Cennetler özlemiyle yaşarız bizler. Çünkü onu kazanmak Rabbimizin rızasını kazanmaktır. Orada Rabbimizi göreceğiz. Bunun için yaşarız zaten. Şerefyâb olalım inşallah.

Vatanımız, bayrağımız, istiklâlimiz var bizim! İstiklal Marşımızda olduğu gibi:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

***

Evet. Vatan, bayrak ve istiklâl!

Hepsi birbirini tamamlar…

Hayat ancak onlarla mümkündür.

İnsan olarak yaşamak, Allah’a kulluk yapmak, O’nun dinine hizmet etmek, ırz ve namusumuzu korumak ve benzeri her türlü mukaddesatı hayata geçirmek ancak onlarla mümkündür.

Görüyoruz Suriye ve diğer İslam beldelerini. Yürekler acısı… Binlerce ölüm! Kıvranan insanlar, yavrular, çocuklar, tecavüze uğrayan kadınlar…

Aman Ya Rabbi!

“Nerede kaldınız” diye feryat eden bacılar!

Tabiî ki geride acılı anne, baba ve yavrular…

Allah onlara sabr-ı cemîl versin! Kolay mı?

Ama bu millet şehadet özleminden dolayı nice acıları bağrına basmış, nice feryatları Cennet köşkleri karşılığında gönlünde eritmiştir.

***

ŞÜHEDÂ KANLARI

Cennet vatanımızın şehit kanlarıyla yoğrulmuş çok önemli bir köşesi de Çanakkale’dir.

 Adı anılınca gözleri yaşlarla dolduran, yürekleri heyecanla çarptıran, gönüllerde manevî çiçekler açtıran ibret dolu bir cennettir orası.

Bilindiği gibi Hak ile batıl, iman ile küfür, nûr ile zulmet, inananlar ile inanmayanların mücadelesi, âlemin ve Âdem’in (as) yaratılışından bu yana vardır. Kıyamete kadar da devam edecektir.

Kâfir ve zalimler vatanımıza kastettikleri zaman, mü’mine düşen şey onlarla savaşmaktır. İnanmış kimsenin maksadı ya şehit ya da gazî olmaktır. Rabbimiz bunu şöyle haber verir:

"-Allah Teâlâ, cennet mukabilinde mü'minlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah (cc) yolunda savaştılar. Harp meydanında şehit ve gazi oldular. Bu, Allah’ın öyle bir va'didir ki; Tevrat’ta, İncil'de ve Kur'an’da sabittir." (9 Tevbe 111)

“ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLER ÖLÜLER DEĞİLDİR”

Hangi mü'min canını ve malını, sonsuz lûtuf ve ihsan sahibi Rabbine satmak istemez ki! Büyük bir makam olan şehitliğe ulaşan mü'mine ne mutlu! O şehitler ki, ölümsüzlüğe ulaştıkları ve ölüm acısını tatmadıkları için Rablerinden; bir daha öldürülüp tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülüp, sonra diriltilerek yine öldürülmeyi isterler. Çünkü onlar ölüler değildirler. Ayet-i kerimelerde bu gerçekler şöyle zikredilir:

“-Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin! Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz bunu hissedemez, anlayamazsınız.” (2 Bakara 154.)

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler; Rableri katında rızıklanırlar. Allah’ın fazlından verdiği nimetlerle mutludurlar. Ayrıca, henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir korku ve keder bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah’tan gelen bir nimet ve keremin müjdesi ile sevinirler. Muhakkak ki Allah Teâlâ müminlerin ecrini zayi etmez.” (3 Al-i İmran 169-171)

Efendimiz (sav) de; "Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ben Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra yine savaşıp öldürülmeyi, sonra yine savaşıp öldürülmeyi çok arzu ederim," buyururlar. (Müslim, İmâre 103; Buhâri, Cihad 7)

Bu iman ve gayeyle cephelere koşan yüzbinler insandan, tam 253 bini şehadete kavuştu Çanakkale’de. Binlercesi gazi oldu. “Ya şehit, ya gazî” dâvâsıyla yetiştirilen Kınalı Aliler, Seyit Çavuş’lardı onlar. Bize onlardı bu toprakları armağan eden… Onlardı canları pahasına iman, İslâm, vatan, bayrak ve nice değerleri miras ve emanet bırakan! 

MUKADDES EMENET

Sevgili gönül dostları! Şimdi sormak zamanı kendimize:

Ne yaptık mukaddes emaneti?

Onlar;

“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber!” müjdesine ulaşarak gittiler Yüce Allah’a… Ya biz?

Bu bir dâvâ idi… Hem de dâvâların en yücesi… Şöyle diyordu müşriklere insanlığın gözdesi:

"-Allah'a yemin ederim ki bu işi terk etmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koyacak olsalar ben, bu davadan asla vazgeçmem. Allah Teâlâ, ya onu bütün cihana yayar, ya da bu yolda ölür giderim." (İbn-i Hişam, es-Sire 1/266.)

Bedir’de, Uhud’da, Malazgirt'te, Çaldıran'da, Çanakkale'de, Afrin ve memleketimizin herhangi bir köşesinde terörle mücadele ederken, Cenab-ı Hakk’ın büyük va'dine ulaşmak için canını cömertçe ortaya atan Allah'ın sadık kullar, o büyük mükâfata ulaşmışlardır. Ölüm acısı tatmadan Rablerine kavuşan o güzel kullar, zaten doğru yola ulaştırılmışlardır. Zira o kullar, Allah’ın ismini yüceltir ve nesilden nesle aktarırlar:

"-Bizim yolumuzda mücahede ederler. Biz onlara elbette (doğru) yollarımızı gösteririz." (29 Ankebut 69.) 

OĞLUNU CEPHEYE GÖNDEREN ANANIN NASİHATI

Bilecik İstasyonu’nda bir ana, oğlunu askere uğurlamaktadır. Oğluna verdiği nasihat, Müslüman bir annenin dini ve vatanı için evladını şehit vermeyi mukaddes bir vazife telakki ettiğini göstermektedir:

-Hüseyin’im, yiğit oğlum benim. Dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, ağaların Çanakkale’de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin. Eğer minarelerden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse sütüm sana helâl olmasın! Öl de köye dönme. Yolun Şıpka’ya düşerse, dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma. Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin.

Ana, nasihatlerini dinleyen oğluna son defa sarıldı, oğul anasının elini bir daha öptü, trene doğru yürüdü. 

GENÇ ADAM!

Şimdi ey genç insan, aziz kardeşim! Kulak verelim bu defa da Bayrak Şairi’ne:

“Yürü halâ ne diye oyunda oynaştasın,

Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!”

Evet.  Tarihimizin şeref sayfalarından birisisidir Çanakkale. Çanakkale’de teknik üstünlük Mehmetçik’in iman coşkusu karşısında altüst olmuş ve “Çanakkale Geçilemez” destanı yazılmıştır. Birleşen küfür adeta erimiş, Peygamber Sevdalıları onları darmadağın etmiştir.

Çanakkale, bağrında yatan yüz binlerce şehidimizle bir hürriyet abidesidir. Bu güzel vatan bizlere, şehit ve gazilerimizin mirasıdır. Onları rahmet, şükran ve minnetle yâd edip, İslâm topraklarının kurtuluşunu niyaz edelim. Şu hadis-i şerife de dikkat edelim:

“Kim gazâ etmeden ve gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür. “ (Müslim, İmâre 158.)

Çanakkale Cenneti

Bir rüzgâr misâli eser, destanlaşır gönlümde,
Ulaşıp karar kılar o şühedâ cennetinde…
Hatırlatır göz yaşartıcı nice manzaralar,
Açmıştı o gün yüz binlerce onulmaz yaralar,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Şanlı milletin bağrından kopan on binler insan,
Koşmuştu susuz, uykusuz, silâhsız nice bin can…
Duâlarla uğurlamıştı yanık yürekli analar,
Kalmıştı elleri kınalı gelinle yavrular,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Kimi küçüktü kimi büyük, kimi de hastaydı,
Ayaklar yalın, üstler perîşan, yüzler zayıftı…
Günlerce açlık çekmişler de, yemişlerdi otlar,
Ey vatan evlâdı, hele dön de eyle bir nazar,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Önlerinde siper, doğranıyordu nice yavru,
Yenileri koşarken, yoktu yüreklerde korku,
Cennet’e uçanlar, örmüştü etten birer duvar,
Çanakkale, sen ki, almıştın sayısız Mehmed’ler,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Şaşkındı zalim düşmanlar ki, nedir bu bilinmez,
Yazılmıştı binler destan; ‘Çanakkale geçilmez!’
Şahitlik etmişti gökteki ay ile yıldızlar,
Şahitti melekler, ediyordu nice duâlar,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Kimi elini gösterir; “Kesiver komutanım!
Vatan sağ olsun, fedâ olsun benim binler canım!
Razı olsun yeter, yüceler yücesi Allah’ım!
Unutmasın bunları, ardımdan gelen nesiller,”
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Çıkmıştı bu nesilden asırlar boyu yiğitler,
Canlar vermişti, binlerce babalar ve dedeler…
“Ey şehîd oğlu şehîd” diye haykırdı şairler,
Rasûlullah meclisin gösteriyordu rüyalar,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Ne asil bir milletti ki düşmanlar bile hayran,
Edep ve insanlığı ancak îmanından alan,
Azığın bile canına kastedenle paylaşan,
Dile getirir bütün bunları onca düşmanlar,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Talipti her biri makamların en büyüğüne,
Kavuşmak istiyordu Sevgili Peygamberine,
Hasretle yanıyordu dudaklar Havz-ı Kevser’e…
Livâ-i Hamd’in altında toplanmaktı arzular,
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar!

Sen, Çanakkale Cenneti diye anılacaksın,
Altın harflerle gönüllere hep kazınacaksın,
İki yüz elli bin şehîdinle canlanacaksın,
Anılacak koca mermini kaldıran Seyitler,
Ey Çanakkale, taşıyorsun bağrında cennetler!
Çanakkale, sen olmuştun onca şehîde mezar,
Çanakkale, değmesin asla sana kem bir nazar!