel gelmesin diye uğraşmış, yine Suriye’de tehcir ile birlikte Ermenilerin intikalini muntazaman yaptığı halde, cinayetinde Ermenilerin parmağı olduğu iddia edilmiştir. Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Ermeni komitacının bir kahraman olarak yâd edildiği bir ortamda, Ermenilerden şüphelenmek elbette makuldü. Ancak, Rusların ve İngilizlerin de kuyruğuna basan bir paşadan bahsediyoruz. Her ne kadar yeni yönetim, yeni rejimle arasını tam olarak düzelmemiş olsa da; Ankara Hükümeti için çalışmış, Ruslarla olan münasebetinde Ankara’nın çıkarlarını gözetmiş, Afganistan’da bulunduğu süre içerisinde ise oradaki İngiliz varlığını tehdit edecek girişimlerde bulunmuştu. Hatta Afganistan’ın özgürleşmesi ve İngilizlerin Afgan cephesinde geri adım atması, güçsüzleşmesi Anadolu’da istilacı olarak bulunan İngilizleri ve müttefiklerini zor durumda bırakmıştı. Katline ferman vermek isteyen çoktu… İttihat ve Terakki’nin üç kare asından biri olan Cemal Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’nın nazarındaki yeri başkaydı. Bu sebeple olsa gerek Kafkaslar’da ve Afganistan’da attığı adımların Ankara lehine olduğunu fark etmiş ve yazışmalar olmuştu…

Yazdığım son paragraf benim alanıma girmiyor. Bu sebeple iddialı değilim. Fakat, bir izi takip ediyorum ve vatanını seven insanların en nihayetinde vatanının kaderinden pay aldıklarını görüyorum.

ÇEKA’nın eski binasının tam köşesinde, bir başıma durduğumda insanların hırsları, idealleri, arzuları için neler yapabileceklerini düşünüyorum. Milletinin kaderini kendi kaderinden ayrı görenlerin; kendi keyfi için diğerlerinin kederini ve kadersizliğini görmezden gelenlerden başka bir hamurla yoğrulduklarını görüyorum.

Bir taksiye binip oradan uzaklaşmak istiyorum. Taksicinin umurunda değil 3 Lari verilecek yere 10 Lari istemesi. Bu bencilliği tüm Gürcülere yorumlamak istemiyorum ama dahil olduğunuz milleti ya lekeler ya da yüceltirsiniz. Yürüyorum. Minnet etmeyen bir Türk olarak yürüyorum. Paşa, vali, komutan, sürgün… Belki daha fazla vasfı olan bir adamı düşünerek yürüyorum.

Savaşlarda evini terk eden, makam sahibi, itibar sahibi, güç sahibi, onurlu insanların her şeylerini geride bırakıp, bilmedikleri ülkelerde yaşama tutunurken kölelerden bile aşağı görüldükleri zamanlara erdik… Diyeceksiniz ki: İnsan, kaderine yürürmüş. Kader, rezillik ya da vezirliğe bakmaz. Kaderdir. Ama biz insanız. Kederleniriz. Kederlerin insanları nasıl yücelttiğini, acının en büyük öğretmenlerden olduğunu biliriz. Acıdan pay almayanlar yoruyor bizi. Elbette herkes acı çekmeli, demiyoruz. Ama modern zamanların o efsunlu kelimesi, empati çok insani bir eylem. Hatta, empati kurmak için bedel ödemeye de gerek yok!

Tacikistan’da Enver Paşa’yı vurdukları geçidi gördüm. Tiflis’te bir sokak başında Cemal Paşa’yı vurdukları yeri gördüm. Vatanından uzakta ölen insanların sancısını hissettim. Hele ki Afganlar’ın İngilizler’e karşı başarılı olması için gayret ederken, kendi kaderini ihmal eden bir insandan yola çıkıp; dünyanın pek değişmediğini gördüm. Afgan cephesinde ne kadar başarılı olursak, Anadolu’da o kadar salim olacağız.

Kaderimiz hep aynı yollardan geçiyor. Belki yolun sonunda hayrımız dokunmuş bir komitacı kurşunu olacak. Belki bir gece yarısı evimize dönemeyeceğiz ama bileceğiz ki evimiz yaşayacak. Evimiz var olsun diye kendimizden vazgeçeceğiz.

Bunları düşündüm bir gece vakti ülkemden, evimden uzakta. Ve kendi kendime:

Sen de artık vatanına dönmelisin, dedim.

Vatanımıza, evimize, kalbimize giden yol bazen çok dolambaçlı olabiliyor. Ve dönebilenler, başkalarının kaderine ve kederine saygı duyanlar olsa gerek. İster güle oynaya, ister bir kefen içerisinde dönsünler.

Geceydi ve vurulmuş bir Osmanlı paşasının kan izi vardı payitahttan çok uzakta. Kura Nehri binlerce yıldır yatağında akmaya devam ediyordu… Irmaklar, yataklarını değiştirince küselermiş dünyaya. İnsanlar ise evlerinden koparıldılar mı…