23 Ocak 2022 Pazar - Üsküdar

Bugün beyaza beyazla uyandık. Cahit Zarifoğlu’nun şu dizesi geldi aklıma: Beyaz haberlerim var kardeşlerim”

Öyle haykırmak istedim. Müjde vermeye niyetlendim. Sokakta yaşadığını düşündüğüm kişiler geçti penceremin önünden. Titredim, ne diyeceğimi bilemedim. Beyazın hüznünü mü yoksa saflığını mı konuşmalıydım? Neyin müjdesini kime verebilirdim?

Sonra çocuk sesleri geldi. Karın tadını en çok onlar çıkarır diye düşündüm. İçim biraz rahatladı. Babalarımızın Pazar sabahı izlediği ve heyecanla izlettiği kovboy filmlerine geçebilirdim biraz. Baba olmanın bir koşulu da kovboy filmlerini sevmekti sanki. Pazar gelse de kovboy filmlerini sevseydik!

Karın vurduğu pencereme başka sesler de vurmuştu. O karın tadını çıkaran çocukların sesleriydi. Çocukların ayakları çıplak yüzleri güleçti. Artık ne haberlerim beyaz ne de günüm aydınlık bir başlangıca açılmıştı. Nazım Hikmet’in dizelerini sıralayıverdim:

“Ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum”

*

Bilgisayarımı aldım önüme, klavyeme dokundum. Sonra gündemime baktım, yutkundum. Size bir şeyler söylemeliydim. Yazmalıydım, kalemim notlar düşmeliydi. Korktum, korkuttular. Yanlış anlaşılmaktan, yazmaktan, konuşmaktan, diyalogdan ve güzel ülkemden.

Kim diyorsunuz biliyorum. Kim korkuttu? 5 N 1 K’sı önemlidir hey şeyin biliyorum. Fakat konjonktürel korkularımızın ya da evhamlarımızın kişisi önemli değil. Onlar zaten bir kişi de değil!

Benim korkularım tek yönlü belki de. Dünyanın en acı tadı: yanlış anlaşılmak. Ondan çok korkuyorum. Tek derdi anlaşılmak olan birinin yanlış anlaşılması korkunç değil mi? Bunun karşısında da anlamaya çalışanlar yoksa daha vahim!

Birileri yazarken korkmamalı. Anlam dünyamızı açmalıyız birbirimize diye düşünürüm. Sonra korkusuz ruhu elimizde tuttuğumuzu hatırlarım: Kalem. Allah’ın ilk yarattığı şey. Yapıp ettiklerimizi kainatın sonuna dek yazacak kutsal şahidimizdir kalem. Doğruyu ve hakkı yazdırır kalem. Rabbimiz de ona yemin eder. Ona yemin etmek kulağımıza, dilimize, sözümüze ve sesimize yemin etmek gibidir!

Bizim Allah’a olan imanımız hakikatin er ya da geç açığa çıkmasıyla da ilgilidir. Biz hani gündem olan bazı meselelerle ilgili yazıp yazıp siliyoruz ya! Kariyer planımızdan dolayı mı? Yoksa cesaret edemediğimiz için mi? Yoksa sözün eğip bükülmesi içimize mi dokunuyor?

Bunları soralım mutlaka kendimize. Fakat kalemin şahitliğini hiç unutmayalım. Beşerin şaşacağını, insanın Hz. İnsan’a dönüşmesinin hatalarının kabul edip tövbe etmesiyle mümkün olduğunu. Hatadan da kibirden de dönüşün insan olmaya yönelttiğini aklımızdan çıkarmayalım. Neşet Ertaş’ın şu türküsünün sözleri yapıp ettiklerimize yön versin: “Cahildim dünyanın rengine kandım”