Bağışlayın, kızgınım. Dahası içimde sitemi aşmış, öfkeye terfi etmiş bir his dolanıyor.

Tek tesellim, içimde dolaşan bu hissin kendi menfaatimden mülhem olmadığıdır.

Genel olarak insanoğlu kendi seyrettiğinden, kendi bildiği ve kendi istifadesi dışında cereyan eden her şeyden ilenme hakkını kendinde mahfuz bulma eğilimiyle söylenmeyi maharetten sayıyor.

“Kara bahtım, kör talihim” söylenmelerine, İlahi tecellilerin tezahürlerine tepkiyi ekleyince ortaya çıkan portre zahiren arabesk bir ruh hali gibi görünse de, batınen şükürsüzlüğün izharı ve şirke meyyal bir feveranın gizli sesi dalga dalga topluma sirayet ediyor.

Yönetim sistemleri içinde yer alan “demokrasi”nin barındırdığı boşluklardan istifade etmeyi vatandaşlık görevi addeden (yönetilenlerden bazıları) bir kısım asi ruhlar, içimizdeki hainler her konuda tepki verme hakkına sahip olma imtiyazının kendilerine bahşedildiğini zannediyor.

Dini ve milli değerler, ahlaki erdemler bu zannetmenin dişlileri arsında arsız bir iştahla çiğnenerek atığa dönüştürülüyor.

İnsanlık posası haline gelen erdemsizlik; bu görünürde insan, saklı yanlarıyla, vicdansız, saygısızlık, sevgisiz, hürmetsiz, edepsiz varlıkların çoğalmasına neden oluyor.

Sonra bu varlıklar, ekranlardan evlerimize, çocuklarımıza ve sokaklara taşmakla kalmayıp “fikir ve inanç özgürlüğü” hakkına sahip olma imtiyazını kullanarak üslupsuzluk ve hayasızlığını da haktan, özgürlükten sayıyor.

Kadere ve ölüme söylenmekten, sövmekten kendini alamayanlar saf zihinlerin masumiyetini ve kalplerdeki imanı çalmaya devam ediyor. Ve bir sari hastalık gibi yayılıyor hadsizlik!

Yakın zamanda şahidi olduğumuz “Kur operasyonu”nu hükümete mal edebilen zeka düzeyine sahip kimseler ise bu hadsizlikte hayli cüretkar.

Başka bir ülkenin para biriminin, kendi hükümeti tarafından değerinin yükseltildiğini menfaatini sağladıktan sonra değerinin düşürüldüğünü iddia edecek kadar zavallı bir yaygaraya teşne kimileri.

Ve perişanlık feveranları ile sosyal medya tellallığı yapmayı kahramanlıktan saymaları da zekalarının ne’liğinin habercisi olduğunun farkında bile değiller.  

Sosyal Medya ağlarında çöp kutusuna dönmüş hesaplarda, aidiyet ve sahipliğe dair izlere rastlamak her geçen gün zorlaşıyor.

Hesap sahibinin adının Türkçe, memleketinin Türkiye sınırları içinde bir il olması artık bir aidiyetten söz etme kriteri olarak kabul görmemeli.

Evet zor zamanlardan geçtiğimiz, ekonomimize illegal yöntemlerle müdahale edildiği doğrudur. Fakat bunun yolu halkı galeyana getirmek için değil, birlik ve beraberlik anlayışı ile çözüm aramak olmalıdır.

Ne yazık ki, bu hesaplarda, kimi ünlüler ve kimi dindar kimlikli siyasilerin paylaşımları ne dinimize ne vatan sevgisine ne de hürriyet anlayışı ile örtüşüyor. Erdemlerle, insani prensiplerle ilişkisi olmayan kışkırtıcı paylaşımlarla sanal terör Türk halkının geleceğini öldürüyor.

İşte bu yöntemle, sanal çöp kutularında inanç, vatan sevgisi, birlik ve bütünlük, dayanışma, yardımlaşma gibi değerler atığa dönüştürülüyor.

Fakat unutulan bir şey var; bu vatanın kadirşinas perverleri, milli ve dini değerlerini kutlu bir armağan gibi kalplerinde saklayan vatandaşları Batı/lın, dünya halklarını köleleştirmek ve sömürmek isteyen kapitalistlerin, emperyalistlerin, Evengalistlerin, Sabetayistlerin, modası geçmiş metotlarını çoktan deşifre etti. Tek partili dönem körlüğünden son 20 yılda ayıktı ve masalarda üretilen projelerle, cetvelle çizilmiş haritalarla yönetilmemeye çoktan yemin etti.

Bu ülke Türk Devlet aklı ile çoktan ezber bozdu. Ezber bozmayı bilmeyen, köhne çözümleriyle bu vatanı içten ve dıştan bölüp parçalamayı hesaplayanların planları ve entrikaları çoktan çöp kutusuna atıldı.

Bu çöp kutusu mantığı ile yol almaya devam edenler bilsinler ki, çöplük yuvası hesaplarında ne denli haince paylaşımlarla doldururlarsa doldurun, erdemler ve prensipler üzerinde ne kadar tepinirlerse tepinsinler bizce hükümsüz. Çünkü çöp kutularını, şair Necip Fazıl’ın da işaret ettiği gibi sadece köpekler ve kediler karıştırır!