İnsanı hareket ettiren en önemli dinamik ihtiyaçlarıdır. Ne zaman bir ihtiyaç karşılanmamış olsa, orada zamanla artan bir sıkıntının olması kaçınılmazdır. İnsanın en acil ihtiyacı bence kendisini iyi, mutlu ve huzurlu hissetmesidir. Rabbi’mizin (c.c) pek çok emri insanı dengede tutmak üzerinedir. Duygu, düşünce ve davranışlarımızın istikrarı, bizi dengede tutacak bir inançlar bütünü ile mümkün olur. Bu sebeple, biz hangi durumda daha iyi pozisyonda oluruz ve en önemlisi de nasıl daha doğru düşünebiliriz bunun muhasebesini yapmalı ve arayış içine girmeliyiz.

Dualarımızın yönüne doğru ilerleriz

Nerede açığımız varsa onu kapatmak isteriz ve ne olsun istiyorsak ona uygun dua ederiz. Hepimizin ekonomik yönden sıkıntı yaşadığımız ve desteğe ihtiyaç hissettiğimiz zamanlar olmuştur. Burada iki hususu zikretmekte fayda görüyorum. Birincisi helâl rızık için azami dikkat etmek, ikincisi ise şükür odaklı yaşamak. İnsan kazancı kadar masraf çıkarır. Kazandıkça ihtiyaç hissettiklerimiz değişir çünkü kazancımızın artmasıyla çevre ve ortamımız da değişir genellikle. Ben sekiz çocukla (bebeğinin sütünü her gün bir komşu aldığı halde) mutlu ve huzurlu aileler gördüğüm gibi, her şeyleri olduğu halde halâ yetiremediğinden şikâyet eden mutsuz aileler de gördüm. Kendisini hep daha iyisine lâyık gören birisine yetecek bütçe yoktur. Rıza makamı bu yüzden en yüce makam olarak bilinir. Varlık ve yokluk; zannımca Yaradan’ımızın (c.c) kullarını düşündürmek, helâl olanda ısrar etmeye ve şükür odaklı yaşamaya sevk etmek için bir alış ve verişidir. Rabbimiz Bakara Suresi, 155, 156 ve 157 ayeti kerimelerde şöyle buyuruyor;  

 “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla. Mallardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele” 155

“Onlar başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a (c.c) aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler”156

“İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır” 157

 “Nasıl davranacağınızı görelim diye yeryüzünde sizi onlardan (Helâk ettiklerimizden) sonra yerlerine getirdik” Yunus Suresi 14.

“Hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O Mutlak Üstün Olandır,  Çok Bağışlayıcıdır” Mülk Suresi 2

Çalışmak caziptir fakat daha önemli olanları feda ederek çalışıyorsak bedelleri ağırdır

Bir annenin çocuklarını bırakarak çalışmak zorunda kalması toplumsal bir ayıbımızdır. Bu mahrumiyet ve mağduriyetin bedelini sadece çocuk, annesi ve o aile ödemiyor, toplum olarak hepimiz ödüyoruz. Sevgi ve ilgi açlığı başta olmak üzere, kiminle büyürse ona bağlanan çocuğun, gelecekteki hayatının öncelikleri ve edindiği değerleri düşündüğümüzde, annenin kazandığı para ülkenin bütçesini geçse bile, çocuğun anne sevgisinin, şefkatinin ve ilâç gibi gelen gülümsemesinin yerini asla tutamaz. Bu, anne çocuğuyla hiç ilgilenemiyor demek değildir. Bilâkis, ailedeki dengeleri koruyabilmek ve pek çok ihtiyacını giderebilmek için parçalanan annenin elinden geleni yapma çabasının çok kutsal olduğu fakat yıpranmanın da kaçınılmaz olduğu gerçeğini ifade ediyor.

Peki bu durumda aile bireylerine ve devlete düşen görevler nelerdir? Bu duruma nasıl bir çözüm üretilmeli?

Nasipse devamı haftaya...