Hep yanlış olanı gören, söyleyen, konuşan insanlar olup da çıktık. İyi olanı, tam olanı, doğru olanı göremiyoruz bile artık. Şunu bilmek lazım ki güzel olan da kudur olur lakin safi kötü olanda iyilik aramak beyhude. Hatta şöyle demek lazım; diken gülündür ama gül dikenin değil.

Birkaç zamandır ortada hiçbir şey yokken, anlamsız ve gereksiz yere yükselen bir döviz kuru var. Nedenini anlatamıyorlar zira aslında asıl nedenini biliyorlar. Deneyip de yıkamadıkları, vazgeçiremedikleri milleti parayla satın alacaklarını zannediyorlar. Gerçi haksız değiller daha önce satın alınan haysiyetsizler çıktı. Onların bayraklarına sarılıp da yatanlar, koyunlarından çıkanlar oldu. Ama onlar yok artık. Bir kanalizasyonun içinde tasmalarını tutanların pisliklerini yiyerek asalak gibi yaşıyor onlar bir yerlerde.

Şimdi bu ekonomik sürecin yaşanmasına hayret etmek bence biraz ahmaklık. Zira bütün bunların olacağı hem madden hem de bence manen belliydi. Şimdi hükümete savuranların hepsi altlarındaki lüks arabaları bu hükümetin zamanında aldılar, oturdukları evlere bu zamanda oturdular, tatil tatil dolaşır oldular, evlerinde hastaları var diye yardım paralarını bu zamanda alır oldu hasta yakınları, kapılarında hayvanları, depolarında samanları var diye karşılıksız kredileri bu zamanda aldı çiftçiler. Herkes daha çok aldı daha çok kazandı. Sokaklarda insandan çok araba var farkında mıyız?

Ama ne yapıldı bu paralar? Haydi söyleyelim gerçeği, olmayan hayvanların küpelerini götürüp de devletten paralar alındı, hastaya bakacağız diye alınan paralar orada burada harcandı, devletin destek verdiği her ne varsa savruldu harcandı, yendi içildi ve sonra çıkıp da devlete bin türlü hakaret edildi. Herkes al-satçı herkes komisyoncu oldu. Arabasının, evinin üzerine iki misli fiyat koyup satanlarla dolu her bir yan. Pandemi sürecinde tam ek ders alan ama hiç okula gitmeyen öğretmen arkadaşlar şimdi, bu süreçte ses çıkarmıyor, devlet var olsun demiyor mu?

Ağzına kadar dolu AVM’lerde gezerken bir gün cebimizdekinin azalacağını düşünmeden savurup da yediysek ne’miz varsa tükettiysek kimin suçu be kardeşim bu?

Unutmamak lazım ki şükrü eda edilmeyen nimet afet olur, elden gider. Öyle değil mi? Hiç kimse değilse Allah bu şükürsüzlüğün hesabını soracaktı.

Biraz kusuru kendimizde arayalım. Bankalarında yüz binlerce dolar tutan amcalar döviz fırlıyor diye seviniyor mu üzülüyor musunuz?

Devlet verirken ve devletten buncasını alırken her şey iyiydi, yoku yoksulu görmedik ama şimdi her şey kötü ve hemen satıverdik öyle mi?

Rivayet etmişlerdir ki İbn-i Arabi hazretleri zor durumda ve bunca yoksulluk içinde yaşarken talebelerinden biri şeyhin yanına hem de biraz ağlamaklı halde gelmiş.

-“Efendim” demiş “sizin sözünüze itimat eden, size muhabbet besleyen sultanlar, melikler vardır. Onlara bir haber uçursanız ayaklarınızın altına zümrütler, gümüşler, mücevherler sererler…”

Hazret bir vakit sessiz kalmış. Sonra talebesine çevirip keskin bakışlarını;

-“Evlat” demiş “Doğru dersin, bir haber salsak onca sultana altınları, mücevherleri, zümrütleri ayaklarımızın altına sererler. Doğru dersin. Lakin ayaklarımızın altına serilenleri almamız için eğilmemiz gerekir…”

Şimdi, biz eğilenlerden olmayacağız. Üç beş daha fazla kazanmak için ya da o üç beş kuruşu kaybederim korkusuyla milletine, devletine ve davasına ihanet edenlerden olmayacağız.