Çeşitli maden kollarında ilk yerli tesis teşebbüslerinin yapıldığı, milli teknoloji sahasında dev yatırımlara girişildiği, Akdeniz’de, Kafkasya’da, Afrika’da, Avrupa’da, Çin’de, Amerika’da hassas diplomatik stratejilerin geliştirildiği, ayrıca yüksek enflasyonun her tür sosyo-politik ihanete meze kılındığı günümüz Türkiye’sinde; Lütfü Türkkan elbette bu kadar konuşulacak bir şahsiyet değeri taşımıyor.

Yine de Lütfü Türkkan’ın terbiyesizliği üzerinde durmak istiyorum bugün.

Zira, ırkçılıktan uzak yüksek Türklük şuuruyla hiçbir kan bağı bulunmayan bu figürün yaptığı terbiyesizlik gelip geçici olsa da, fail ve fiile dair şahit olduğumuz iğrenç korumacılık; gündem ötesi bir hakikattir.

Türkiye’de muhalefet denen çok “fon’’lu ittifak bu hakikati kimlikleştirmekte, çirkin bir ikiyüzlülüğü ‘’siyaset’’ kılıfıyla pazarlamaktadır.

“Mertlik kalmadı’’ denilen bu zamanda dahi bir sokak jargonu vardır. En pis ortamlarda bile kolay kolay anaya, bacıya küfredilmez. Namuslu insan olmanın, asgarî ahlakın, medeniyetin gereği budur.

17/25 sürecinde ‘’Bank Asya’ya destek olmak her Türkiye vatandaşının görevi’’ diyen…

Ekrem Dumanlı’ya “terörist’’ denilen ülkede ‘’baş terörist’’ olarak anılmayı şeref bilen…

Kamu bankalarından aldığı kredileri ödemeyen, devlet arazileri üstüne kaçak çitlik ve fabrikalar kuran, sonra sahtekârlıklarını haberleştirmek isteyen gazeteciyi darp eden…

Eleştirilere sosyal medyada gizli gizli küfrederek cevap veren…

15 Temmuz’dan önce Fetullah Gülen teröristini “hocaefendi şöyle’’, “hocaefendi böyle’’ diye savunan…

‘’Hizmet erleri’’ dediği alt tabaka teröristlere her fırsatta güzelleme okuyan…

Çakarlı ve sirenli araçla arkadaş buluşmalarına giden kızına, lüks villasında travesti zennelerin şıkır şıkır oynadığı yılbaşı partileri düzenleyerek babalık yapan…

Her şeye rağmen, utanmadan başımıza örnek Türk milliyetçisi kesilen Lütfü Türkkan; bir milletvekili olarak bu ahlâkî normu hiçe saymıştır.
Kimseye söylenmemesi gereken leş bir küfrü, ‘’üç gün kardeşinin ayaklarını arayan’’ bir şehit abisine söylemek, hem de boğazını sıkarak söylemek; en hafif tabirle çukurluktur.

Yazık, rezil rüsva oldular.

FETÖ’cü trollerin “demir lady’’ ambalajıyla piyasaya sunduğu, 15 Temmuz’dan hemen önce darbe konseyinin ağzıyla “Yurtta sulh cihanda sulh’’ nutukları atan Meral Akşener; yalnız kadınlık şerefi için bile olsa hakkıyla tavır alamadı. Küfürbaz elemanı partiden dahi atamadılar.

Yetmedi, hakikati haykıran millete parti kürsüsünde ‘’yavşak’ dediler.

HDPKK/CHP kardeşliğinin sözcüsü Faik Öztrak, mevzuyu provokasyona yordu. Hatta dalga geçer gibi, cumhuriyet savcılarının şehit yakınlarına soruşturma açıp açmadığını sordu...

Lütfü Türkkan, yaptığı edepsizliği dayanabildiği yere kadar inkâr etti. Tıpkı, devletin valisine ulu orta “it’’ diyen İmamoğlu’nun evvelce yaptığı gibi. Sonra baktı ki paçayı kurtaramıyor, arkasına Nutuk’u da alarak özür videosu yayınladı. Fakat hadsizliğini kibirli bahanelere, yalanlara sığınarak itiraf eden bu videoda şehit yakınlarından özür dilemedi.

Biliyorsunuz, bu ülkede çocuk tacizcisi, tecavüzcü, kadına şiddetçi bir hanzo dahi olsanız, hatta teröristlik de yapsanız; yüzünüze ‘’Atatürkçülük’’ makyajı yaptığınızda bütün suçlardan vicdanî beraat alırsınız. “Fondaş’’larınız için ahlâksızlık seviyenizin önemi yoktur. “Paydaş’’larınızın sesi bir anda kesilir. Kibar, beyefendi, dünya iyisi, tatlı mı tatlı deyu reklamınızı yaparlar.

Siyonist sermayeli TV kanallarında spiker de olsanız, CHP’de üst düzey politika da yapsanız, İstanbul ‘un belediye başkanı da olsanız vaziyet değişmez…

Mesele ahlâk, şeref, namus, kadın, çocuk, bayrak, hürriyet değildir çünkü.

Finans-kapital sömürgeciliğin ve terör örgütlerinin kullanışlı malzemeleri olan kadın derneklerine, bu rezalet karşısında üç maymunu oynatan sebep her ne ise mesele odur.

Muhalif takılan kadın milletvekillerini, kadın gazetecileri, kadın sanatçı(!)ları susturan saik de aynı meseleye dahildir.

Bir ailenin, bir kadının, bir insanın haysiyeti; onlar için basit bir ideoloji manivelasından ibarettir.