Bosnalıların “Bilge Kral” olarak andıkları ve tüm İslam dünyasında da benimsenmiş unvan bağımsız Bosna devletini kuran Aliya İzzetbegoviç için kullanılır. 1992 yılında bağımsızlığı ilan ettiğinde Aliya 67 yaşındaydı. Daha 15 yaşında içine girdiği İslami mücadeleyi ömrü boyunca sürdürmüş ve bu yolda büyük bedeller ödemişti. Savunduğu fikirlerinden dolayı ilk kez 21 yaşında hapishane ile tanışan Aliya için hayat hep zorluklarla geçti.

Hapishane yıllarını yoğun okumalar yaparak geçiren Aliya için tefekkür için bolca zaman vardı. Aliya bu durumu şöyle özetlemiştir: “Bir insanın çok okuyabilmesi için ya çok zengin ya da çok fakir olması gerekir ya da mahpus. Hapishane hayatım boyunca çok kitap okudum. Günde farklı eserlerden 30’ar 40’ar sayfa okuyabiliyordum. Bu hesapla hapis hayatım boyunca 50 bin sayfalık bir kütüphaneyi okumuş sayabilirim kendimi.”

Aliya’ya göre, tefekkür insanın kendi kendini ve dünyadaki yerini tanımak üzere sarf ettiği iç çabadır; öğrenmek, tahsil etmek ise, gerçekler ve gerçekler arasındaki münasebetler hakkında bilgi toplamaktan ibaret apayrı bir faaliyettir. Bu sebeple Aliya için tahsilden daha önemli olan şey tefekkürdür.

Aliya, Osmanlı’ya bağlılığı ile öne çıkan bir “beg/bey” ailesinde yetişmiştir. “Begoviç” soyadı buradan gelmektedir. Aliya, İslâmi eğitimini çocuk yaşlarda ailesinden alır, daha sonra Boşnak yazarların kitaplarını okur, Mostar’da yayınlanan İslâmi kitaplar bilinçlenmesini sağlar. İslâmi öğretiyi ümmet kimliğine sahip yazarlardan edinme fırsatını bulur. Bu bağlamda Mevdûdî, Muhammed İkbal, Seyyid Kutup, Muhammed Kutup, Hasan el-Benna’nın eserlerini okur.

Saraybosna’da Almanlar tarafından kurulan liseye devam eder. Bu yıllarda İslamî konulara ilgisiyle öne çıkar. Bazı arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurar. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındadır. Aliya’nın lise yıllarında Batı felsefesi, Hint düşüncesi, Frankfurt Okulu, Batı klasikleri ve Doğu klasiklerini okuduğu anlaşılıyor. Bu yıllarda kendisini en çok etkileyen üç isim Bergson, Kant ve Spengler’dir. Tüm bu okumalarını İslami öğretilerle şekillendirmiş ve kendi düşünce yapısını kurmuştur.

Aliya’nın hayattaki tutumu tefekkürle birlikte eylemdir. Kant’tan faydalanarak özümsediği teori ve eylem birlikteliği için şöyle der: “Sadece iman edemem, aynı zamanda faal olmak, eylemlerde bulunmak ve çalışmak zorundayım.” Bu tutumunda Mevdudi, Seyyid Kutup ve Hasan el-Benna’nın tesiri açıktır. Aliya’ya göre İslam dünyasındaki durgunluğun temel sebebi eleştirel düşünme alışkanlığının olmamasıdır.

Aliya bu fikirleri doğrultusunda pek çok makale yayınlamıştır. Bu makaleler “Müslümanlar Neden Geri Kaldı?”, “Kuran’ın 1400. Yıl Dönümünde Düşünceler”, “İslâm ve Çağdaş Dönemi”, “İslâm Devrimi İçin”, “İslâm ve Müslümanların Millî ve Toplumsal Özgürlük Savaşı” gibi başlıklar taşır.

1969’da İslâm Deklarasyonu adlı eseri yayınlanır ve çok ses getirir. 1970 yılında ünlü “İslâm Bildirisi”ni kaleme alır. 1975 yılında temel eseri olan “Doğu Batı Arasında İslâm” kitabını yazar. Bu eserlerindeki fikirleri nedeniyle 1983-89 arasında hapis yatmıştır. Bu yıllarda da pek çok eser kaleme alır. Hapisten çıkınca arkadaşlarıyla birlikte Demokratik Eylem Partisi’nin (SDA) kuruluşuna öncülük eder.

Aliya’ya halkının ve zamanının yüklediği sorumluluklardan kaçamadığı için siyasal kimliği ile öne çıkmıştır. Onun bilgeliği, siyasal kimliğinden öncedir. Bosna’nın 4 yıllık bağımsızlık savaşında halkına liderlik etmiş, bilgeliğiyle halkına ümit vermiştir. Bosna savaşında 250 bin Boşnak katledilmiş, yüz binlercesi yaralanmış ve tecavüze uğramıştır. Bu acıları yaşayan Aliya ileri yaşlarda olmasına rağmen ayakta durmayı başarmıştır. 1996’daki Dayton Antlaşması’ndan sonra yeniden devlet başkanı seçilmesine rağmen sağlık sebepleriyle kendi isteğiyle 2000 yılında görevinden ayrıldı ve 2003 yılında 78 yaşında vefat etti. Ruhu şad mekânı cennet olsun.