"Anne gezindiğin bağ, baba yaslandığın dağdır. Ömrünün en güzel çağı annen ve babanla olandır" demiş büyüklerimiz. Babalarımız bizim kültürümüzde fedakârdır, cefakârdır, maddi ve manevi her şeyini evlatları için harcar, çırpınır, didinir durur. Dünyanın en sorumlu babası bizim babamızdır. Babalarımız sıkıntı duyduğumuzda yaşımız kaç olursa olsun yanımızda olan, sırtımızı dayadığımız dayanağımızdır. Babalarımız bizim rızkımız için çalışır, geleceğimiz rahat olsun diye kaygılanır, bizi bizden fazla düşünür. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. 

Bir toplumu dejenere etmenin en hızlı ve kestirme yolu baba ve annenin rollerini belirsizleştirmek, birbirlerinden rol çalmalarını sağlamak, birbirlerine rakip veya hasım yaparak aile dirliğini bozmaktır. Bizim aile yapımızın da ataerkil diyerek değersizleşmesine yol açtılar, buna içimizden birileri daha fazla teşne oldu, sanki ailemizde facia varmış gibi infiale yol açtılar.

Önce babalarımızı potansiyel psikopat olarak bize sundular, genç kızlarımız bu algıyla yetişti, erkekleri egemen olarak algılamamak için önceden önlemlerini aldılar. Bizim babalarımız kadınlardan önde yürüyormuş, çocuklarını sevmiyormuş, çok otoriter imiş. Bunun psiko-sosyal dinamiğini ise kimse sorgulamadı. Son yüzyılda büyük savaşlar geçiren toplumumuzda erkekler şehit oldu, kadınlar dul, çocuklar yetim kalmıştı. Bu nedenle sağ kalan kocalar, karılarından ayrı yürümeye ve çocuklarını kucaklarına almamaya başladılar ki dul kadınlar ve yetimler kendilerini yoksun ve kötü hissetmesinler.  Bu aslında çok üst bir empatik özelliktir. Yoksa Osmanlı kadar romantik olan ve aşk şiirleri yazılan başka bir topluluk yoktur. Her şeye rağmen çok küçük bir kesim bu toplumda babaların duyarsızlığından söz etmiştir. 

Hâlihazırda ise artık babalık müessesesi giderek modernleşme adı altında silikleştirilmeye çalışılmaktadır. Bizim aile yapımız ataerkil değildir, hiç bir zaman da olmamıştır. Bizim kültürümüz kadar kadının sözünün geçtiği ve önemsenen bir toplum yoktur. Sultanların varlığı ve toplumdaki rolü herkes tarafından malumdur. 

Elbette babalarımızın hataları olmuştur, bazı noktalarda psikolojik problemler yaşanmaktadır. Ancak bunun tazmini babalık rolünü tahfif etmek olmamalıydı. Yapay bir şiddet ve aile içi dehşet varmış algısı bir proje idi muhtemelen. Böylece baba ailenin geri planına atılarak ve de cinsiyet eşitliği empoze edilerek roller iyice flulaştırılmış olacaktı.

Bir dizi araştırma aslında, babaların rollerine yönelik toplumun ciddi bir problemi olmadığını gösteriyor. Kimse aslında babasından şikâyetçi değil. Yine de bu tür provokasyonu kimler neden yapmış olabilir? Hangi baba (psikolojik problemleri olanlar hariç) ailesine zulmetmeyi hedef haline getirmiş olabilir? Hangi baba tüm planlarını karısına ve çocuklarına yaşamı zindan etmek üzerine tasarlamış olabilir? Bunu neden yapmak istesin? Bizim tüm babalarımızın kaygısı çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamaktır. Bunun aksini gösteren hiçbir kanıt yoktur. 

Medya ve bir dizi kuruluş aracılığıyla babalarımız tehlikeli ve şiddet eğilimli varlıklar olarak sunulmuştur. Vaka-ı numuneler, vaka-adiye gibi gösterilmiştir. Haberlerde ve sosyal medyada yaygara koparılmış ve aile içi şiddet haberleri uzun süre teşhir edilerek kadınlar erkeklere karşı provoke edilmiştir. Bu tür haberlerin hiçbir faydası yoktur.

Çocukların istemi içinden gelir, karşıt istemi ise ebeveynlerinden ve toplumdan edinirler. Karşıt istemi yani "çocuğun kendisine dur demesi" gereken noktaların belirginleşmesinde babanın rolü son derece önemlidir. Fiziksel ve bedensel anlamda daha mukavemetli olan eril yapılar, tüm canlı türlerinde (deniz atı hariç) çocuklarını tehlike ve tehditlere karşı dayanıklı hale getirmede başat rol oynarlar. 

Ayrıca çocuğun toplumun beklentilerini, sosyal normları ve bir dizi ahlaki yargıları benimsemede eril ebeveyn daha katkı sağlayıcı niteliktedir. Baba sığınılacak limandır, bunun kime ne zararı olmuştur da bu denge bilinçli ve sistematik olarak bozulmuştur?

Babayı aileden çıkardığınızda onun rollerini minimize ettiğinizde, söz hakkını elinden aldığınızda, baba çocuğunun karşısında yutkunduğunda işte bugün olduğu gibi haklarını bilen ancak hadlerinin farkında olmayan jenerasyonlar üretirsiniz. Hakkını bilen ancak haddini bilemeyen yani karşıt istemin de olduğunu anlama şansını kaçırmış olan bir çocuk; narsist, bağımlı veya megaloman olabilir. Bir de doğduğu andan itibaren bebeğin adını yastığına, kaşığına, emziğine yazdırırsanız aslında bir bakıma çocuğu istismar etmiş olabilirsiniz. Eskiden çocuklarına sevgilerini göstermedikleri için suçlanan babalar, şimdi çocuklarını sevgi objesi haline getirebilmektedir. Üzülerek bu durumu müşahede etmekteyiz.

Baba çocuklarının yeri geldiğinde rol modeli, ustası ve üstadı olmuştur, tarih boyunca. Bugün ise baba olmak istemesi bile hem toplum hem de eşi tarafından önlenmeye çalışılmaktadır. Çocuk evde güçlü bir baba görmek ister, kadını güçlendirme adına babaların rencide edilmesi kimseye fayda sağlamaz. Zira araştırmalar en güçlü kadınların bile sonuçta bir dayanak olarak evlerinde bir figür görmek istediklerini ortaya koymaktadır. Adı baba olan bu figürün izale edilmesi herkesin zararınadır.

Bütün bunları ifade etmek kadına şiddeti lanetlemeyi önlemez. Kadına şiddete sıfır tolerans olması ve terörle mücadele edilir gibi bu sorunla mücadele edilmesi lazımdır. Ama bunu da yine sağlıklı bir babalık pozisyonu ile çözebilirsiniz. Birilerinin dediği gibi "kızlar evlerde durmayın, baba evi güvenli değildir, sokaklar daha güvenlidir" diyerek değil. Bunu söyleyenler bu toprağın evlatları değildir, birer projedir.

Selametle...