Türkiye’nin bir süredir yabancı devlet başkanlarını karşılarken uyguladığı protokol gereği, mavi üniformalı askerlerimiz atlarıyla tören yolunda tüm heybetleriyle ilerliyorlar. Bir yanda Karabağ’dan Libya’ya sancağımızı dalgalandıran Mehmetçik kasırgalar koparan bir mavi deniz gibi uzanıyor. Diğer yanda Mete Han’dan Osmanlı’ya kadar kurduğumuz devletlerimizi temsil eden askerlerimiz tarihin içinden koşup gelen süvariler gibi göz kamaştırıyor.

Upuzun gök mavi halının başında Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Sırbistan’ın lideri Aleksandar Vucic İstiklâl Marşımıza selam dururken birden fırtına çıkıyor. Gök mavi halı uçuyor. İşte ne oluyorsa o anda oluyor. Kim halıya en yakınsa, onlar duruma müdahale edip halıyı düzeltiyorlar. Bizler için son derece sıradan bir durum. Fakat Sırp lider için değil.

ASIL GÜCÜMÜZ

Kosova Meydan Muharebesi’nde destanlar yazıp, tüm Balkanlara İslam’ın mührünü vururken mağlup ettiğimiz Sırpların lideri şaşkına dönüyor ve ağzından şu cümleler dökülüyor: “Başka hiçbir ülkede görmedim. Rüzgâr halıları kaldırdığında baktım ki kameramanı, fotoğrafçısı sağına soluna bakmadan, kimseyi beklemeden el ele verip düzeltiyorlar. Bu, onların devletine ve Cumhurbaşkanları Erdoğan’a olan sevgilerini gösteriyor”

İşte Türkiye’nin gerçek gücü burada saklı. Bir sıkıntı anında kimseyi beklemeden inisiyatif alan, vatanı ve devleti derde düştüğünde ne yapması gerektiği genetik kodlarına işlenmiş insanlar topluluğuna “millet” diyoruz. Bu yüzden 15 Temmuz gecesi bu millet, liderinin önderliğinde canlarından geçip vatanını selamete ulaştırabildi.

Milletler iki şeye ihtiyaç duyarlar. Uğrunda ölünecek bir vatana ve milleti için her şeyini feda edeceğine şüphe duymadığı bir lidere. Bugün Türkiye’de bu ikisi de var.

300 yıl boyunca Avrupalı sömürgecilerin boyunduruğunda kalan Orta Amerika ülkesi El Salvador’dan bir devlet başkanı ilk defa ülkemize geldi: Dedesi bir Osmanlı vatandaşı göçmen olan Nayib Bükele. Ülkenin nüfusunun neredeyse tamamı Hristiyan. Zaten ülkenin adı dahi Hz. İsa’ya atfen “kurtarıcı” anlamına geliyor.

ABD’nin burnunun dibindeki bu ülkenin devlet başkanı konuşmasına şöyle başlıyor: “Biz Türk insanın uzunca bir süre dünyayı yönettiğini biliyoruz. O ruh her Türk vatandaşının içinde hala mevcut ve bu ruh tekrar büyüyor. Artık 20 yıl önceki Türkiye yok. Bugün Türkiye tarihte olduğu gibi yine büyüyor. Bu da Sayın Erdoğan sayesinde gerçekleşti.”

O BİR DÜNYA LİDERİ

El Salvador liderini, Türkiye’nin önderliğinde gerçekleşen “adil bir dünya devriminin” onurlu parçası olmaya iten şey ne ise, kaynakları sömürülen ve yoksulluğa mahkûm edilen Afrika ülkelerine cesaret veren şey de odur.

Bu yüzden Angola’dan Cezayir’e tüm Afrika’da artık hem halklar hem de yönetimleri Batılı istilacılara karşı ayağa kalkıyorlar. Nayib Bükele Ankara’da verdiği mesajlar sonrası rahatsız olup El Salvador’a parmak sallamaya kalkan ABD Başkanı Biden’e daha Erdoğan’la buluşmasından saatler sonra şöyle cevap verdi: “Sizin komşunuz olabiliriz ama mülkünüz değiliz. Kimsenin arka bahçesi değiliz. Ön bahçeniz olmaya da niyetimiz yok”

Dünya beşten büyüktür sözü ve Cumhurbaşkanımızın tüm mazlum milletlere öz güven aşılayan duruşu siyaset bilimcilerin ve tarihçilerin tahminlerinin çok ötesinde bir volkanı harekete geçirdi.

O bir dünya lideri. Lütfen kendisine oy vermeyi dahi beceremeyenlerle; borç batağında boğulup üç yıl sonunda ağlayan kifayetsizlerle onu mukayese etmeyin. Ayıp oluyor.