Asr Suresi, Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa surelerinden bir tanesi olmasına rağmen Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen tüm esasların özü sayılabilecek derecede anlam zenginliği taşımaktadır.

Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır. (Asr Suresi, 1-3. Ayet)

Bu doğrultuda Asr Suresi’nin üstünden Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen bütün esasların yani İslâm’ın bütün hükümlerinin genel çerçevesinin itikadî, amelî ve ahlâkî esaslar şeklinde üç başlıkta tasnif edilebilmesi mümkündür. İslâm dininin itikadî, amelî ve ahlâkî esasları birbirleri ile sıralı bir düzen halinde iç içe geçmiş görünümdedir.

İslâm dininin kaynağını şer‘î delillerin teşkil ettiği itikadî yahut imanî esasları Allah Teâlâ’ya, peygamberlerine, Meleklere, Kitaplara, âhiret günü ile kaza ve kadere inanmak olmak üzere altı tanedir. Yani iman; Allah Teâlâ’ya, Peygamberlerine, Meleklerine, Kitaplara, âhiret günü ile kaza ve kadere inanmaktır.

İbn Ömer’den nakledildiğine göre, Cebrail (as) Hz. Peygamber’e (sav), “İman nedir?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “İman; Allah"a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmaktır. (Buhârî, Îmân, 37)

Başka bir deyişle iman; dinin itikadî, amelî, ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul etmek ve bu inancını dili ile (Kelime-i şehâdet getirmek) ifade etmektir. Kullar iman edip (iman, amel ve ahlâk ile ilgili bütün hükümleri kalbi şekilde inanarak kabul edip bu inancını dili ile ifade ederek (Kelime-i şehâdet)) Mümin sıfatı kazanırlar.

İkinci olarak İslâm dininin kaynağını şer‘î delillerin teşkil ettiği amelî (İslâm) esasları; namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak şeklinde sıralanabilir. Yani İslâm; dinin imanî, amelî, ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul ederek, bu inancını dile getirip (Kelime-i şehâdet getirmek), hükümlerin gereğini (namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek, Ramazan orucu tutmak) yapmaktır.

Mümin sıfatı kazanan kullar arasından, amelî (İslâm) esasları yerine getirenler (iman, amel ve ahlâk ile ilgili bütün hükümleri kalbi şekilde inanarak kabul edip, inancını dili ile ifade ederek hükümlerin gereğini de yaparak) Müslim hüviyetine erişirler.

Üçüncü olarak İslâm dininin, kaynağını şer‘î delillerin teşkil ettiği ahlâkî esasları ise kulun yapması gerekli olan amelleri yaparken İlâhî huzurda olduğu bilincini taşımasıdır. Bu bakımdan ihsan, dinin imanî, amelî ve ahlâkî bütün hükümlerini kalben inanarak kabul ederek, inancını dile getirip (Kelime-i şehâdet) bu hükümlerin gereğini (namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucu tutma) İlâhî huzurda olduğu bilincini taşıyarak yerine getirmektir.

Müslim sıfatı kazanan kullar arasından, ahlâkî esasları yerine getiren kimseler (iman, amel ve ahlâk ile ilgili bütün hükümleri kalbi şekilde inanarak kabul edip, inancını dili ile ifade ederek hükümlerin gereğini İlâhî huzurda olduğu bilincini taşıyarak yapanlar) de Muhsin vasfına erişmiş olur. Müslim hüviyetine erişmiş ancak Muhsin vasfına erişemeyen kullar bu bakımdan kulluk borcunu yerine getirmiş olurlar. Ama dini yani İslâm’ı kamîl mânada yaşayamazlar.