Balık içinde yaşadığı suyu bilmez derler. Benzer durum bizim için de geçerlidir. Çünkü insanoğlu önünde bulduğu hayat anlayışının büyük bedeller ödenerek kendisi için hazırlandığı bilgisinden uzaktır. Dahası yaşadığı zamanın geçmişte de aynı olduğu yanılsamasına kapılmıştır. Özellikle genç nesillerin eski ile yeni zamanları karşılaştırabilecek birikimden uzak oluşları içine düştükleri anakronizmin temel sebeplerindendir.

Bir şeyi yıkmak kolaydır fakat inşa etmek zordur. Bunun için ağır bedeller ödemek gerekir. Üstad Sezai Karakoç bugünün Türkiye’sini inşa eden İslami düşüncenin üç önemli kurucusundan biridir. Mehmed Akif ile başlayan bu inşa süreci Necip Fazıl tarafından harekete dönüşmüş ve son olarak Sezai Karakoç tarafından kurucu fikirler manzumesine dönüştürülmüştür. Fikir ve kültür planında verilen bu mücadele İslam’ın merkeze alındığı bir ihya çalışmasıdır. Tanzimat’tan itibaren İslami hakikatlerin etkisizleştirilmesi çabalarına karşı aklıselim sahibi isimler tarafından dile getirilen bu itirazlar İslami düşüncenin de belkemiğini oluşturmuştur.

Daha pek çok isim bu mücadelenin içine dâhil edilebilir fakat İslami düşüncenin temel güzergâhı bu üç isim çevresinde şekillenmiştir. Sezai Karakoç kendisinden önce oluşan nüveyi zenginleştirerek makul ve muteber bir çizgiye taşımıştır. Çünkü Cumhuriyetin ilk yıllarındaki şartlar ile 1960’lardan sonra oluşan şartlar farklılaştıkça İslami düşüncenin de dönüşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Sezai Karakoç bu dönüşüm çabalarının tam ortasındaki isimdir.

Sezai Karakoç her bakımdan nev-i şahsına münhasır bir münevverdir. Onun şairliği, içinde yeşerttiği İslami düşüncenin geniş kitlelere duyurulması dolayısıyladır. Yani Karakoç için şiir, bir keyif vesilesi değil inançlarını paylaştığı etkili bir araçtır. Bu yönüyle de dönemin diğer şairlerinden ayrılır. “Diriliş” olarak adlandırdığı bu düşünce yapısı İslam’ın temel kaynakları olan Kuran ve Sünnet üzerine bina edilmiştir. Peygamberlerin hayatı, tasavvuf ve Ehl-i Sünnet anlayışı onun düşüncesini besleyen diğer kaynaklardır. Üstad bu kaynakları pergelin ayağını bastığı sabit uç olarak tanımlar. Ayağını bu sağlam zemine basan Sezai Karakoç pergelin diğer ucuyla adeta tüm dünyayı terennüm etmekten çekinmemiştir.

Sezai Karakoç kelimenin tam manasıyla bir ariftir. Yaşadığı coğrafyanın gerçeklerini, inandığı dinin hakikatlerini, milletinin tarihini ve tüm İslam coğrafyasının hikâyesini içselleştirmiştir. Bunun yanı sıra doğunun hasmı olan batıyı da yakından tanımış, batı düşüncesini orijinal kaynaklarından incelemiştir. İyi derecede Fransızca bilen Karakoç, çevirisi oldukça zor olan pek çok Fransız şairi de Türkçeye kazandırmıştır. Batıda gördüğü ve yaşadığı her deneyimi kendi değerlerine vuran Karakoç bu sayede İslam’ın ezeli ve ebedi hakikatlerinin tek çıkış yolu olduğu gerçeğini ayrıntılı şekilde kaleme almıştır.

Sezai Karakoç denilince sadece “Mona Roza” şiirini hatırlayan geniş bir kitle var. Üstad bu şiiri henüz 19 yaşında yazmıştır ve o yıllarda fikirleri henüz rüşeym halindedir. Bu sebeple Üstadı hakkıyla anlamak isteyenlerin mutlaka “Mona Roza”yı aşıp gerçek Sezai Karakoç’a ulaşmaları gerekir. Bunun için de Üstadın “İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü”, “Diriliş Neslinin Amentüsü”, “İslam’ın Dirilişi” ve “Sütun” isimli eserlerinin dikkatli şekilde okunmasında fayda vardır.

Sezai Karakoç tefekkür anlayışıyla döneminin çok üstünde bir münevverdir. Tıpkı Üstadı Necip Fazıl ve Mehmed Akif gibi o da kalabalıklar arasında yalnızdır. Bu yalnızlık dönemin Müslümanlarının ayağını basabileceği sağlam bir zemin bulunmamasından ileri gelir. Akif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç fikir çilesini çekerek, bedel ödeyerek Müslümanların basabileceği sağlam bir zemin inşa etmişlerdir. Günümüzde üzerinde durduğumuz, hayatımızı şekillendirdiğimiz, mücadelemize anlam verdiğimiz zemin işte bu zemindir. 1970’lerden sonra hızla artan İslami düşünürlerin, kültür sanat faaliyetlerinin, edebiyat ve düşünce dergilerinin, siyasi hareketlerin ve İslami eğitim modellerinin kaynağı da aynı zemindir. Onların fikri planda kurdukları bu zemin farklı isimler tarafından siyasi ve tasavvufi alanlarda da tahkim edilerek milyonlarca insanımızın beslendiği hayat suyu haline dönüşmüştür.

Üstadımızın ruhu şad mekânı cennet olsun.