İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, FETÖ’cü hainlerin 15 Temmuz 2016’da ABD adına gerçekleştirdiği ihanet ve işgal girişiminden hemen önce, “Ben Başbakan olacam” diye meydanlarda arz-ı endam etmişti.

Sadece bunu demekle kalmamış, “15’inden sonra işler değişecek inşallah” demiş, hatta FETÖ’cü hainlerin darbe bildirisinin ana omurgası olan ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ifadesini defalarca tekrar etmişti.

Akşener, yine benzer bir çıkışa imza attı. Cumhurbaşkanlığı’na talip olmadığını, kendisinin Başbakan olacağını söyledi. Fondaş medya da buna alkış tuttu.

Bu açıklamanın ardından gözler CHP, İP, HDP ve Saadet ittifakına çevrildi.

Herkes, Akşener’in sözlerinin ittifak için ne anlam ifade ettiğinin cevabını aramaya koyuldu. Az çok siyaset tahlili yapabilenlerin ortak fikri, Akşener’in bu kararı kendi başına almadığı yönündeydi.

Hatta, peşi sıra Diriliş Postası sütunlarında da detaylarını okuduğunuz üzere Abdullah Gül’ün başrolünde olduğu, Kaftancıoğlu, İmamoğlu gibi isimlerin paydaşlık yaptığı “gizli kapaklı bir toplantı” da aşikar oldu. Akşener’in bu toplantının hemen akabinde ‘Başbakan olacağım’ dediği, Kılıçdaroğlu’na dosya tehdidinin de yine bu toplantıdan sonra dillendirildiğini öğrendik

Kılıçdaroğlu aylardır Cumhurbaşkanlığı adaylığı için ‘ben, ben’ diye başlayan cümleler kurup, gençlere şirinlik pozları veriyordu. Anlaşılan bu gizli kapaklı girişimden Kılıçdaroğlu’nun da haberi yoktu.

Anladığımız kadarıyla; FETÖ’cülerin alttan alta destek topladığı Deva gibi kadük kalmış partilerin, Gül parmağıyla kanalize edildiği yeni oluşum üzerinden İmamoğlu gibi bir figürün Cumhurbaşkanlığı’na adayı gösterilmesinin hesapları yapılıyor.

Hatta tahminimce İmamoğlu’nu aday yaparak ‘İstanbul’daki beceriksiz yönetim ve yolsuzluklara ilişkin eleştirileri’ de etkisiz hale getirmeyi hedefliyorlar.

Yani ‘aday olduğu için üzerine geliyorlar’ dedirtecekler.

Dönelim “Başbakan olacam” diyen Akşener’e…

Akşener’i köpürtmek için canını dişine takmış anket şirketlerinin bile en fazla yüzde 12-15 bandında oy alabileceğini ön gördüğü İyi Parti Genel Başkanı Akşener’e…

Kendisine sorularımız olacak, ancak önce bazı hatırlatmalar yapalım.

Malumunuz olduğu üzere Türkiye, halen, referandum ile gerçekleştirilen Anayasa değişikliğine dayanılarak 2018’den bu yana Başkanlık Sistemi ile yönetiliyor.

Başkanlık Sistemi’nde Başbakanlık makamı bulunmuyor.

Bakanlar Kurulu’nu atama ve yönetme yetkisi de cumhurbaşkanına ait.

TBMM’de bir Anayasa değişikliğinin kabulü için 600 milletvekilinden en az 360’ının oyu gerekiyor.

Cumhurbaşkanı onayladığı takdirde yasalaşıyor.

Cumhurbaşkanı TBMM’ye iade ederse bu kez 400 vekilin kabul oyu vermesi gerekiyor. Şayet cumhurbaşkanı yine onaylamazsa değişikliği referanduma götürmek zorunda.

Bu işin yasal gereklilik tarafı… Gelelim siyasi partilere…

Mevcut TBMM aritmetiğini konuşmaya bile gerek yok.

Muhalefet becerebilse zaten çoktan Başkanlık sistemini değiştirecek. Ancak öyle bir imkân yok.

Peki muhtemel bir seçim sonrası bu ne kadar mümkün?

’Başbakan olacam’ diye başımızın etini yiyen Akşener’den başlayalım..

İP ağzıyla kuş tutsa milletten yüzde 15’in üzerinde oy alamıyor.

CHP’nin Türkiye’de alacağı oy potansiyeli belli. Yüzde 22-25. Ne aşağı ne yukarı.

Geriye yancıları HDP kalıyor. Onlar da bugüne kadar PKK’nın silah zoruyla ve ‘barajı geçsinler’ diye oy veren tatlı su solcularının desteğiyle ancak yüzde 11’i görebildi.

Bu oran şimdilerde yüzde 7-8’leri geçmiyor.

Peki Akşener bu tabloya göre nasıl oluyor da Başbakanlık hayali kurabiliyor?

Hepsinden önce; henüz ağızlarından Öcalan’ı düşürmeyen HDP ile ne yapacaklarına bile karar veremediler. İttifakın parçası mı değil mi, parçası ise gösterecekleri adaya HDP destek verecek mi, vermeyecek mi? Verecekse HDP’ye hangi bakanlıkları takdim edecekleri konusunda bile kafalarında bir cevap yok.

Diyelim ki olmazlar oldu ve seçimi kazandılar.

Akşener, yüzde 50’nin üzerinde oy almış bir ‘Cumhurbaşkanı’nın Parlamenter Sistem’e geçmeyi isteyebileceğinin hayalini kurmak için ne yiyor, ne içiyor acaba, çok merak ediyorum.

Buraya başlı başına yazı konusu olacak bir not düşmeyi de ihmal etmeyelim.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçmesini niçin istedi? Ve halk niçin onay verdi?

Başkanlık sisteminin faydalarını; pandemide, Türkiye’ye yönelik ekonomik ve terör saldırılarında, afetlerde hep birlikte gördük. Hızlı devlet refleksine şahit olduk.

Türkiye’nin koalisyonlardan neler çektiğini ise en iyi 28 Şubat’ın İçişleri Bakanı olan Akşener bilir. Unuttuysa arşivleri açıp bakabilir.

Düşünün…

Bir siyasetçi, yüzde 50’nin üzerinde oy almanın ne kadar zor olduğunu bile bile, hatta hiçbir genel seçimde partisi yüzde 50’nin üzerinde oy almamış olmasına rağmen, bu ülkenin geleceği için iktidarını riske atmayı göze alarak ülkeye ‘Başkanlık Sistemi’ni getiriyor.

Yani Erdoğan, istese ülkeyi parlamenter sistemle, koalisyonlarla yönetemez mi?

Bu formüle sadece muhalefetin mi aklı basıyor?

Peki muhalefet niçin Başkanlık sisteminden vazgeçilmesini istiyor.

Çünkü hiçbir şartta milletin, bu ülkenin kahir çoğunluğunu teşkil eden Anadolu’nun değerlerine düşman bir kişiyi Cumhurbaşkanı yapmayacağını çok iyi biliyorlar.

Adeta sadece koltuk için Parlamenter Sistem hayaliyle yanıp tutuşuyorlar.

Bu talep bile bir siyasi parti ve lideri için turnusol niteliğinde değil midir?

Tüm bunlara rağmen Sayın Akşener’i kırmayalım ve rüyasını bozmayarak Türkiye’yi hayali olarak ‘Parlamenter Sistem’e geçirelim.

Akşener o durumda nasıl Başbakan olacak?

Yeniden seçime mi gidilecek yoksa saksı niyetine seçtikleri cumhurbaşkanı, hükümet kurma görevini kendisine mi verecek?

İlk seçeneğe göre 50 defa da seçime gidilse Akşener’in hükümet kurma görevi alacak bir çoğunluğa erişmesi imkânsız. 

Geriye cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilmek kalıyor. Yani HDP oylarıyla seçilmiş müstakbel cumhurbaşkanımız, hükümeti kurma görevini, azılı Erdoğan düşmanı anketçilerin ifadelerine göre en az yüzde 35 oy alma ihtimali olan AK Parti dururken, yüzde 22-25 civarı oy alacak CHP dururken, yüzde 17-18 oy potansiyeli olan MHP dururken, Sayın Akşener’e mi verecek?

Diyelim ki verildi, AK Parti’nin yüzde 35, MHP’nin en az yüzde 12-13 oy aldığı bir Meclis’ten güvenoyunu nasıl alacak?

Ya da güvenoyunu müstakbel Cumhurbaşkanı mı verecek?

Milletin teveccühünü kazanmış ve birinci olmuş bir partiye hükümet kurma görevinin en son ne zaman verilmediğini az çok hatırlıyorsunuzdur.

Hatta Akşener daha iyi hatırlıyordur.

Ne de olsa, 28 Şubatçı paşaların bir dediğini iki etmediğini kendi ağzıyla dile getirmişti.

Peki yukarıdaki ihtimalin imkansızlığı ortada olduğuna göre neye güveniyorlar?

Son dönemde verdiği kararlarla eleştirilen Anayasa Mahkemesi’ne mi?

Abdullah Gül’ün sahneye çıkmasını da bununla bağlantılı olarak mı yorumlamalıyız?

Sonuç olarak Akşener’in mevcut siyasi atmosferdeki tüm seçim varyasyonlarına göre ‘Başbakan olma ihtimali’ olmadığına göre İP Genel Başkanı’nın ancak darbe gibi olağanüstü şartların sonucunda Başbakan olması mümkün görünüyor.

Şimdi bu durumda Sayın Akşener’e soralım:

Hayırdır? Kulağınıza birileri bir şeyler mi fısıldadı?