Hayatı senaryo, yaşadıkları yeri stüdyo zannedenler var; “zan”dan öte belki…

Lakin televizyona karşı belirli bir üstünlüğü var gibi görünse de, ana aktörlerini yine televizyondan seçen bir sosyal medya var karşımızda…

Çünkü sosyal medyada ki güven, henüz televizyonu yakalayamadı; bu iğretilikle yakalayabileceğini de sanmıyorum…

İvan Klima’nın, “Vekil inançların raf ömrü kısa olur” sözü, sosyal medyanın iğretiliğini çok iyi özetler bana göre…

Acayipliklere inananların fanatikliği de çok iğretidir mesela…

Güven vermediği gibi, sahibine de gerçek bir onur ve saygınlık yüklemez...

Adı üstünde, onlar sadece yeri yurdu olmayan, paradan ve sahte şöhretten başka tutunacak gerçek dalı olmayan “seyyar fenomen”leridir işte…    

Zaten meselenin çığırından çıkmasının en önemli yanlarından biri de ortada dönen paradır…

İştah kabartan bu paradan pay alma çabası, “şaklaban” bir yaklaşımı da tetikliyor elbette...

İçeriği zayıf -hatta saçmalık derecesinde- pornografik paylaşımların hiçbir norm süzgecine tabi olmadan en saygın ve ahlaki olanlarla aynı koşullarda bütün kitleye servis edildiğini biliyoruz...

Burada da yine çok acı bir eşitleme var; izlenme ya da beğeniye indirgenmiş olarak…

Bu zihniyetin arkasında apaçık bir pragmatizmin olduğunu söylemeye gerek bile yok sanırım…

En saygın olanın “bir” izlenmesine verilen parayla, en saygısız olanın “bir” izlenmesine verilen para aynı…

Bu durumda da maalesef daha az izlenen saygın ile daha çok izlenen diğerinin mücadele etmesi imkânsız hale geliyor; birde yapay zekâ algoritmalarının çok izlenenden yana olduğu düşünüldüğünde durum katmerleniyor…

Ve ne yazık ki konumundan bağımsız olarak pastadan pay kapmak isteyen birçok kişi de daha fazla izlenmek uğruna, kendi seviyesine çekemediği takipçinin seviyesine inme yolunu seçiyor...

Bu noktada yaşanan amaç sapması, hiç beklemediğiniz insanları bile paraya yöneltebiliyor... Bu da toplumsal yozlaşma adına oldukça ciddi bir tehdittir.

Her şeyin paraya kurban edildiği bir gelecek, hiçbirimize huzur getiremez; getirmiyor zaten…            

Parayı ve şöhreti reddetmek -özellikle yirmi beş yaş ve altı kategori için- hiç de kolay değil...

Hesapları dışında gerçek adreslerini bilmediğimiz “sosyal medya mahallesi”nin bir sürü seyyar sakinine karşı korunaklı olmak da…

Buna karşı durmanın yolu binlerce yılda katılaşmış değerlere iyi tutunmaktan geçiyor...

Kullanıcısına sunduğu her şeyi “bariyersiz” olarak sunan ve öylece alınmasını isteyen sosyal medya, baştan çıkarmaya odaklanmıştır...

Kontrollü kullanıcı ise baştan çıkmayan hatta baştan çıkarmak isteyeni kontrol eden kullanıcıdır...

Her hoşlandığına ve satın aldığına dönüşmeyen kullanıcı, karakterini bulmuştur...

Arkasını ve arkasındakileri net görmediğimiz sosyal medyanın sunduğu her şeyde bir “bit yeniği” aramak -mantık çerçevesinde- şüpheyi diri tutmak, kişinin hakikatini koruması adına hayatidir…

Zihinlerin kurban edilmesini takip eden bedenlerin kurbanlığı ile dolu, toplumsal olarak katlanmak zorunda olmadığımız acıların muhatabı olmamak adına, kim olduğumuzu ve nerede durduğumuzu unutturacak “baştan çıkışlar”ın seline kapılmayalım...

Zira köksüz bir dalı, köklü bir çınara tercih etmenin hiçbir izahı yapılamaz…