Ağaç, hukuk, kadın, liyakat, dürüstlük… Sıkça edebiyat yapılan bu mefhumlar; müzmin muhalif kadro için kullanışlı birer aparata dönüşmüş vaziyette. Aslî olarak bir kıymetleri yok. Konuşuldukları kadar önemsenmiyorlar. Hepsi, Türkiye’yi modern bir sömürge devleti haline getirmek için hevesle verilen büyük savaşın son moda silahlarından birer mostra…

Ara ara vurgulamaya devam edelim:

İhanetin cehaleti ‘’bir tuşla’’ yönetebildiği, montaj gerçeklerin saf hakikat yerine kolayca geçtiği garip bir çağda yaşıyoruz.

Yalan ve hased üzerine kurulu bir politika geliştiren ihanet şebekesi Türkiye’yi istila etmiş durumda. Yabancı sermayeden beslenen medyanın verdiği ahlaksız destekle kendi güvenli alanlarını inşa ediyorlar. Hakikatin bilinmesi ve gerekli alarmların çalınması herhangi bir anlam ifade etmiyor.

Güvendikleri kocaman bir ‘’sosyoloji’’ var çünkü.

Anaokulundan üniversiteye kadar dirayetini koruyan bir sistemle eğitilen, önlerine hangi yalan konursa konsun iştahla yiyebilen bir topluluğun koşulsuz sadakatine güveniyorlar. Rakı sofralarında ‘’demokrasi’’ pozları kesip, sokak ortasında başörtülü kadın dövmeyi aydınlık sanan ahmakların şeksiz bağlılığına inanıyorlar.

Her yere çirkin heykeller dikilmesini, ‘’Ortadoğu’’ya Arapça Nutuklar filan gönderilmesini çağdaşlık zanneden bu cahillerin varlığı onlar için bitmeyen bir fırsat.

Kendileri de farkında.

Her yeni nesilde tersine olgunlaşan bu fırsatı ahlaksızca kullanıyorlar.

Yıllardır bu ahlaksızlarla maalesef demokrasi(!) çerçevesinde mücadele ediyoruz. Yetmiyor, kullandıkları zavallı kalabalıklarla da savaş veriyoruz.

Devlet yıkıp devlet kuran, hayatın her alanına başarıyla angaje olan müthiş bir global aklı, ideolojiler inşa edip insanları birbirine kırdıran o büyük sermaye oligarşisini; ‘’dış mihraklar’’ deyu alay ederek küçümseyen ahmakların öfkeli kibrine maruz kalıyoruz.

Olup biten ne varsa kendi pembe dünyalarına göre yorumlayıp, diğer insanları da alıştıkları sığlığa çekmeye çalışan ve bunu yaparak kendini entel, kültürlü, çevreci addeden geniş bir topluluk mevcut.

The Great Reset (Büyük Sıfırlama) paradigmasıyla dünyayı yepyeni bir düzene alıştırmak isteyen açgözlü canilerin keyifle kullandığı bir kitle bu.

Hatta kütle diyelim.

Düşünsenize; Karadeniz’deki dengeleri, Suriye’deki ikili oyunları, Doğu Akdeniz’deki varlığımızı, Kafkasya’nın güneyini, Kıbrıs’ı vesaire bu bayat zihinlere rağmen ölçüp biçiyoruz. Tüm iç ve dış politikalarımızı, doğrusuyla yanlışıyla, Yeni Dünya’nın yeni oyuncakları olmuş bu ilkel yobazlara göre işlemek zorunda kalıyoruz. Bu iptidai canlı kütlesine; ‘’yerli ve milli’’ teknolojiyi, multidisipliner sanayi hamlelerini, şunu, bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Gerçi…

Büyük ve kuşatıcı emeklerin mahsulü olup, muazzam istihdam alanı açacak olan yerli otomobil TOGG’a dahi ‘’BOGG’’ atarak kendini tatmin eden bir güruhtan söz ediyoruz.

Hiçbir zaman mutlu edemeyiz.

Onların dilinden PKK’lı, DHKP-C’li, FETÖ’cü şerefsizler anlıyor. Siyaset adı altında Türkiye’de şubeleşmiş kişi ve müesseselerin temin ettiği ‘’resmiyet’’e sığınıp, popüler propagandalar yaparak tüm o zavallı kitlenin gururunu okşuyorlar.

Günün sonunda onlar akıllı, biz çomar oluyoruz.

Dert sahibi eleştiriler geliştirip, devlet yönetimini, ekonomiyi, sosyal refahı en güzel seviyeye yaklaştırmak için uğraşmamız gerekirken; bu akıllıların akıl dolu gevezeliklerine laf yetiştirmeye çalışıyoruz.

Türkiye’yi de kendi ufukları kadar küçültmek isteyen bu zorba zihniyetin açtığı delikleri kapatmakla vakit öldürüyoruz…