2011 yılının ilk günleri Ortadoğu halklarının on yıllardır beklediği değişim için güzel bir başlangıçtı. Tunus’ta başlayan Arap Baharı, demir yumrukla ülkelerini yöneten liderlerin de kapısını çalmaya başlamıştı. Bölgeyi yakından tanıyanlar olarak gözümüzü Mısır’a çevirmiştik. Zira Arap dünyasının kültürel lideri sayılan Mısır’da yaşanacak bir hareketlenme diğer bölgeleri de peşine takabilecek potansiyele sahipti. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek 1981 yılından beri ülkeyi yönetiyordu. Bağımsız gözlemcilerin ve insan hakları örgütlerinin eleştirileri altında tam 30 yıl. Tunus’ta Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeden kaçmasının ardından Mısır’da da benzer bir durum olabilir miydi. İleriki günlerde Mısır farklı bir süreç yaşasa da demokratik dönüşüm bütün partilerin ortaklığıyla gerçekleşti, tabi ne yazık ki devam edemedi.

Arap Baharı’nda demokrasi ve özgürlük isteyen halklar bunun bedelini çok ağır ödedi ve bugün hala ödüyorlar. Şunu söylersek yanılmış olmayız; Arap Baharı hala devam ediyor ve henüz tamamlanmadı. Baksanıza Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said, anayasal hakkı gereği askıya aldığı parlamentoyu, bir aylık süre dolmasına rağmen yeniden işler hala getirmiyor. Yeni anayasa referandumu ve seçim bir yıl sonraya atıldı. Libya iç savaşın etkilerini hala atamadı. Orada da aralık ayında yapılması planlanan genel seçim ertelendi. Huzursuzluk ve belirsizlik ülkeyi zor dönemlere itiyor. Keza Yemende iç savaş bölge ülkelerinin de katılımıyla adeta bölgesel bir savaşa dönüşmüş durumda. Demokrasi ve özgürlük bekleyen halk şimdi ekmek bulamayacak duruma geldi. Suriye’de eli kanlı rejim 11 yılda bir milyona yakın kişinin ölümüne, milyonlarca insanın mülteci durumuna düşmesine, milyonlarcasının yaralanmasına, on binlercesinin yıllarca zindanlarda işkence görmesine, on binlerce çocuğun yetim, öksüz, on binlerce kadının dul kalmasına neden oldu. Ve Mısır. Mübarek’in devrilmesinden sonra Mısır’da artan umutlar 3 Temmuz günü yeniden kendisini karamsarlığa bıraktı. Mısır’ın yeniden ekonomik ve siyasi stabiliteye ihtiyacı var. Bu ülke halkları ve hatta diğer 22 Arap ülke halkı yaşanan bu dramatik süreci çaresizce izledi. Arap Baharı halklara bir kazanç getirmedi, getirdiyse hep acı ve gözyaşı getirdi. Ama iki ülke var ki görece bu süreçten karlı çıktı. İsrail ve İran.

İsrail bu son 10 yıl içinde Filistin topraklarında olmadığı kadar rahat hareket etti. 2014’te bütün Arapların sessizliği önünde 7 hafta boyunca Gazze’ye bomba yağdırdı. 2 bin 300 Gazzeli hayatını kaybetti, 3 bin 500’ü çocuk 11 bin kişi yaralandı. Buna karşılık 67 İsrail askeri öldü, 400’ün üzerinde asker de yaralandı. İsrail 2017’de ve son olarak 2020’de Gazze’yi yeniden vurdu. Bütün bunlar kavga içindeki Arapların gözü önünde oldu.

Diğer yandan İran, Rusların gözetiminde Suriye’nin en etkili aktörü oldu. Birçok general ve askerini Suriye’de kaybetse de Şam yönetimi adeta Tahran’ın nüfuz alanına girmiş durumda. Aynı zamanda Yemen. Yemen’de İran destekli Husiler ülkenin neredeyse tamamını ele geçirmek üzere. Diğer taraftan Irak’ta gelen tepkilere rağmen İran’ın derin etkisi Bağdat’ta Şii partiler üzerinde gücünü koruyor. Mukteda Sadr’ın Arap milliyetçi yaklaşımı burada ters bir etki göstermiş durumda.

Arap Baharı’nın üzerinden 11 yıl geçti. Kazanan Arap halkları olmadı evet, ama şimdi Türkiye’nin Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile başlattığı yeni bir dönem var. Bu rüzgar durumu tersine çevirebilir. Yeni Ortadoğu’da yeni hamlelere hazırlıklı olalım