Yerleşecek yer aramak

Caminin avlusunda

Soğuk bir taşa oturmak

Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda

***

Şehzadebaşı’nda caminin avlusuna defnettiğimiz Üstad Sezai Karakoç’un “Şehzadebaşı’nda Gün Doğmadan” şiirinin ilk dörtlüğüdür bu…

***

Allah’ın işine bakın ki, yıllar önce “caminin avlusunda yerleşecek yer aradığını” ifade eden üstadın bu mısralarının hakikati, vefatından sonra tahakkuk ve tebeyyün etti.

Ne büyük devlet…

***

Üstadın bu duasının kabulüne vesile olanların payına muhipleri tarafından şükran, bizlerin hissesine de hatıralar düştü…

***

Yıllar önceydi.

İlk kez ziyaretine gidiyor olmam, heyecanımı birkaç kat arttırmıştı.

Binanın merdivenlerini çıkarken aklımda, Üstad’ın kimi ziyaretçilerini refüze ettiği yolundaki dedikodu vardı.

Kapının zilini çalıp beklemeye koyuldum.

Açan yoktu.

Heyecandan mıdır nedir, bilemiyorum, beklediğim süre bana çok uzun gelmişti.

Bir kez daha çaldım…

Yine ses yok…

“DİRİLİŞ MİMARİ”

Üçüncü kez çaldım ve birkaç saniye bekledim…

Tam gitme kararı almıştım ki, kapı açıldı.

Karşımda Üstad duruyordu.

Biraz ürkek ve biraz da mahcup bir edayla selam verdim.

Selamımı aldı ve beni içeriye buyur etti.

O önde ben arkada, çalışma ofisine doğru yürüdük.

Hayli kısa bir koridorun sonunda açılan kapıdan, odanın yarısından fazlasını işgal eden ve yerden tavana doğru istif edilmiş kitapların arasından geçtik.

Üç ya da dört iskemle, küçük bir sehpa ve eski bir çelik masadan müteşekkil bir çalışma odası…

Masanın üzerine yayılmış bir gazete sayfası ve o gazete parçasının üzerinde yarım ekmek ile minik bir tonbalığı kutusu var…

Anlaşılan, koskoca ‘Diriliş Mimarı’ öğlen yemeğini yiyordu.

 “RUHUMA BİR HÜZÜN ÇÖKERDİ”

Otoritelerce, ‘İkinci yeni’ diye nitelendirdiği akımın bir anlamda öncüsü sayılan ve modern Türk şiirinin, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Ece Ayhan’la birlikte en mühim şahsiyeti olarak kabul edilen Üstad’ın öğlen yemeğine bakınca ruhuma bir hüzün çöreklendi.

Yemeği müteakip tanışma faslına geçtik.

Tanışma derken, benim, zat-ı alilerine kendimi takdimimi kastediyorum elbette.

Gerçek Hayat dergisinde yazdığımı biliyordu.

Sohbet uzadıkça Üstad için “kızar, rencide eder” sözünün ne denli asılsız olduğunu da anlıyordum zira bırakın azarlamayı bilakis, muhatabına değer verdiğini bahusus gösteriyor ve hayli nazik davranıyordu.

“ÜSTAD’A UĞRAMAYI İTİYAT HALİNE GETİRMİŞTİM”

İlk tanışmanın ardından İstanbul’a her gittiğimde Üstad’a uğramayı itiyat haline getirmiştim.

Her seferinde de ilk tanıdığım nazik ve bilge adam vasfını bihakkın müşahede ediyordum.

Benim açımdan bütünüyle hoşnutluk ve manevi anlamda kazanç içerisinde cereyan etti bu musahabeler zinciri…

Mezkûr ziyaretler, elbette ki, bazı hususi hatıraların husulüne vesile olmuştu lakin bunların önemli bir kısmını herhangi bir vesile ile yazılı yahut sözlü medya unsurlarında zikretmem mümkün değil ne yazık ki…

Şu kadarını söyleyeyim ki, bunun nedeni, tanıklığımı ketmetmek değil, Üstad’ın; “bunlardan kimseye bahsetme” tembihine muhatap kalmış olmamdır.

“HEYECANI ZAPT ETMEK NEREDEYSE İMKANSIZDI”

Her ne ise, Üstad’ın şahsiyetine dair Diriliş Postası’ndaki ilk yazım, kanaatlerimi ifade açısından bence yeterli bir muhtevaya sahip.

Burada yazının başındaki hatırayı nakletmenin dışında yine hatıra diye nitelenebilecek bir hususu aktarmam mümkün…

2009 yılında yönetmenliğini Ensar Altay’ın üstlendiği ve Hamit Can ile Yusuf Armağan’ın metinlerini hazırladığı, ‘Gün Doğmadan’ isimli bir belgesel çekilmişti.

Belgesel, yukarıdaki anekdotta şahsiyeti hakkında sadece ipucu denebilecek bilgiler içeren fazilet timsali Üstad’ın, yani Sezai Karakoç’un hayatını anlatıyordu.

110 dakikadan fazla süren film, izleyenlerin zaman zaman gözlerinin dolmasına, heyecanlanmasına ve duygulanmasına neden olmuştu.

Hele de, mazlum halklara yapılan birlik ve ‘diriliş’ çağrısının seslendirildiği bölümde, birçok izleyici için gözyaşlarına hâkim olmak, heyecanlarını zapt etmek neredeyse imkânsızdı…  

“ÜSTAD’I CANLANDIRMAK BENİM İÇİN BİR ŞEREFTİ”

Belgeseldeki ‘Dağ Çağrısı’ şiiri için çekilen klipte birkaç dakikalığına da olsa katkı veren ekibin içerisinde bulunmaktaydım.

Şunu açık yüreklilikle ifade etmek isterim ki, Üstad’ı anlatan bir filmde, figüran olmak benim için bir şerefti...

Bu da böyle bir hatıra olarak geçti kayıtlara…