Öylesine güzellikte bir kar yağıyordu ki! Marie eğilip yerden bir avuç kar aldı. İyice baktı. Bu ‘sonsuz bir gücün yaratmasıyla olur ancak,’ dedi içinden. Sonra onu sıktı ve yüzüne sürdü. Tertemizdi. Ne kadar da berraktı. Sımsıkı tuttu avucunda.

-‘Keşke biz insanlar da böyle berrak olsak’ dedi gönlünden. Ama kalpler eğrilmiş, yaşayışlar insan olmaktan çıkmış,’ dedi. Benim hayatım böyle olamaz. Birden bağırdı:

TEFEKKÜR VE BUNALIM

-Hayır, hayıır! Nefret ediyorum bu hayattan. Bunalıyorum artık. Herkes gösteriş peşinde. Dünyalık menfaatte. Zevk ve eğlencede. Kilise bile abes geliyor bana. Samimi değiller asla. Kandırıyorlar sanki bizleri...

***

Buna bir çare olmalı! Ne yapmalıyım bilmiyorum! Böyle nasıl yaşayabilirim ki? Kime ne anlatabilirim? Annem asla kabul etmez. Sorulara bile sıkılıyor. Babam ne der acaba?

***

MERVE’NİN EVİNDE

Marie heyecan doluydu. Hep düşünüyordu. Hak ve doğru neresiydi? Onu bulmalıydı. Yoksa huzur bulamayacaktı.

Bu halde eve gitmemeliydi. Nereye gitmeliydi acaba? Birden aklına Merve'ler geldi. Gitse nasıl karşılarlardı acaba? Ama annesi çok misafir severdi. Bazen ders çalışmaya gittikleri olmuştu. Çok ikram ediyorlardı.

-Evet, oraya gitmeliyim, dedi. Hem de Merve’yle konuşmaya ihtiyacım var. Yoksa patlayacağım. Hem bu karın yağışına beraber bakmalıyız. Ona sorularım var.

***

Kapı açıldığı zaman Merve’de ilk anda bir şaşkınlık olmakla birlikte, hemen güler yüzle eve buyur etti Marie’yi. Odasına aldı.

-Hoş geldin! Nerelerden böyle? Nasıl sevindim, bilemezsin. Marie:

-Teşekkür ederim. Böyle bir havada sana kendimi attığım için özür dilerim. İnan çok bunaldım Merve!

-Hayırdır arkadaşım, bir derdin mi var?

-Evet, hem de çok.

Merve iyice meraklanmıştı. Biraz da korkmuştu. Ne oldu acaba? diyordu. Bu arada annesi geldi. Marie’ya hoş geldin deyip hatır sordu. Zaten tanıyordu. Marie çok teşekkür etti. Merve’nin annesi onları baş başa bıraktı.

Dışarı çıkan Merve elinde ikramlarla geldi:

“SİZ TÜRKLER ÇOK MİSAFİRPERVERSİNİZ”

-Senin karnın da açtır Marie. Buyur önce bir karnını doyur. Bu arada ısınmış da olursun, dışarı soğuk bugün.

Merve bu ilgi karşısında şöyle demek durumunda kaldı:

-Merveciğim, siz Türkler gerçekten çok misafir seviyorsunuz. Bunu gözlerimizle defalarca gördük. Ama bizim Almanya’da sizin de gördüğünüz gibi böyle değil. Bu yönünüzle size hayranım. Sen okulda da böylesin. Acaba bu hasletler size nereden geliyor?

-Biz millet olarak böyleyiz Marie. Dedelerimizden öyle gelmiş. Ailelerimizden böyle gördük. Hele Türkiye’ye bir gitsen de, o misafirperverliği bir görsen.

-Gidelim. Artık hep arayıştayım.

-Olur, inşallah gideriz. Evet, ne diyordum? Şaşar kalırsın diyecektim. Kendileri aç kalırlar, misafire ikram ederler. Babaannemin bir sözü var ki, herhalde bu atasözüdür: ‘Sizin karnınızın tokluğu, bizim yüzümüzün aklığı’ derdi. Ama bütün bunların aslı bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) den geliyor.

Marie heyecanla:

-Ben bu ismi duyuyordum. Sizin Peygamberiniz değil mi? Birden içim titredi.

-Evet Marie. O şöyle söyler bir sözünde:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31).

Marie iyice heyecanlanmıştı:

-Aaa! Bunlar ne güzel sözler! Gerçekten bir toplum bunları yaparsa huzur bulur.

-Evet. Ama sen hala bir şey yemedin. Haydi, karnını doyur da ondan sonra konuşalım.

DİKKATE ŞAYAN SOHBETLERİ

Nasıl da dalmışlardı öyle. Marie rahatlamaya başlamıştı. Sordukça soruyordu. Evvelâ biraz önce yaşadıklarını anlattı:

 -Yolda yürürken başımı kaldırıp göklere baktım. O karın yağışı bambaşkaydı. O güzel taneler, hiç biri diğerine değmeden iniyordu. Hani sen bir ara Tek Yaratıcıdan bahsetmiştin. Bizim ilahımız üçtü. Dedim ki olsa olsa bu eşsiz sanat ve güç, O tek bir İlâh’a aittir. Çünkü birden fazla olsa, kâinatta düzen bozulur. Hepsi karışır.

Bu ne yüce bir İlah’tır ki, o her biri bir sanat eseri olarak inen kar taneleri tertemiz ve pırıl pırıl inmekte yeryüzüne. Buna kimin gücü yetebilir O’ndan başka dedim. Sonra insanlar da bu kar taneleri gibi berrak olsa diye düşündüm. Ama öyle değil maalesef. Sonra da kiliseyi düşündüm ve hepsi bana gösteriş gibi geldi. Sanki işin içerisinde hep menfaat vardı. İşte o zaman bunaldım ve bağırdım;

- Hayır, hayır, diye.

Bir hayli etkilenmiştim. O halde eve gidemedim ve sana geldim Merve!

Marie kendini salıvermişti ağlamaktan. Bunalım hali belli olmuştu iyice. Merve onun bir miktar ağlamak suretiyle rahatlamasını beklemişti. Eline peçete verdi. Bu arada annesi dışarda ona merakla sorunca, durumu kısaca anlattı.

DÜŞÜNDÜREN KUR’AN AYETLERİ

Marie kendine gelmişti:

-Haydi Merve! Seninle bakmayı düşünmüştüm karın yağışına. Bakalım mı beraber?

-Tabii, dedi Merve. Perdeyi biraz araladı ve bakmaya başladılar. Merve:

-Evet, senin dediğin gibi o güzelim kar taneleri birbirine değmeden iniyor. Bizde şöyle bir inanç var: Onların her birisini bir melek indiriyor. Marie şaşkınlıkla:

-Nasıl olur? O kadar çok melek mi var? Merve gülümseyerek:

-Evet Marie. Allah o kadar çok melek yaratmıştır ki, her birsinin görevleri var. Hiç biri da ihmal etmez. Onlar nurdan yaratılmışlardır. Allah’ı daima anarlar, O’na isyan etmezler, emirlerini aksatmadan yerine getirirler, evlenip çoluk çocuk sahibi olmazlar.

-Evet, bizde de var melekler inancı ama bu kadar bilgim yoktu.

-Bu, Allah’a hiç de zor gelmez. Baksana yeryüzü, yeraltı ve gökyüzündeki yaratıklara! Bir şeye “ol” der o da oluverir.

-Ayrıca Marie sana bizim Kitabımız Kur’an’ı açıyor ve oradan bu eşsiz yaratılışla ilgili ayetlerden bazılarını okuyorum. Bak:

“Şu da bir gerçek ki, sizin üzerinizde tabaka tabaka yedi gök yarattık. Şüphesiz biz yaratmaktan da, bütün husûsiyetleriyle yarattıklarımızdan da habersiz değiliz.” (Mü’minûn Sûresi 17. Ayet)

“Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah’tır. Kâinatın işleyişi ve varlıkların hayatlarıyla ilgili ilâhî buyruklar, bunlar arasında iner durur ki, böylece Allah’ın her şey üzerinde mutlak kudret sahibi olduğunu ve yine Allah’ın ilmiyle de her şeyi kuşattığını bilesiniz.” (Talâk 12)

“Yedi kat göğü birbiriyle uyum içinde tabaka tabaka yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi, çevir gözünü de bak, bir kusur, bir çatlaklık görebilecek misin?” (Mülk 3)

-Evet, bunlar gibi pek çok ayet var Kur’an’da Marie. Kur’an 114 sûre, 6236 ayetten müteşekkildir.

Sûre, ayetlerden oluşan belirli bölümlerin adıdır. Ayet de surelerdeki sonu ve başı belli olan bölümlere denir.

Marie düşünmeye durmuştu. Merakla:

-Bu nedir? İlim kitabı mı?

KUR’AN VE DİĞER KİTAPLAR

-Bu, Kur’an-ı Kerim. Yani bizim kutsal kitabımız. Sizin İncil’iniz var ya. Bu da bizim Dinimizin ana kaynağı. Aslında Allah (cc) 4 büyük kitap indirmiştir:

Zebur Davud aleyhi’s-selâm’a,

Tevrat Musa aleyhi’s-selâm’a,

İncil İsa aleyhi’s-selâm’a,

Kur’an Muhammed aleyhi’s-selâm’a.

Biz ilk üç kitabın asıllarına inanırız. Peygamberlerin hepsine de inanırız. Saygıyla anarız. Ama önceki üç kitap bozulduğu için, Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhi’s-selâm’a indirilmiştir. Biz O’na tabiyiz.

-Nasıl bozulmuş onlar?

-Yazıya zamanında geçmemiş. Rahipler de zamanla bozulduğu için, ayetleri nefislerinin istediği şekilde değiştirmişler. Mesela bu dört incil, tam dört yüz İncil’den seçilerek alınmıştır. Onun tarihini bir oku istersen. Bunu anlatan bir yazı var bende. Sana verebilirim.

Ama Kur’an hemen ezberlenmiş ve yazıya geçmiştir. Ayrıca Allah (cc): “O’nu biz indirdik, biz koruyacağız,” buyurmaktadır.

-Evet, gerçekten merak ettim. Daha neler var bu kitapta?

-İnsanlığın kurtuluşu için her şey var. Ayrıca Peygamberimiz bu Kur’an’ı bizzat yaşamışlar, açıklamışlar, emirlerini uygulamışlar ve arkadaşlarına öğretmişlerdir. Bütün bunlar bize kadar gelmiştir. Onun için Sünnet dediğimiz ikinci bir kaynak daha vardır ki, o da Peygamberimizin söz ve uygulamalarıdır.

Marie merak ve hayretle elini kalbine götürür ve:

“SENİ ALLAH SEVGİSİNE GÖTÜRECEK”

-Sen “Muhammed” dedikçe benim kalbimde bir kıpırdanma oluyor. Bu neye işaret ki?

-Sevgiye işaret. Eğer Peygamberimizi seversen, bu sevgi seni Allah sevgisine götürecektir. Allah sevgisi ise bambaşkadır. Onun haz ve lezzetine doyum olmaz.

Marie az düşünür. Başı öndedir. Biraz sonra kaldırır ve:

-Bu okuduğun sözler Allah’ın mıdır?

-Evet, tabii ki?

-O halde kar yağarken düşündüğüm Zât O’dur öyleyse!

-Ta Kendisi.

-Ben galiba O’nu da seviyorum. İçim huzurla doldu Merve. Sahi senin bu ismin nereden geliyor?

Merve gülümsedi:

-Allah sana imanı nasip edince, Hacca da gidersin ve oralarda benim ismimi görürsün Marie.

-Öyle mi, iman mı edeceğim?

- Allah’ın izniyle. Bunlar bunun işareti.

Suskunlaştı bu sefer Marie. Biraz Merve’ye baktı ve:

-Çok teşekkür ederim. Bir hayli rahatladım. İzin alsam olur mu?

-Tabii ki. Yarın okulda görüşürüz inşallah. Ama orada hiç belli etmeyelim görüşmemizi. Her zamanki gibi olalım.

-Doğru söylersin, tamam dedi ve kalktı Marie. Merve onu muhabbetle uğurladı.