Türk-Amerikan ilişkilerinin her gün daha fazla kötüye gittiği bir süreç yaşadığımız doğru. Fakat bu durum meselenin sadece görünen yüzü. ABD, Ortadoğu ve Orta Asya’daki askeri varlığını sonlandırıp, kendi kıtasına geri çekildiği bir dönemde, Türkiye ile ilişkilerinin daha fazla gerilimli bir hal almasını istemeyecektir.

ABD’nin 20 yıllık işgal sonrası Irak ve Afganistan’dan çekilmesinin altında yaşadığı askeri hezimetin yanında 6 trilyon doları aşan ekonomik kaybı da önemli rol oynadı. ABD’ye Irak Savaşı hiçbir şey kazandırmadığı gibi, izlediği yanlış strateji sebebiyle en büyük düşmanlarından birisi olan İran’ın bölgede daha fazla rolünü arttırmasını da sağladı. Benzer bir durumu Afganistan’da da görüyoruz. Halen kendi terör listesinde isimleri bulunan pek çok Taliban lideri, Afganistan’ın yeni yönetiminde siyasi roller üstlendiler. Bunu da engelleyebilecek hiçbir şey yapamadı.

ABD MAĞLUBİYET İÇİNDE ÇEKİLİYOR

Libya’da, Suriye’de hatta Yemen’de de ABD’nin tüm planları çöktü. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği yönetimlerinin Türkiye’ye sıcak mesajlar vermesinin arka planında, Biden yönetiminin işbaşına gelir gelmez Yemen Savaşı’nda Arap Gücü’ne verdiği desteği çekmesi yatıyor.

Tüm bunlara karşın Türkiye kendi bölgesinde izlediği “ilkesel siyaset”ten hiçbir şekilde ödün vermeyerek, Libya’da desteklediği hükümetin ayakta kalmasını sağladı. Suriye’de DEAŞ’ı bitirirken; Suriye’nin kuzeyini 1980’li yıllardan beri mesken tutan PKK’nın Afrin’den Cerablus’a kadar olan bölgeden hezimete uğratarak çekilmesini sağladı. Bugün Afganistan’da 2001’den bu yana görev yapan NATO üyesi ülkelerden diplomatik misyonlarını kapatmayan tek ülke Türkiye. Üstelik Afganistan’ın geleceğinin inşasında Pakistan ve Katar ile birlikte görev alacak en önemli ülkelerden birisi haline geldi.

TÜRKİYE BÖLGESEL AKTÖR OLDU

Türkiye’nin bir yandan kendi ulusal çıkarlarını önceleyen ilke temelli bir dış politika ile başarı kazanırken; diğer yandan ABD’nin tehditleri karşısında geri adım atmıyor ve savunma sanayinde alternatif çözümler üretmeyi sürdürüyor.

ABD, geçen yıl Aralık ayında, Türkiye'ye Rusya'dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi yüzünden CAATSA (ABD'nin Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) kapsamında Türkiye’ye tehditler savurmuş ve Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkilileri Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit'i yaptırım listesine eklemişti.

Buna rağmen Cumhurbaşkanımız BM zirvesi sebebiyle gittiği ABD’de CBS kanalının 'Face the Nation' adlı programında sunucu Margaret Brennan'ın "Hâlâ bir set daha S-400 almaya niyetlisiniz gibi görünüyor?" sorusuna şu yanıtı vermişti: "Bundan sonraki dönemde de kimse bizim, savunma sistemleri noktasında hangi ülkeden, ne kadar, ne alacağımıza müdahale edemez. Bunun kararını verecek olan biziz."

İşte bu kararlılık ve tam bağımsız duruş sayesinde ABD’nin Türkiye karşıtı tutumunu yumuşatarak, daha seviyeli bir ilişki kurmaya çalışacağından kimsenin kuşkusu olmasın. ABD’nin Afganistan’daki işbirlikçilerini terk ettiği gibi, yakın süreçte PKK’yı da Suriye’de terk ederek çekileceğini göreceğiz.

Çünkü ne Türkiye’nin dirayetli duruşu karşısında daha fazla direnebilecek durumda; Ne de kendi kamuoyunu daha fazla savaş ve gerilim stratejisi ile yokluğa mahkûm edebilecek durumda.