Ahlâkî yıkım var ülkemizde ve dünyamızda. Gerçekten insan hayret ediyor olanlara. Edepsizlikler normalmiş gibi verilmeye ve insanlar alıştırılmaya çalışılıyor. Âdetâ insanlık öldürülüyor. Yapay et ve yapay insan çalışmaları bile var. Edep, hayâ, iffet, utanma, hatta kıskanma duyguları tamamen yok edilmeye gayret ediliyor. Yoksa kıyamet mi geliyor?

Bizde maalesef en dikkatli ve beklenmeyen aileler bile kızlarını, çocuklarını, eşlerini ve yiyip-içip gezmelerini sosyal medyaya koyuyor. Sanki sosyal medyada kimse görmüyor. Yüzlerce insan bakıyor. Kıskanma ve mahremiyet duygusu nereye gitti? Allah Rasûlü Efendimiz’in (sav) Abdullah İbn-i Ümmü Mektum’dan eşlerini kıskanmasını ne çabuk unuttuk?

İMANINIZDA SEBAT EDİN”

Diziler ve programlar bir felâket! Nasıl oluyor da o en berbat şeyler orada konuşulabiliyor ya da bunların filmleri yapılıyor? Nasıl çıkıyor bu insanlar o sahnelere? İşlenen bir günah ve haramın yüzbinlerce insan yani aileye gösterilmesi ne demek? Bu, işlenmesinden daha kötü. Aslında bu bir kaide. ‘Bir şeyin şüyûu vukûundan beterdir.’ Yani yayılması yapılmasından daha kötü. Bunu yapan ve engel olmayanlar Allah’a nasıl hesap verecek? Aile yıkımı olan dizi ve programlar daha ne kadar devam edecek? Sevgili ve arkadaşlık adı altında işlenen zinaların hali ne olacak? En kötüsü de bunların normal gösterilmesi ve kabullenilmesi. Bu insanlar ölmeyecek mi, teneşir tahtasına konmayacak mı, toprağa girmeyecek mi, Münker ve Nekir süal sormayacak mı? İman ehli insan bunları ne yapar, ne de bunlara bakar! Allah iz’an ve vicdan versin! Bu gidiş nereye? Sorsak hepsi de Allah’a ve bunlara iman ettiğini söyler. Ama Allah (cc) bakın ne buyurur: 

Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa girmiştir.” (4 Nisa 176)

Ayete dikkat etmek gerekiyor. “Ey iman edenler” hitabından sonra “iman edin” emri var. Yani imanınızı gözden geçirin! Dilinizde kalmasın! Fiiliyata geçmiş mi? Uygulamalarınız nasıl?

Beş vakit namaz var mı?

Ramazan orucu var mı?

Zekât –size farz ise- veriyor musunuz?

İmkân bulunca hac ediyor ya da ettiniz mi?

Ahlâken ne haldesiniz?

Edep, hayâ, kıskanma ve iffet duyguları var mı?

Gözünüzü ve diğer azalarınızı haramlardan koruyor musunuz?

Rabbimiz (c.c.) Nur Suresi’nde şöyle buyuruyor:

“(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle!” (30).

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.” (31).

Ve bir de helâl lokmaya dikkat ediyor musunuz?

Bunları yazarken hepimizin titrediğini zannediyorum. Allah (cc) bunların şuurunu versin cümlemize.

Dünyayı satın alsa da insan, o tahtadan tabuta binecek ve omuzlarda yerini sonra da kabirde toprağını alacak. Götürdüğü ise sadece kefen… Ama en önemlisi amelleri…

Bu ayet insanı düşündürüyor gerçekten. Acaba hakkıyla iman etmemiş miyiz? Müslüman olduk ama gerçekten mü’min olduk mu?

KORKUTAN BİR AYET

Allah korusun şu ayet ve sebebi nüzülü de bizi korkutmalı:

Medine civarında Beni Esed İbn-i Huzeyme kabilesi ganimet hevesiyle Müslümanlığa girmişlerdi.  Bir kıtlık senesi Medine'ye gelmişler ve kelime-i şehadeti söylemişlerdi. Yaptıkları hataları unutturmaya çalışmışlar ve sonra da Efendimizden sadaka istemişlerdi. Cenab-ı Hakk ise hemen ayet-i kerime nâzil buyurdu:

"Bedevîler 'inandık' dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama 'İslâm olduk.' deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (Hucurat, 49/14)

Evet. Allah ve Rasûlüne itaat. İşte işin aslı.

AHLÂKÎ YIKIM VAR BUGÜN

Ahlakî yıkım var dedik bugün. Gerçekten bu ifadeyle anlatmaya çalıştım bugünkü gençliğin ve insanlığın halini. Ahlâkî zedelenme ya da zaafla anlatabileceğimizi sanmıyorum doğrusu.
Bilmiyorum yolunuz okulların önüne düşüyor mu acaba? İlköğretim, lise ya da üniversitelerin. O manzara nedir öyle? “Aman ya Rabbi! Böylesini hiç görmemiştim” diyeceğiniz şeyler türünden tabii ki.
Bugünlere nereden geldik?

Bu kadar ahlâkî yozlaşma nasıl oldu? Bu gidiş nereye? Ne olacak sonu?
Tabii ki yılların getirdiği bir birikim yok değil! Televizyon, çevre şu-bu. Çağdaşlık (!) adına değişimler… Ama herhalde hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Şu meşhur “sekiz yıllık” hadisesi. Onun getirilişi ne içindi? Herhalde bunun için değil mi? Yani böylesine ahlâkî yıkım için. Sadece İmam-Hatiplerin yıkımı değil, topyekûn bir neslin mahvı için. Çok mu fazla büyüttüm yoksa? Böyle düşünenler var mı bilmiyorum ama bunu çok yönlü ele aldığımız zaman, hiç de haksız olmadığımız ortaya çıkacaktır.
Bir kere çok iyi bilinmektedir ki bugün genel olarak okullarda en önde giden ve elde edilen şey maalesef ilim değildir. Bunca serbestliğin, rahatlığın ve karmaşıklığın olduğu bir sistemden ne elde edilebilir ki?

İLİM GERİDE KALDI İLLE EDEP

Bütün insanlığın kabul ettiği bir ârifimiz var bizim. Şiirleriyle mü’minleri asırlardır irşad etmiş tertemiz bir dervişimiz. Bütün insanlığa da İslâm’ı tebliğ eden bir veli. Nasıl da zorluklarla yetişmiş, sabırla yoğrulmuş, hizmetle yol almış, gönlünü bütün kötü duygulardan arındırmış bir Mürşid-i Kâmil o. Sevgi ve muhabbetle dolmuş bu insan önce Allah ve Rasülünü sevmiş ve sevdirmiştir:

“Ben gelmedi dâvâ için,

Benim işim sevi için,

Dostun evi gönüllerdir,

Gönüller yapmaya geldim.”

İşte Yunus Emre, ilim ile edebi karşılaştırır ve edep olmadan ilmin olmayacağını söyler:

“Girdim ilim meclisine,

Eyledim kıldım talep,

İlim geride kaldı,

İllâ edep, illâ edep.”

GENÇLERİN HALİ

Kanlarının deli deli kaynadığı gençlik yıllarında karmakarışık bir eğitimde acaba gerçekten onlar ders ve ilim mi düşünülebilirler yoksa başka şeyler mi? Bunun için değil mi okullardaki küçüklerin öğleden sonra, büyüklerin de öğle öncesine alınması… Halbuki bugün Amerika’da bile bunun yanlışlığı ortaya konmuş durumda. Kız ve erkek okullarının ayrı olarak açılması. Keşke bu olabilse mümkün oldukça. O zaman ilim de olur. Tabii ki herkesin okuması da gerekmez.  Bu vatana bütün sanat dalları da lazım. Okumayacak çocukları kabiliyetine göre bir sanata yönlendirmek lazım değil mi? Sırada bekletmek zulüm değil mi? Bu gidişle sanatkârımız kalamayacak.

Ayrıca her kadın ve kızın çalışmaya yönlendirilmesi ne demek? Kaç yaşında evleniyor gençler o zaman? Önce iş diyorlar. Halbuki önce eş ve yuva olmalı. Hayırlı nesiller yetişmeli. Biliyoruz ki bu durumlar aynı zamanda ahlaki bozgunculuğu da getiriyor.

Tabii ki eğitim sistemini eleştirirken çocuklarımıza yıllardır televizyon ve telefonlarda enjekte edilen zehirleri unutmamak lazım. Onlar ki nesillerimizi uyuşturmak ve onları bomboş, gayesiz ve hedefsiz kılmaktan başka bir şey yapmıyor. İyi bir şeyler yapmaya çalışanlar yok değil ama keşke insanımız da onlara sahip çıkabilse…

ÇOCUKLAR NİÇİN OKUTULUR

Niye okutulur çocuklar, niçin yetiştirilir? İyi bir edep, ahlâk, huy, din, vatan ve millet sevgisi ve âhireti için değil mi? Bunu hedef edinmeyenler, çocuklarını “ateşten” başka nereye gönderebilecekler ki?

Sekiz yıllık dayatmalarındaki hedefin ne olduğu malûm dedik. Halbuki vatan ve milletini seven insanlar bu dayatmayı yapamazdı. Bir kere beş yıl temel eğitimden sonra arzu ettiği bir mesleğe, bir bölüme gitmesi daha iyi değil mi? Çocuğun küçük yaşta kabiliyetine göre yönlendirilmesi daha doğru olmaz mı? Lise, İmam-Hatip lisesi, bir başka meslek lisesine gitmesi daha uygun değil mi? Ya da arada bir yıllık Kur’an Kursu eğitimi alması çok güzel olmaz mı?

Gerçi bugün okulla birlikte Kur’an ve hafızlık eğitimi alanlar var çok şükür ama herkesi kapsamaz tabii ki. Ancak velilerin seçmeli ders olan başta Kur’an ve diğer dini dersleri ısrarla seçmesi gerekir.

ÇAĞLARIN ÖTESİ

Ama “o da nedir öyle,” diyecekler bazıları. Bu çağda böyle bir eğitim öyle mi? Eh siz görürsünüz çağların ötesini… Hesaba çekildiğiniz zaman Yüceler Yücesi Yaratıcınız tarafından… O ki, seni yarattı ve sana şekil verdi. O, mutlaka bütün çağları da bilir. Çünkü bütün çağları da daima her şeyiyle O yaratır.

Sonra bu sistem sanayilerimizin çöküşünü de getirdi. On beş yaşına gelmiş bir çocuğun bir sanatı öğrenmesi ne kadar mümkün olabilir? Mademki böyle yaptınız, niçin altıncı sınıftan itibaren okullarımızda bu imkânı açmadınız? Ama onların niyeti “üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek.” Bağcı ise her zaman ve her halinde suçlu.

Bugün bunca hayâsızlığı, saygısızlığı, argo kelimeleri gören ve işiten bazı öğretmenlerimizin ağladıklarına da şahit olmaktayız. Demek ki işin vahameti çok büyük. Ne ilme ne de ilmi verene saygı kalmamış. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” kültüründen nerelere gelmişiz? Ne kadar da acıklı bir durum.

ATEŞTEN KORUMAK GEREK

Allah’ın yarattığı insanoğlu, Allah’ın emrettiği hususlara yapışacak ki dünyası da, âhireti de güzel olsun. Bugün ne acıdır ki, bir kısmı hariç yavrularımız “ateşler” içerisinde yanmaktadır. Bu yangına “dur” demenin zamanı geçip gitmektedir.

Üniversite okumak gayretiyle nice fedakârlıklara (!) katlanan gençlerimiz ve onlara katlanan anne babalar bir düşünmelidir bu gerçekleri. Edepsizlik ve ahlâksızlık içerisinde okuyan bu gençlerin sonu ne olacak? En kıymetli değerler ayaklar altına alındıktan sonra…  Rabbimiz sonumuzu hayreylesin!