Kur’an’ın samanlıklarda, mağaralarda gizli gizli öğretilmek zorunda kaldığı “CHP dönemi hikâyelerini” dinleyerek büyüdü bizim neslimiz. Bu yüzden başörtüsünün yasaklandığı, Kur’an kurslarının kapısına kilit vurulduğu 28 Şubat günlerinde karşımıza dikilenlerin elindeki Atatürk posteri, dillerindeki 10. Yıl Marşı zihnimize nakşedilmiş o yasaklı günlerin adeta dirilen hayaletinin sembolleri olmuştu.

Sonra anladık ki, sömürgecilerle iş tutanlar bu imgeleri daima kirli yüzlerini örtmek için kullanmışlar. Hem İstiklal Harbi sırasında hem de Cumhuriyetin yeni kurulduğu en zayıf anımızda üç kez çıkan bölücü ayaklanmaları bastırıp, devleti uçurumunun kenarından döndüren Atatürk değil midir? Onu dillerinden düşürmeyenlerin bugün onun partisini “Koçgiri’yi Dersim’i savunan bir yapıya” teslim ettiğini gördüğümüzde bu hakikat gün gibi ortaya çıkıyor.

NE İLAHLAŞTIR NE DE SÖV

Her şeyi yerli yerine koymaktır adalet. Tarihi bir kavga nesnesi olmaktan çıkartıp, meselelere ideolojik ön yargılarla değil, gerçekçi ve çözüm odaklı yaklaştığımızda normalleşeceğiz. Türkiye kendi tarihiyle, kimliğiyle ve değerleriyle yeniden buluştukça Atatürk imgesini de daha adil bir şekilde değerlendirecek: İlahlaştırma ile sövgü yarışına girme arasında mutedil bir yolu bulacak.

Atatürk III. Selim’le başlayıp, II. Mahmut’la karakter kazanan ve II. Abdülhamid döneminde zirvesini yaşayan Türk Modernleşmesine son şeklini veren bir Osmanlı subayıydı. Bağımsızlık idealine inanmış güçlü bir asker, devrimci bir lider olduğu gibi hataları, kusurları da olan bir insandı. Çünkü bir insandı. Kusursuz, ölümsüz bir ilah değil.

Onu övme yarışında zıvanadan çıkıp, küçücük çocukları heykellerine secde ettirenler ile eleştirmek adına büstlerini parçalayıp, sövgü yarışına girenler de aynı derecede Türkiye’ye zarar veriyorlar.

EN BÜYÜK KAZANIM

Cumhur İttifakı’nın bu ülke insanına yaptığı en büyük hizmet Atatürk’ü bir kavga nesnesi olmaktan çıkartıp, devletimizin bin yıllık tarihi sürecinde “olması gereken yere” oturtmasıdır. Cumhurbaşkanımızın 10 Kasım’da yaptığı konuşmada işaret ettiği gibi eğer Atatürkçülük emperyalizme karşı Libya’dan çöllerinden Kafkaslara kadar tüm mazlum coğrafyalarda var olmak, bağımsızlık için mücadele etmek ve milli menfaatleri her şeyin üstünde tutmak ise bugün “CHP’nin tüm itirazlarına rağmen” Mehmetçik’in operasyon yürüttüğü bölgeler buna en iyi cevaptır. Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Karabağ’da eğilip bükülmeyen irade buna en iyi cevaptır.

Yok, eğer Atatürkçülükten “ilkel bir tapıcılığı, milletin değerlerine düşmanlık” eden bir ilahlaştırmayı anlayan varsa, buna da en iyi cevabı zamanında devasa bir kurt heykelini miting alanında dolaştıranlara karşı merhum Alparslan Türkeş vermişti: “İndirin onu aşağıya. Siz putperest misiniz? Unutmayın, en büyük düşman imansızlık, ahlaksızlık ve cehalettir.”

İfrat ve tefritten uzaklaştıkça normalleşeceğiz. Ülkemizin ucuz kahramanlıklara, yapay kavgalara değil, bizi tarihin sahnesinden silmeye çalışanlara karşı “bir olmaya” ihtiyacı var.