Türkiye’yi inanç rotasından saptırma çabalarının tarihi yeni olmadığı gibi, sadece dış kaynaklı da olmamıştır…

Bu saptırma çabasında içerinin ve dışarının bazen eşgüdümlü -koşullara göre- bazen de ayrı ayrı seyirler izlediği gerçeği can yakıcıdır…

Şunu iyi biliyoruz, hiçbir güçlü yapı içeriden yara almadan yenilmez…

Bu durum, tarihin her döneminde başka ülkelere göz dikmişlerin amaçlarına ulaşmak için içeriden işbirlikçiler/beslemeler bulmasıyla gerçekleşmiştir…

Ve ne yazık ki, ülkesini, milletini çıkarları için hançerlemekten çekinmeyen ihanet şebekeleri bulmakta pekte de zorlanmamışlardır; ülkemiz dâhil…  

Bu toplumun inanç, kültür ve dil gibi çok temel değerleriyle oynamanın, söküme uğratmanın ne olduğunu önemli filozofumuz Teoman Duralı şöyle izah ediyor: “Kültür aşısına uğradık. Bunun için de geçmişe duyarsız bir milletiz. Soykırıma uğramış bir milletiz; kültür soykırımına. Hafızası gitmiş, alzaymır olmuş bir milletiz. Geçmiş unutuldu. Bunun en önemli müsebbibi yazının katlidir. Peyami Safa’nın müthiş bir lafı var: ‘Milli kütüphanesine girip de tek kelime okuyamadan çıkan biricik nesil yeryüzünde.’ Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşturulması alfabenin değişmesine mi bağlıydı? Harf inkılâbı soykırımdır… Biyolojik soykırımda hayatta kalmak mümkündür; orada kılıç artıkları olur ama kültür soykırımı kesin kes bitirir. Tertemiz eder…”

Evet, işte o acı gerçek bu ve buradan bakınca Osmanlı da başlayan ama CHP ile çok dramatikleşen bu iç saptırmalar, dün olduğu gibi bugün de yozlaştırmaya, erozyona uğratmaya devam ediyor…

Bunun bizde oluşturduğu ruh bozgununu da John Berger'den okuyalım: “Gerçekten tehlikede olan şey çok daha büyüktür. Kendi geçmişinden koparılmış bir halk seçme ve harekete geçme de, tarih içerisinde kendi yerini bulmuş bir halktan çok daha az özgürdür…”

Ünlü filozof Gadamer de Berger'in sözlerini, fikri olarak çok güçlü ifadelerle ortaya döker...

Dış kaynaklı saptırmaların ise sahadaki en önemli gücünün misyonerler olduğunu biliyoruz...

Fakat bugün daha çok, her bölge kendi içinden devşirilmiş marjinal-sapkın güçlerle, kendi içinde savaştırılıyor ve toplumsal-kültürel hafıza darmadağın ediliyor; maddi yansımalarıyla birlikte…

Bu coğrafyanın sağduyulu inancı da o sebeple üçlü sarmalla bozguna uğratılmaya çalışılıyor…

Etnik aidiyeti de yanına alan Şii, Vehhabi ve aşırı yorumlarla ortaya çıkan isyancı guruplarla…

Fakat on yıllardır bizi esir eden şeyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz; en azından bu ülkede...

Onun için de değerlerimizi tahrip ederek geçmişle aramızdaki iletişim hattını koparmaya çalışanlara tahammül edemiyoruz/etmeyeceğiz...

Geçmişini yeniden hatırlayarak hür olmanın tadını almış bir milleti, yeniden bir zihinsel esarete kimse sürükleyemez artık...

Bu özgüveni tazeleten cesur iradeye müteşekkir olmak, her şeyden önce bir vefadır; vefasızların anlayamayacağı…