Aslen Kastamonu Taşköprülü olan ve Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa olarak tanıdığımız Ömer Fahreddin Türkkan’ı ölümünün yıl dönümünde rahmet ve minnetle andık. Bugünkü yazımda Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa’yı siz kıymetli okuyucularımıza anlatmaya çalışacağım.

Kıymetli Dostlar sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Geçtiğimiz pazartesi günü Medine Müdafii, Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa’nın vefatının sene-i devriyesiydi. Birçok kişinin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in hakaretleri ile tanıdığı Fahreddin Paşa’yı hemşerisi olan Kastamonulu kardeşlerimizle birlikte kabri başında dualarla andık. Bugün sizlerle onun hayatını ve dillere destan kahramanlık hikâyesini konuşalım istedim.

Malkoçoğlu Bali Bey’in torunu

Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa olarak tanıdığımız Ömer Fahreddin Türkkan 1868’te Tuna boyunda Rusçuk'ta doğmuştur. Aslen Taşköprülü olup, babası Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü Mehmet Nahit Bey’dir. Fahreddin Paşa’nın annesi ise 16 Yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte Macaristan seferlerinde bulunmuş, Mohaç Meydan Muharebesi’nin kazanılmasında büyük rol oynayan Akıncı Yahyapaşazade Malkoçoğlu Bali Bey’in torunlarından Rusçuklu Fatma Aliye Hanım’dır. Fahreddin Paşa, Harp Okulu’nu birincilikle bitirmiş (1888), 1891'de de Erkân- ı Harbiye’yi çok iyi bir derece ile tamamlamış ve kurmay yüzbaşı olarak orduya katılmıştır.

Balkan Savaşı sırasında Çatalca savunmasındaki başarısıyla Edirne’nin geri alınmasında rol oynadı. Osmanlı Devleti 1914’te I. Dünya Savaşı’na girdiği vakit miralay rütbesiyle Dördüncü Ordu’ya bağlı 12. Kolordu kumandanı olarak Musul’da bulunuyordu. 25 Kasım 1914’te mirlivâlığa terfi ettirildi. 26 Ocak 1915’te 12. Kolordu’daki vazifesine ilâveten Dördüncü Ordu kumandan vekilliğine getirildi. Burada bir yandan tehcîre tâbi tutulan Ermeniler’i yerleştirirken bir yandan da Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı Ermeni ayaklanmalarını bastırdı. Bu sırada İngilizler’le anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı haberinin alınması üzerine Fahreddin Paşa Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa tarafından Medine’ye gönderildi (28 Mayıs 1916).

Ortadoğu’yu karıştıran ikili: Arabistanlı Lawrence ve Şerif Hüseyin

Şerif Hüseyin, 1852 yılında İstanbul'da doğdu. 1908'de Cennet Mekân II. Abdülhamid Han tarafından Mekke Şerifi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı sırasında Arapların bağımsızlığı için ayaklanma başlattı ve İngiltere’den büyük bir destek gördü. 1916 yılında bağımsızlığını ilan ederek kendini “Hicaz Kralı” ilan etti. Bu esnada İngilizlerin kışkırtmasıyla çıkan karışıklıklardan yararlanarak Arabistanlı Lawrence ile birlikte Osmanlıya karşı başlatılan isyana liderlik etti.

Savaştan sonra kurulan İngiliz ve Fransız Manda yönetimlerini kabul etmeyerek, kendisini tüm Arap ulusunun kralı ilan etti ve İngilizlerle arası açıldı. Bu sıralarda İngilizlerin bu sefer O’na karşı desteklediği Suudi ve Vahhabi saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Mart 1924'te halifeliğin TBMM tarafından kaldırılmasından sonra, kendisini yeni halife ilan etti.

Bir süre sonra, Suudiler tarafından Taif'te yakalandı ve İngilizler tarafından Kıbrıs adasına sürgün edildi. Daha sonra oradan ayrılarak, Ürdün Kralı olan oğlu I. Abdullah'ın yanına yerleşti ve 1931'de orada öldü.

Ortadoğu’da büyük İngiliz oyunu

İşte Lawrence ve Şerif Hüseyin’in bu isyanı esnasında Fahreddin Paşa 31 Mayıs’ta Medine’ye ulaştı ve Şerif Hüseyin’in birkaç gün içinde isyan edeceğini Cemal Paşa’ya bildirdi. Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlattılar. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırdılarsa da Fahreddin Paşa’nın aldığı tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler. Başlangıçta âsilerin sayısı 50.000, bütün Hicaz bölgesindeki Osmanlı askerinin sayısı 15.000 – 20.000 civarındaydı. Fahreddin Paşa hemen karşı harekâta başlayarak Bi’riali, el-İlâve, Bi’rimâşî mevkilerindeki âsileri yenilgiye uğrattı (27 Haziran 1916). Arkasından yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanlığına tayin edildi (15 Temmuz 1916). Âsiler, Mekke Valisi Galib Paşa’nın tedbirsizliği yüzünden 9 Haziran’da genel saldırıya geçerek 16 Haziran’da Cidde’ye, 7 Temmuz’da Mekke’ye, 22 Eylül’de de Tâif’e girdiler. Fahreddin Paşa’nın savunduğu Medine dışındaki hemen bütün büyük merkezler âsilerin eline geçti. Bu sırada Kanal Harekâtı bütün şiddetiyle devam ettiğinden Hicaz’a asker gönderilemiyordu. Fahreddin Paşa elinde bulunan son derece kısıtlı imkânlarla Medine’yi iki yıl yedi ay boyunca müdafaa etti.

Kutsal Emanetler İstanbul’a gönderildi

Fahreddin Paşa, 29 Ağustos 1916’da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meydana getirmiş oldu. Fahreddin Paşa Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan devamlı takviye kuvveti istiyor, Osmanlı hükümeti de onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadığını bildiriyordu. Osmanlı hükümetinin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı alması üzerine Fahreddin Paşa, herhangi bir yağmaya karşı Medine’de Hz. Peygamber’in mezarında bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak şartıyla teklifi hükümet tarafından kabul edildi. Fahreddin Paşa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği otuz parçadan oluşan mukaddes emanetleri 2000 askerin koruması altında İstanbul’a gönderdi. Medine’yi Suriye’den ayıran çölde dolaşan ve yağmacılıkla geçinen bedevîler, Şerif Hüseyin’in hileleri ve İngilizler’in paralarıyla kandırılarak Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için Medine’yi Suriye’ye bağlayan demiryolunun korunması güçleşti. İngiliz casusu Lawrence demiryolu boyunca dolaşarak rayları dinamitle parçalatıyordu. Her geçen gün çölün ortasında çevre ile irtibatı kesilmiş bir kale durumuna gelen ve iâşesi de azalan Medine’nin tahliyesine karar verildi. Önce yeni tayin edilmiş olan Mekke Emîri Şerif Haydar Paşa ailesiyle birlikte Medine’den ayrıldı. Onları 3000-4000 kişilik yerli halk takip etti.

Medine Kalesi’nden Türk Bayrağını Ben İndirmem!

Fahreddin Paşa elinde kalan az sayıdaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine’yi müdafaaya devam etti. Hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelen şehirde kalmış olan halk ve asker arasında açlık ve hastalık hüküm sürmeye başladı. Bu güç şartlara rağmen Fahreddin Paşa şehrin müdafaasını sürdürdü. Hatta kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine, “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin” cevabını vermişti.

72 gün boyunca çekirge yedi!

Fahreddin Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken Kanal Harekâtı felâketle bitmiş, Filistin elden çıkmış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Medine’den 1300 km. uzakta kalmıştı. Bu sırada Osmanlı Devleti mağlûp olmuş ve Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı (30 Ekim 1918). Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa buna yanaşmadı. Medine’dekiler ise her tarafla irtibatları kesilmiş olduğundan mütarekeden haberdar değillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Fahreddin Paşa, Kızıldeniz’de demirleyen bir İngiliz torpidosu mütareke şartlarını ve Medine’ye ait maddeyi kendisine bildirdiği halde buna cevap vermedi. Ayrıca Bâbıâli’nin Mondros Mütarekesi’ni tebliğ etmek üzere gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek İstanbul’u da cevapsız bıraktı. Bir yandan İngilizler, bir yandan Medine’yi kuşatmış olan Şerif Hüseyin’in kuvvetleri Medine’nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de bu isteklerine karşılık vermedi. Bâbıâli İngilizler’in de baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir teslim emrini Adliye Nâzırı Haydar Molla ile Medine’ye gönderdi. Fahreddin Paşa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve giyecek stoklarının bitmesine rağmen 72 gün boyunca çekirge yiyerek direnmeyi sürdürdü. Ancak sonunda kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya rızâ gösterdi. Şerif Abdullah’ın kuvvetleri antlaşma gereğince 13 Ocak 1919’da Medine’ye girdi. Böylece Mondros Mütarekesi’nden yetmiş iki gün sonra Medine teslim edilmiş oldu.

Peygamber sevdası ile geçen bir ömür

İngilizler tarafından “Türk kaplanı” diye adlandırılan Fahreddin Paşa 27 Ocak’ta savaş esiri olarak Mısır’a gönderildi. 5 Ağustos’ta Malta’ya sürgün edildi. Sürgün sırasında, savaş suçlularını yargılamak üzere işgalci devlet tarafından İstanbul’da kurdurulan ve başkanından dolayı halk arasında Nemrud Mustafa Dîvânıharbi adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. Ancak Fahreddin Paşa Ankara hükümetinin gayretleriyle 8 Nisan 1921’de Malta’dan kurtuldu. Berlin’de karşılaştığı Enver Paşa’nın daveti üzerine Moskova’ya geçti. Burada İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı Kongresi’ne iştirak etti. 24 Eylül 1921’de Millî Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya geldi. 9 Kasım 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kâbil sefirliğine tayin edildi. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı. Ruslar’la mücadele eden Başkırdistan Cumhurbaşkanı Zeki Velidi Togan’a yardımda bulundu. 12 Mayıs 1926’da görevinin sona ermesi üzerine yurda döndü. 5 Şubat 1936’da Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden tümgeneral rütbesiyle emekliye ayrıldı. 22 Kasım 1948’de vefat etti ve vasiyeti üzerine Rumelihisarı’na defnedildi.

Ahde vefa

Bu Pazar günü (28.11.2021) için güzel bir davet aldım. Saat 19:00 da, Kas-Der Esenler Şubesi ve Esenler Belediyesi ortaklığında Esenler Dr. Kadir Topbaş Kültür ve Sanat Merkezinde “Fahrettin Paşayı Anma Programı” düzenlenecekmiş. Tarihe yön veren bu büyük kahramanları unutmamak bizim en asli vazifemiz olsa gerek diye düşünüyorum. Daha önce de Şerife Bacı, Halime Çavuş gibi tarihin akışını değiştiren kahramanları anmak üzere programlar düzenleyen Kas Der Esenler Şubesini ve Esenler Belediyesi’ni böyle anlamlı bir programa daha imza attıkları için canı gönülden tebrik ediyorum.

Dostlar, unutmayın: “Hürmet eden hürmet görür!”