İstanbul Edebiyat Festivali’nin 13.’sü düzenlendi. Bu yılın teması  “Diriliş ve Edebiyat” idi. Yakın zamanda rahmetli olan şair, yazar, mütefekkir Sezai Karakoç bütün yönleriyle bir hafta boyunca yapılan toplantılarla değerlendirildi. Çok sayıda akademisyen ve yazar,  üstat hakkında bildiklerini ve yaşadıkları hatıraları paylaştılar. İnşallah anlatılanlar yayın olarak da basılır. Bu program festivalin sınırlarını aştı ve adeta “açık öğretim fakültesi” derslerine dönüştü. Ben birçok toplantıyı hayıflanarak kaçırdım. O kadar çok dinlemek istediğim değerli isim vardı ki…

Bu önemli etkinliğin arkasında yine gayretkâr, fedakâr bir topluluk vardı. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan,  İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Levent Yazıcı, Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ve Kültür Müdürü Mehmet Mazak, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı büyük organizasyonun öncüleriydi. Daha çok insanın da emeği vardır, hepsinden Allah razı olsun. “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” hadis-i şerifinin inşallah muhatabı olarak amel defterinizi açık tutuyorsunuz ne mutlu size.

İstanbul Edebiyat Festivali’nin 1.’si 2009 yılında İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenmişti. Yazarlar Birliği’nin Kızlarağası Medresesi’ndeki merkezinde açılışa katılmıştım. Sanatçı Kenan Işık’ın üstat şairlerden okuduğu şiirleri hatırlıyorum. Festivalin 13.’sünün açılışı AKM’de görkemli oldu. Açılış programının en güzel yönü gençlerin salonu doldurmasıydı.

Rahmetli Sezai Karakoç’un tema olarak seçilmesi festivale ilgiyi artırdı. Sezai Bey ülkemizin düşünce, kültür hayatına damgasını vurarak bu âlemden göç etti. Ben üniversitenin ilk yıllarında kendisini okumaya başladım. Aklımda kalan ilk ve zor deneme, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü kitabının okunmasıydı. Gençlik heyecanı, en çok şiirlerini okurduk. Allah affetsin, “Monna Rosa” şiirini fotokopiyle çoğaltıp dağıtanlardan biri de bendim. Fakülteden bir arkadaşım yaz tatilinde İstanbul’a giderek üstadı ziyaret ediyor. Üstada: “Sizinle tanışmaya geldim.” diyor. Üstad, “Kaç kitabımı okudun?” dediğinde nasıl mahcup olduğunu anlatmıştı. O korkuyla mıdır bilmiyorum, Ankara’da öğrencilik bitince İstanbul’a geldim. Üstadı bir, iki defa yüz yüze dinleme imkânım oldu. Yakın çevresinde bulunanlarla daha yakın dost olduk.

Sezai Bey eserleriyle olduğu kadar mütevazı yaşayışıyla da numuneyi timsal oldu. Gösteriye ve gösterişe önem vermeden fikirlerini sade, mütevazı mekânlarda taliplilerine aktardı. Gösteri çağının araçları medyaya malzeme olmadı. Bundan dolayı birkaç fotoğraf, elinde poşet bir torbayla vapura doğru yürüyüşünden alınmış kısa bir görüntü kaldı hafızalarda. Gösteriye dönüşecek ödül törenlerine hiç katılmadı. Eserleriyle büyük dalgalar oluştururken kendisi sahilde sessiz bir şekilde dalgaları besleyecek rüzgârı üflemeye devam etti.

Bir önceki yazının başlığı “3 Güzelleme” idi. İlim Yayma Ödülleri, Edebiyat Festivali, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri. Büyük ödüller Külliye’de verildi. Ülkemizin kültür ve sanatına damga vurmuş çok sayıda insan ödüllendirildi: Kemal Tahir, Teoman Duralı, Gürbüz Azak, Cüneyt Arkın, İdil Biret… Bu kıymetli çalışmanın da arkasında Prof. Dr. İskender Pala’nın olduğunu hatırlatmak isterim.

Doğru, iyi, güzel işler yapanlara selam olsun.