Gündemdeki “şehidin ailesine küfür olayı” ciddi anlamda tartışılıyor. Ben iki afişten yola çıkarak değerlendirmek istiyorum. Bu afişler, İYİ Parti ve CHP’nin yaşadığı savrulmayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu savrulmayı doğru anlarsak iki partinin de şehit ailesine neden sahip çıkamadıklarını isabetli bir şekilde analiz etmiş oluruz.

Geçtiğimiz gün İYİ Parti’nin billboardları, İstanbul sokaklarında alay konusu oldu. Afişteki karmaşa tam bir kimliksizliği işaret ediyordu.

Milliyetçi bir parti olduğunu iddia eden İYİ Parti “Ömer’in Yolu” vurgusu yaparak Muhafazakar-İslamcı veya dindarların sembol ismi olan Necmettin Erbakan’dan Turgut Özal’a, Adnan Menderes’e, Süleyman Demirel’e, Milliyetçi kesimin simge ismi olan Alparslan Türkeş’ten Muhsin Yazıcıoğlu’na, solcuların figürü Bülent Ecevit’e, Gazi Mustafa Kemal’den Fatih Sultan Mehmet Han’a kadar geniş yelpazede bir ideoloji karması yapmış. Tamam, anlıyorum… Her kesimin oyuna talip olabilirsiniz fakat parti kimliğinizi bu şekilde tanımlayamazsınız. Bu şekilde tüm inanç-ideoloji ve ekolleri bir torbaya koymak; kuşatıcılıktan çok öte kimliksizliği ifade eder. İşte bu kimliksizlik İYİ Parti’nin seküler ve vatan gayrısı anlayışıyla bilinen HDP’nin etkisine daha kolay girmesine neden oluyor. İşte bu nedenledir ki; şehidin abisine, bacısına edilen küfür karşısında susulabiliyor. İşte bu nedenledir ki; birisi “Kürdistan” dediğinde refleksleriniz zayıf kalıyor.

Peki “kullanışlı kimliksizlik” CHP’de nasıl tezahür etmiş, şimdi ona bakalım.

CHP’nin parti binasına astığı “Sınır Namustur” afişini hatırlarsınız. Bu afiş İran sınırından sızan Afgan göçmenler için asılmıştı ve mevzu ulusal güvenlik konusuna dönüştürülmüştü adeta.

Aynı CHP, geçtiğimiz günlerde sınır güvenliğimizi tehdit eden ve devlet kurmaya doğru yol yürüyen PKK’ya müdahale için meclise gelen tezkereye “hayır” dedi.

Aynı CHP, HDP ile ortak iş tutmayı eleştiren şehidin abisini provokatör ilan etti ve yargılanması gerektiğini söyledi. Bununla birlikte bu vatandaşımıza küfreden İYİ Partili Lütfü Türkkan’a nasıl sahip çıkıldığını da söylemeye gerek yok sanırım.

CHP’nin savrulmuşluğu afiş ve tezkere arasında net bir manzarayla okunabilir. Afgan göçmenler kimdir? Müslüman, Sünni ve çoğu Türk kökenli kişiler… Ülkeye asgari seviyede ekonomik yük getirebilecek, suç işleme potansiyeli oldukça düşük, fırsatını bulduğunda Avrupa’ya geçiş yapacak bu insanları ulusal güvenlik konusu sayan zihniyet, konu PKK’ya geldiğinde bunu görmezden gelebiliyor. CHP, binlerce insanımızı katletmiş, ülkeye maliyeti trilyon dolarları aşmış, yetmemiş vatanımızdan toprak koparmaya göz dikmiş bir yapılanmanın siyasi ayağının vesayeti altına girmiştir. Afgan göçmenle PKK’lı arasında tercih yapmak gerektiğinde “seküler yapılardır, zararsızlardır” diyerek PKK’lıyı tercih eden CHP’li gördü bu gözlerim.

İşte bu savrulmuşluk, işte bu kimliksizlik CHP’yi Kandil’den “aferin” almaya kadar götürebiliyor ve dış güçlerin çok kullanışlı bir aparatına dönüştürüyor.

Konu; mikro ölçekte, şehidin kız kardeşine sahip çıkmaktır. Büyük resimde ise vatana, bayrağa, ezana bekçilik yapmaktır.

Bugün şehide sahip çıkmayana, yarın vatan emanet edilmez.