Sabah akşam, yedi yirmi dört boş tencere edebiyatı yapıyorlar.

Niye?

Çünkü eskiden kalma bir tekerlemeleri var;

‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur!’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı darbeyle yıkamayanların eline şimdi muazzam bir fırsat geçmiş, kullanmasınlar mı?

Kullansınlar, Kullanıyorlar da…

Ekonomi Kurtuluş Savaşı’nın en önemli ayağı olan faiz indirimlerini hazmedemeyen faiz lobisi düğmeye bastı, Dolar şaha kalktı.

Fırsat bu fırsat…

Yattıkları yerden para kazanmaya, servetlerine servet katmaya alışkın olanlar İhracatın artırılıp, ithalatın azaltılmasını da istemiyorlar.

Yani üretim, yatırım ve istihdam hedefli bir ekonomi stratejisine savaş açmış vaziyetteler.

Döviz arz ve talebini dengelemesine, yerli işadamlarının üretim ve yatırım yapmalarına karşı oldukları gibi, ülkeye yabancı yatırımcının ve yabancı sermayenin girişini, kurda ve dış finansmanda istikrar da istemiyorlar.

Türkiye’de Kolay para kazanma döneminin sona ermesi onlar için bir kâbus, korkulu bir rüya çünkü…

Eline kalem alan, boş tencere edebiyatıyla cepheye mühimmat taşıyor.

Yaşlı başlı, görmüş geçirmiş köşe yazarları, “Boş laf değil, sıcak çorba lazım” şeklinde başlık atıyorlar.

Bu başlığı atanlar zannedersiniz ki, yazıyı bitirdikten sonra sırtlarında kumanya kolileri, kenar mahalleleri dolaşıp, garibana, garip gurebeya sıcak çorba hazırlamaya gidecekler.

Hangi insani yardım kuruluşunun üyesi olmuşlar da bizim haberimiz yok.

Dünyada ve ülkemizde garibin garibanın suyunu aşını düşünen, kurban etlerini dünyanın dört bir yanına dağıtan, çayını çorbasını ihtiyaç sahipleriyle paylaşan hayırsever insanlar arasında bu başlıkları atan köşe yazarları, ve o zihniyette insanlar yok…

Hiç olmadı…

Kimler var?

Her Ramazan iftarını İstanbul’un bir kenar mahallesinde, çat kapı bir gecekondusunda açan Erdoğan ve Erdoğan’ın tavsiye teşvik ve destekleriyle, açı doyuran, yoksulu giydiren ve çocukları gülümseten gönüllü hayırseverler var.

Bu yüzden, derim ki boş tencere edebiyatına ve edebiyatçılarına kanmayalım...

Felaket tellallarına, vurgunculara, spekülatörlere, provokatörlere inanmayalım.

Çözüm, üretmeyen, çare göstermeyen ve sadece eleştiren ‘politikacılara’ güvenmeyelim.

Erbakan’ın ‘Ağır Sanayi Hamlesi’yle de dalga geçen,

Ve fakat Anasol-M iktidarlarının faizi yüzde 7 bin 500 yapan, doların bir günde yüzde 40 artışına göz yuman iktidarlarını zerre eleştirmeyen ve hatta onlarla bir ve beraber olan, timsah gözyaşlarını mürekkep yapan mevkutelere, sahiplerine, kalemşorlarına aldanmayalım...

Biz yine üretim, yatırım, ihracat ve istihdam hedefiyle yola çıkan, memleketin derdiyle dertlenen Cumhurbaşkanımıza güvenelim.

Türkiye’nin hem siyasi, hem ekonomik, hem de askeri alanda bölgesel ve küresel güç hâline gelmesi için çalışan çabalayan bu gayretli insanları yalnız bırakmayalım.

Türkiye sanayi kapasitesini hızla geliştiriyor.

Düşük faiz ve dengeli kur ile üretimi ve istihdamı artırmak için dışarıya açılıyor.

Çin’den sonra Avrupa’nın tedarik merkezi haline geliyoruz.

Bu bir kumar değil; rota belli…

Ne yapıldığı, nasıl yapıldığı ve nereye gidildiği belli…

Az daha sabır, çok az daha…