Hz. Peygamber’in (sav) mânevî şahsiyetini selâmlama anlamında bir tabirdir. Sözlükte “dua, tâzim, rahmet” gibi anlamlara gelen salât ile (çoğulu salavât) “esenlik” mânasındaki selâm kelimelerinden oluşan salât-ü selâm, “aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm” veya “sallallāhü aleyhi ve sellem” şeklindeki dua cümlelerinin yerine daha çok Osmanlı Türkçesi’nde kullanılmıştır. Böyle dua etmeye “salavat getirme”, Arapça’da ise “tasliye” denir; bu duadan söz edilirken “salvele” kısaltması kullanılır. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ṣlv” md.; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 155-156; Fîrûzâbâdî, s. 6-7). (TDV İslâm Ans. Salatüselam md.)

Bilhassa Türkiye’de salâvat dualarının cuma, bayram ya da sabah namazı vaktinin yaklaşması gibi önemli bir zamanı ya da vefat gibi bir olayı duyurmak üzere minarelerden yüksek sesle okunması âdeti yaygındır. “Salâ vermek” şeklinde ifade edilen bu salavatların çeşitli makamlarda bestelenmiş formları da vardır. Bunlar okunuş vesilelerine göre cuma salâsı, bayram salâsı, cenaze salâsı gibi adlarla anılır (bk. Salâ). Türk kültüründe ayrıca damat giydirilirken, hacı uğurlanırken ve bir başlık türü olan arakıyyenin şeyh tarafından tarikata intisap eden dervişe törenle giydirilmesini ifade eden arakiyye tekbirlemesinde, salavat getirilmesi yaygın bir uygulamadır (DİA, III, 266). (M. Suat Mertoğlu, TDV, DİA İlgili madde.)

NİÇİN GEREKLİDİR?

Şu ayet-i kerime her şeyi açıklıyor:

“Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O'na salât edin (Allahümme salli alâ Muhammed, deyin) ve gönülden teslim olun.” (33 Ahzab 56)

O’na salât ve selâm olsun sonsuz derecede.

Salât ve selâmı bu manadan alıp edepsizce yorumlar yapanlara ne demeli? Güya bu yağcılık olurmuş. Aman ya Rabbi! Yoksa haşa Allah ve melekleri de mi yağcılık yapıyor?

Ne büyük bir iftira! Bir yorumda da burada Rasûlullah’a (sav) yardım kastediliyormuş güya. Bilinsin ki sahabe-i kiram hem böyle salât ve selâm getiriyor ve hem de ona canları pahasına yardım ediyorlardı. Eğer sadece yardım kast edilseydi, hadisler ne anlama gelirdi o zaman?

Hem niçin namazlarımızda salavat-ı şerifeler var? Namazın şekli Kur’an’da yok. ‘Kur’an bize yeter’ diyenler namazı nasıl kılıyorlar? Yoksa namazda salâvat okumuyorlar mı? Milletin inancını nasıl da bozuyorlar dışardan beslenen bu adamlar! Namazı Cebrail (as) bizzat Rasulullah’a göstererek birlikte kılmışlardır. İşte bu da vahyin bir çeşididir. Çok hükümler Allah Rasülü (sav) Efendimiz tarafından belirtilmiştir.

O’NUN ALLAH KATINDAKİ DEĞERİ

Ravza-i Mutahharaya gidiyoruz. Efendimizin (sav) mukaddes mekânına. Ecdadımızın verdiği emeği, muhabbeti ve kıymeti görüyoruz türbelerinde. O cennet bahçesinde. Nasıl işlemişler nakış nakış o ayetleri. Bakıyoruz onlara. Rabbimizin mübarek sözlerine. Rasûlü hakkında dikkatimizi çeken o müthiş ayetlere. Onu yok saymaya çalışan gafiller bir daha düşünsünler bunları:

“Ey iman edenler! Allah'ın ve elçisinin emrettiği ve yasakladığı şeyin önüne kendi arzu ve isteklerinizin geçmesine izin vermeyin. Yolunuzu Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışın. Çünkü Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.” (49 Hücurat 1)

Şu edep hatırlatmasına bir bakın. Allah (cc), Habibi hakkında kullarını uyarıyor. O gün Rasûl-i Ekrem (sav) bedeniyle de aralarında idi. Bugün de davasıyla. Siz onun getirdiği ayetlere ve bıraktığı Sünnetine sahip çıkın ve ona ona karşı edepli olun buyuruyor Rabbimiz.

 “Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, yani şahsi görüş ve tercihleriniz, peygamber buyruklarının üstüne çıkmamalıdır.

Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, O'na yüksek sesle hitap etmeyin. Yoksa bütün güzel ve iyi işleriniz, siz farkında olmadan bilmediğiniz ve anlamadığınız bir sebeple boşa gidebilir.” (49 Hücurat 2)

İşte apaçık hakikat! Ona sevgi, hürmet ve davasına sahip çıkmak gerekiyor. Bir kimse kendi görüşünü onun görüşü üzerinde sayarsa amelleri boşa gidiyor.

Bu zaten münafıkların halidir.

 “Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (49 Hücurat 3)

Bu ne güzel mükâfat!

Şu ayet-i Kerime ise insanı titretir:

 “Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmişve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (33 Ahzab 57)

PEYGAMBER EFENDİMİZ BİZE CANLARIMIZDAN DAHA KIYMETLİDİR

“Peygamber mü'minlere kendi canlarından her konuda tercih edilmeye ve sözü dinlenmeye daha yakın ve daha lâyık olandır. Peygamberin eşleri de, mü'minlerin anneleridir.” (33 Ahzâb 6) 

İşte Allah Rasûlünün değeri. Zaten Kelime-i şehadet de yeter buna. Ona inanmadan İslâm dairesine girmek mümkün değildir. Bazıları bu şıkkı görmeden sadece iman edeceklerini sanıyorlar. Rehbersiz bir din asla mümkün değildir. Tabii ki bu, dışarıdan gelen bir akımdır ki, insanımızın ve özellikle gençliğimizin imanını çalmaya yöneliktir. Adına deizm denilen bu illeti yaymak için uğraşan insanlar da çoktur. Bunun bir kısmı da maalesef ‘dini anlatıyorum’ diyen gafil ya da hainlerdir. Bilelim ki bunların niyeti dini ifsad etmektir. Zaten Allah Rasülü’nün arkadaşlarından başlayarak Efendimizin eşlerine kadar hakaret etmişler ve küplerindeki zehri kusmuşlardır. Ayrıca itikadımızı çerçeveleyen nice iman hakikatlerine de saldırıları devam etmektedir.

Dinlediğiniz zaman görürsünüz ki bütün dertleri Müslümanlardır. Nerede kafayı karıştıracak bir konu varsa onu gündeme getirip, nice âlimleri, mezhep imamlarını gözden düşürmeye böylece insanları İslâm ve Müslümanlardan soğutmaya çalışmaktadırlar. Bakın şu ayet-i kerimeye:

Yukarıdaki ayeti bir daha düşünün kardeşlerim. O ki;

-Bize canlarımızdan daha kıymetlidir ne demek?

1- Yanında olsak onu korumak için canlarımızı ortaya koyacağız. Öğrendiklerimizi yaşayıp mutlaka yayacağız.

Bir hadis-i şerîfte ise şöyle buyrulur:

 “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz için ben; anne ve babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça (hakkıyla) îman etmiş olamaz.” (Buharî, îman 8)

İşte bu sevgiye nail olan mü’minlere de mükâfatları şöyle vaat olunur:

 “Sizden kim Allah’a ve Rasûlü’ne îman ile itaat eder ve salih amel işlerse ona mükâfatları iki kat veririz. Ayrıca biz ona (cennette) bol bir rızık hazırlamışızdır.” (33 Ahzab 31)

 “Eğer Allah’ı, Peygamberi’ni ve âhiret yurdunu diliyorsanız bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (33 Ahzab 29.)

Bakıyoruz sahabe-i kirama, onlar dünyanın dört bir yanına İslâm’ı tebliğ etmek için seferler eylemişler, hicret etmişlerdir. Bir İstanbul’da bile kaç tane sahabi türbesi vardır ki, insan hayret eder.

DÂVÂSINA SAHİP ÇIKMALIYIZ

2- O’nun vaktinde gelmemişsek, O’nun davasını korumak ve yaymak için canlarımız pahasına gayret sarf edeceğiz.

Rabbimize şükürler olsun ki, bizim milletimizde Peygamberimize karşı yoğun bir sevgi vardır. Ecdadımızdan gelen nice uygulamalar var ki, insan düşündüğü zaman hayretler içerisinde kalır. Her Cuma gecesi okunan salat-ü selamlar, yine cenazeleri haber etmek için okunan salat-ü selamlar, sünnet, düğün, asker uğurlama ve cenazelerde okunan Mevlid aslında ne kadar da büyük bir hazinedir. Yıllar önce başlayan ifsad edici bir akım bunlara bid’at diyerek saldırdı ve yıllarca güya ehil ağızlar da bunu dillendirdi. Ama bazı samimi olanlar, bunun bir yabancı projesi olduğunu anlayıp kendilerinin yanlış yaptıklarını dile getirdiler.

Biliyoruz ki Mevlid-i Şerif vesilesiyle kaç defa Kur’an okunuyor, ilahiler söyleniyor, sohbet ve dualar ediliyordu. Ama onu bertaraf edince yerine pek çok yerde türküler ve çalgılar geçti. Peki, bunun hesabını nasıl verecekler? Allah Rasûlüne getirilen onca Salâvât-ı Şerifelerden de insanlar mahrum kaldılar. Biz, ta çocukluğumuzdan itibaren Muhammed (sav) ismini duyarken ellerimizi göğsümüze götürüp, hürmetle salâvat getirerek büyüdük. Musafaha ederken yine salat-ü selâmlar getiririz. Şu kazanç ve sermayeye bir bakın!

Önce hadislerin senedine yahut lafzına dikkat çektiler, sonra sahabeye ve hadis âlimlerine çattılar, daha ileri giderek Peygamberimizin (sav) kutlu eşleri annelerimize hakaret ettiler, salavata yağcılık dediler… Bütün bunlarla da Sünneti gözden düşürmeye çalıştılar.

Kur’an ve Sünnete Saldırılara Cevaplar

Sonra da baktık ki, Kur’an ayetlerine tarihsel demeye hatta daha ileri giderek bazı ayetlerin değişmesi gerektiğini söyleyerek küfürlerini kustular? Hz. Meryem annemizi Kur’an tertemiz diye ilan ederken, birileri ona ya da başkaları Peygamberlere (sav) iftira ettiler. Kim bunlar? Güya din adamı. Resmiyet var ya da yok. İkisinden de var. Ama dinden geçinen maaş ya da bununla ilgili dışardan beslenen gafil ya da hainler. Hazırladığımız Kur’an ve Sünnet’e Saldırılara Cevaplar adlı kitapta, bunlara genişçe cevap vermiştik. Onları takip edenlere ne demek lazım bilemiyorum. Rabbimiz cümlemize hidayet etsin ve ayaklarımızı kaydırmasın.