Mimarlık öğrencileri, hususiyetle tarihi bakiyesi bol olan beldelerde, il, ilçe veyahut mahallelerde, ellerinde haritalar, şerit metreler, nivolar, miralar, ölçerek biçerek metruk evleri resimleyerek projelendirir sonra da korunması, muhafaza edilmesi gerekli, tarihi kıymeti fazla olan yerleri, binaları, alanları işaretleyip yeni bir anlayışla projelendirerek hayata kazandırırlardı.

Postmodern bir yaklaşım gibi görünse de bu iş onlar için hem bir saha çalışması ve hem de proje ödevi olurdu…

Şimdi ben diyorum ki: Bizim ihtiyaç fazlası ilahiyatçılarımız birkaç eser, birkaç kitap ortaya koyduktan sonra boş zamanlarını kahvelerde okey oynayarak (OMÜ’de hayatın anlamını okey oynamak zanneden ilahiyat profesörü mevcuttur. İnanmayanlara özelden isim verebilirim) geçirmek yerine fırsat bu fırsat diyerek Afganistan’a gitseler…

Orada güvenlikli bir otele yerleşseler, (uydu uydu dolaşıp televizyona çakılma merakını da bastırarak tabi ki) Afganistan’ı bölge bölge ayırıp, il il, bel belde Tabilan’a gerçek İslâm’ı anlatıverseler fena mı olur?

Bence ilahiyat fakülte rektörleri durumdan vazife çıkararak, bunu bir an önce gündemlerine almalı ve bir saha çalışması programı hazırlamalılar.

Zaten değil mi ki, Taliban da kendilerine İslâm ve İslâm fıkhı hususunda ufuk açacak derin âlimleri, hocaları ve dahi akademisyenleri Afganistan’a davet etmektedir.

Bakıyorum, ün yapmış, nam salmış kelli felli İlahiyat profesörleri, mevzuun künhüne varmak ve meseleyi bize efradını cami, ağyarını mani bir şekilde izah etmek, hadiseleri yerinde ve derinden incelemek ve gelip anlatmak yerine, Twitter üzerinden kısa kısa laiklik, çağdaşlık, cumhuriyet kazanımları, Kemalizm methiyeleri ve anti şeriat propagandaları yapıyorlar.

İş mi yani bu?

İş mi klavye ilahiyatçılığı…

Şu Taliban kardeşlerimize ‘Selefilik nedir, Tarihselcilik nasıl bir şeydir, recmin hükmü ve uygulama yerleri nelerdir, el ne zaman kesilir, hangi durumlarda katli vacip fetvası verilebilir, kadınlar ne zaman ve nasıl sokağa çıkabilir, okula gidebilir, hangi durumlarda çalışabilirler’ hususlarında söyleyecek bir çift kelamı olan ilahiyatçımız yoksa bizim, kapatalım ilahiyat fakültelerini!..

Değil mi ama?..

Demiyoruz ki Afganistan’da kalıcı olarak gitsinler…

Bunu bir saha çalışması olarak telakki etsinler.

Neden, ilahiyatçılar arasında doğuda çalışma heveslisi, doktorasını, mastırını doğuda yapmak isteyen yok?

Varsa da pek az…

Nedir bu batı merakı?

Neden, İlahiyatçı akademisyenlerin en büyük hedefleri eğitimlerini batıda tamamlamak ve Avrupa üniversitelerine kapağı atmak olmaktadır?

Doğu’da üniversite ve o üniversitelerde doktora, mastır yapacak bölüm, branş yok mu?

İşte fırsat, görev sizi çağırıyor.

Taliban’a, geri dönenler yaşadıkları tecrübelerle birlikte belki, Tayyip Erdoğan’ı indirmek hevesiyle, ABD’nin mandalığına gönülden talip olanlara; uçağın tekerine tutunmanın ve rüzgâra kapılıp aşağıya düşmenin, uçağa binebilenlerin ise ABD yerine Uganda’ya, Somali’ye, Tanzanya’ya bırakılmasının ne demek olduğunu, sosyolojik ve psikolojik olarak nasıl bir travmaya yol açtığını da anlatırlar.