Çok etkilendiğim “Cümleler çağı” tanımını ödünç aldığım Dursun Ali Tökel hocamın affına sığınarak, bendeki çağrışımları üzerine bir şeyler karalamak istedim…

Muhakkak ki o, bu tanımın altını çok daha güçlü ve farklı cümleleriyle dolduruyor…

Ve şimdiden cümlelerinin hakkını “yaşayarak” teslim eden kelam ve kalem ehlini tenzih ederim…

Çünkü onlara dair olanı tanımlama, tasvir etme bilmezliğine düşmek istemem…

Benim bu zemindeki muhataplarım cümlelerinin hakkını vermekten uzak, hatta devşirme cümlelerle kendini “derviş” gösterme çabasında olanlardır…

Cümleler, bütün hakikatlerimizi ifade etme aracı olduğu kadar maalesef bütün hakikat saptırmalarının da aracı…

Hatta bugün her şeyini hıza esir etmiş internet çağının çocuklarına ait eksik harfli, kırık dökük cümleler bile…

Öyle zannediyorum ki tarih-i kadimden bu yana insanları en çok baştan çıkaran ve arkasından sürükleyen şey - sahibinin yaşamında yer bulmasa bile- kurulmuş sanatkârane cümlelerdir…

Kurduğu cümlenin arkasını ilmiyle dolduran, sentaks kabiliyetiyle bezeyen şahsiyeteler hiç kuşkusuz “kaynak şahsiyetler”dir…

Fakat sosyal medyada dikkat çekmek, görünür olmak isteyenlerin en çok istismar ettiği şey de yine bu kaynak şahsiyetlerin ilham verici cümleleridir…

Künhüne varılamayan, kopyalanmış derin manalı cümlelerle, ilmin sadece zirvesini yalayıp geçenlerle dolu sanal bir dünya hâkim…

Neresinden baksanız tasavvuf ehline taş çıkartacak bu görüntü, insanı mahcup ettirecek cinsten; bunca “mürşit” arasında, “Ben neredeyim?” dedirtecek kadar…

Oysa sokaklarımız, siyasetimiz, ailemiz, arkadaşlıklarımız bu görüneni maalesef doğrulamıyor; tıpkı sahte imajlarla yerinden edilen gerçekler gibi…

“Cümleler çağı”nın çok büyük bir ekseriyet için gerçekten de sadece cümlelerden ibaret olduğunu müşahede etmek acı verici; değil mi?

Başka bir yönüyle istismarcıların bile tutunduğu bu yüksek cümleler, “Yaşayan cümleler”in kudretini gösteriyor aslında…

Keşke istismarı olmasa ve değerli olan şeyler bu teste tabi tutulmasa lakin gerçek şu ki, değeri olmayan hiçbir şeyin de istismarı olmaz, sahtesi yapılmaz…

Sahtecilikte işi çok daha ileri götürerek cümlelerin canına ot tıkayanlar var birde…

Onlar çok daha büyük bir yüzsüzlükle -takibi olmaz ve sosyal medya okyanusunda birinin oltasına takılır diyerek- kendi yazdıkları cümleleri çok önemli şahsiyetlerin isminin altında tedavüle sürüyorlar…

İnsana ait kelam-ı kibar kabilinden cümleleri de aşarak ilahi mesaj taşıyanları bile yalanlarına, günlük çıkarlarına dayanak yapanlara ne diyeceğiz peki…

Hakikati bulandırarak en büyük kötülüğü onlar yapmıyor mu?  

Elbette “Cümleler çağı”na en güzel cümleler yakışır…

Neticede biz de okurumuza verdiğimiz değeri göstermek adına en güzel cümleyi yakalamanın derdine düşüyoruz; takdiri okurda olmak kaydıyla…

Derdimiz şu olmalı o halde: Arkasını doldurabildiğimiz, inandığımız, yaşadığımız, sindirdiğimiz cümlelerin sahibi olmak…

Yaşadığını anlatan, yazan ve kuvveti buna yaslanan cümlelerle, kendi çağına katkı sunmak şiarıyla…