Öğretmenlik, toplum inşasında çok önemli etkiye sahip bir meslektir. Öğretmen, çocuklarımızın hayallerini ve hayatını bir gergef gibi işleyen, toplum nezdinde önder, veliler nezdinde rol model, devletin adeta kılcal damarlarıdır.

Tüm meslek gruplarında olduğu gibi öğretmenlik mesleği de sürekli gelişmeyi ve tekâmülü gerektirir. Bir yandan üniversitede aldığı teorik eğitimlerin pratik uygulamalarını öğrencileriyle paylaşırken diğer taraftan değişim sürecinde kendisini yenilemek durumunda kalmaktadır öğretmen.

Milli Eğitim bakanlarının hemen hepsi akademik yönü olan insanlardır. Prof. Dr. Ziya Selçuk, Prof. Dr. Mahmut Özer ve önceki bakanlar akademisyenlik yönü olan bilim insanlarıdır. Tam da buradan hareketle öğretmen yetiştirme politikası bir kariyer basamağı şeklinde planlanmalıdır.

Stajyer öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen şeklinde oluşturulacak piramit, öğretmenlerin her birinin tırmanma arzusuyla yarıştığı bir süreç olmalıdır. 2021 yılı itibarı ile öğretmenlerin büyük çoğunluğu lisans mezunudur. Eğitim fakültesini bitiren öğretmen adayları atama sürecinde yıllarını KPSS hazırlığı ile geçirmektedir.  Hâlbuki bu genç beyinler akademik sürece teşvik edilse ve eğitimlerini mastır eğitimi ile devam ettirseler daha donanımlı öğretmenler olarak eğitim ordusunun içerişinse girebilirler.

Yaklaşık 1 milyon öğretmen Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kariyer basamakları sürecini başlatmasını beklemektedir. Öğretmenlik bir kariyer mesleği olma yolunda. Bu süreç sınavla yürütülebilir. Son yıllarda MEB politikalarında açıkça görülen yüksek lisans ve doktora eğitimi alan öğretmenler daha avantajlı konumda olmaktadırlar.

Öğretmenlerin akademik kariyerlerini sürdürmeleri yönünde devlet aklı ile bir planlama maalesef yapılamadı. Belki de MEB, öğretmenleri için personelin mevcut durumu ve ihtiyaçlar doğrultusunda farklı bir yüksek lisans ve doktora modeli geliştirilmelidir. Zira üniversite bünyesinde akademik çalışma yapacak olan insanlar ile hali hazırda öğretmen olarak çalışan insanların akademik çalışma yöntemleri ve hedefleri aynı olmayacaktır.

Eğitimin her yönüyle nitelik gelişiminin sağlanması için üniversiteler ile öğretmenlerin iletişimlerinin sürekli canlı tutulması önem arz etmektedir. Eğitim fakülteleri mezun ettikleri öğretmenleri akademik yönden sürekli beslemeli ve onların akademik çalışmalarına ön açıcı projelerle destek olmalıdır.

Eğitim fakültesi hocaları fen edebiyat hocalarından farklı olarak eğitim sürecine ve eğitim personeline yeni yöntemlerle ve açılımlarla katkı sağlamalıdır.

Yüksek lisans kontenjanları öğretmenler için farklı oluşturulmalıdır. Devlet üniversitelerinin ihtiyacı karşılayamaması durumunda özel üniversiteler öğretmenlerin akademik çalışmalarına yönelik alternatif programlar açmalıdır.

Uzman öğretmenlik ve idareci seçiminde mastır ve doktoranın önemi her geçen gün artmaktadır. İki yıllık program mezunu olup öğretmen olarak atanan ve emekliliği yaklaşan bir jenerasyon bulunmaktadır. Gelinen süreçte lisans eğitiminin bile yeterli olmadığı bir süreci yaşamaktayız. Konunun taraflar bu mevzuyla ilgili teşvik edici ve ön açıcı programlar üzerinde çalışmalıdır.

Eğitim fakülteleri “Saldım çayıra Mevlam kayıra.” anlayışından uzaklaşmalı ve mezunlarının ve Türk eğitim personelinin gelişim süreçlerine katkı sunmalıdır.