Mükelleflerin hükümler kapsamında muhatap bulunduğu davranışları (ef’âl-i mükellefîn) yerine getirebilmesi için söz konusu davranışların mahiyeti hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Zira ilim, mükelleflerin hükümlerin kapsamında muhatap olduğu davranışları yerine getirmesi için söz konusu davranışların mahiyetinin hakkındaki bilgidir. Haliyle ortaya konulan ilmî çalışmaların maksadı da; mükelleflerin hükümler kapsamında muhatap olduğu davranışları yerine getirebilmesi için söz konusu davranışların mahiyeti hakkında bilgiyi edinebilmesi şeklinde ifade edilecektir. İlmi ve ilmî çalışmaların maksadını daha detaylı bir şekilde izah edebilmek için aklın değeri ve mahiyetini ortaya koymak gerekmektedir.

Mükellefleri kâinattaki yaratılmış tüm diğer canlılardan ayıran temel nitelik olan akıl, mükelleflerin teorik bilgileri edinmeye yatkın olması için muhâkeme gücüne dair zihinsel becerileri kazanmasını sağlayan fıtrî bir yetenektir. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, aklı mükelleflerin eşyayı idrak edebilmeleri adına ruhuna gönderilmiş ışığa benzeterek; canlılığın bedeni istemli hareketlere ve duyusal algılara yatkın kılan, aklın ise mükellefleri, teorik bilgileri edinmesine yetkin kılan fıtrî bir meleke olduğundan bahseder.

İşte bu, bütün insanlara, bununla hem uyarılsınlar hem Allah’ın ancak bir tek tanrı olduğunu bilsinler hem de akıl sahipleri öğüt alsınlar diye yapılmış bir bildirimdir. (İbrâhîm Suresi, 52. Ayet)

Buraya kadar bahsedilen söz konusu ayetler bağlamında; aklın görece daha geniş çerçevede tarifini ortaya koymaktadır. Mükelleflerin teorik bilgiler edinmeye yatkın olması adına muhâkeme gücüne dair zihinsel becerileri kazanmasını sağlayan fıtrî yetenek olan akıl; mükelleflerin hükümlerin kapsamında muhatap olduğu davranışları yerine getirmesi için söz konusu davranışların mahiyetinin hakkındaki bilgilerin temel kaynağı yani doğduğu yerdir.

Ey kavmim! Bunun karşılığında ben sizden bir ücret istemiyorum; benim hizmetimin karşılığı ancak beni yaratana aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Hûd Suresi, 51. Ayet)

İlmin maksadı; mükelleflerin hükümler kapsamında muhatap olduğu davranışları yerine getirmesi için söz konusu davranışların mahiyeti hakkında bilgiyi edinebilmesi şeklinde ifade edilebilir.

Hayır! O (Kur’an), bilgiye mazhar kılınmış olanların sıkıntıya düşmeden anlayabilecekleri apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez. (Ankebût Suresi, 49. Ayet)

Mükelleflerin hükümler kapsamında muhatap olduğu davranışlardan yapılması kesin deliller ile emredilmiş olan farz davranışlar arasından her bir mükellefin yapması gereken yani muhatabı olduğu davranışlar farz-ı ayn davranışlar olarak isimlendirilir.

Velhasıl farz-ı ayn ilim, bütün mükelleflerin hükümlerin kapsamında yapılması kesin delillerle emredilen farz-ı ayn davranışlar bakımından muhatabı bulunduğu davranışları yerine getirmesi için, söz konusu bu davranışların mahiyetinin hakkındaki bilgidir. Velhasıl farz-ı ayn ilim Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sas.) dili aracılığı ile bütün mükellefleri peşinde olmaya davet ettiği ilimdir.

Farz-ı kifâye ilim, yalnızca ilgili olan mükelleflerin hükümler kapsamında yapılması emredilen farz-ı kifâye davranışlar bakımından muhatabı bulunduğu davranışları yerine getirmesi için, söz konusu bu davranışların mahiyetinin hakkındaki bilgidir.