Son aylarda dünyada son derece önemli değişikliklere şahit oluyoruz.

Trump sonrası dönemde Biden’ın ABD Başkanı seçilmesiyle ilk jeopolitik değişmeler yaşandı. Özellikle Körfez ülkelerinin 2017 yılından beri Katar’a uyguladıkları ambargonun sona ermesi ve bu ülkelerin dış siyasetlerinde 180 derece değişikliğe gitmesi bütün dünyada şaşkınlık yarattı. Söz konusu ülkelerin Katar ile olduğu kadar Türkiye ile de yakınlaşma çabaları, Biden’ın Körfez ülkelerine Trump’ın gösterdiği hoşgörüyle yaklaşmayacağı şeklinde açıklandı.

2021 yılının son günlerindeki en önemli gelişme ise, Rusya’nın Ukrayna sınırına 100 bin kadar asker konuşlandırması oldu. 2008 yılında Rusya’nın Gürcistan’a müdahale etmesi sonucu yaşanmış Rusya-Gürcistan Savaşı ve 6 yıl sonra Rusya'nın Kırım'ı ilhakından sonra, bugün dünya "Rusya Ukrayna'yı işgal etmeye mi hazırlanıyor?" sorusuna cevap arıyor.

Yeni yıla aslında hepimizin uzun zamandır beklediği gelişmelerle başladık. Doğu ve Batı arasındaki gerginlik, Soğuk Savaş’tan bu yana belki de hiç bu kadar şiddetli hissedilmemişti.

Ancak bu sefer Doğu ve Batı bloklarında keskin değişimler mevcut. “Batı” artık ABD ve AB’nin el ele verdiği bir birliği temsil etmiyor. Brexit süreci sonrası İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla Batı ittifakı içindeki ilk çatlaklar hissedilmeye başladı. Daha sonra, Fransa'nın çıkarları hiçe sayılarak, ABD, İngiltere ve Avustralya arasında "AUKUS" adı altında yeni bir güvenlik iş birliği oluşturulması, Batı müttefikleri arasında yaşanan gerginliklere tuz biber ekti.

ABD’nin diğer Batı ülkeleriyle yaşadığı sorunlar Trump dönemine dayanıyor. Trump’ın ülke dışındaki Amerikan askerlerini çekme isteği, tahliyelerin Batı ülkeleriyle koordinasyon halinde gerçekleştirilmemesi ve akabinde Biden’ın Afganistan’dan çekilme sürecini son derece başarısız bir şekilde yönetmesi, başta Fransa olmak üzere AB ülkelerinde “bağımsız bir AB ordusu kurmalı mıyız?” sorusunu ortaya çıkardı.

Bugün, AB ve ABD, NATO’ya meydan okuyan, NATO’nun Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra son 30 senedir sürekli genişlemesinden duyduğu kaygıyı kesin bir dille ifade ederek NATO’ya “artık dur” ikazında bulunan Rusya karşısında çaresiz bir görüntü sergiliyor. Kendisini savunmaktan aciz bir AB ve aslında gerçek derdi Çin olan bir ABD karşısında Rusya Batı’ya ültimatom veriyor. Biraz daha ötede, Rusya-Ukrayna krizini fırsata çevirerek Tayvan’ı işgal edebilecek bir Çin mevcut. İran ve Çin arasında imzalanan 25 yıllık "stratejik ortaklık" anlaşması da dikkate alındığında, Doğu bloku Batı'ya karşı her zamankinden daha güçlü ve birlik içinde hareket ediyor gibi gözüküyor.

Doğu ve Batı arasındaki kavşakta son derece önemli bir role sahip Türkiye’nin bu yeni dünya düzeni denkleminde oynayacağı birleştirici rol, onu dünya sahnesinde çok daha önemli bir konuma taşıyabilir. Türkiye, bölgedeki İsrail ve Ermenistan gibi ülkelerle ilişkilerini hızla düzeltirken, dünyada yaşanan krizlerde arabulucu rolünü üstlenmek için de çalışmalarına devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelecek haftalarda düzenleyeceği Ukrayna ziyareti bunun en iyi kanıtı.

Atılacak doğru hamlelerle, hep hayalini kurduğumuz gibi yeni dünyanın kalbi Türkiye’de atabilir.