Önceki akşam iftarda misafir ettiğimiz 84 yaşındaki teyzemizi geç saatlerde evine bıraktık. Teyzemizin evi şehrin merkezinde modern bir semtte olmasına rağmen sokağa girerken arabamın çevresini 5-10 köpek sardı. Köpekler saldırmasın diye arabayı sitenin kapısına yanaştırarak oğlumla birlikte tedbir almak zorunda kaldık.

Başıboş köpeklerle ilgili gün geçmiyor ki yeni saldırı haberleri gelmesin. 9 yaşındaki Mahra Melin Pınar’ın başıboş köpekten kaçarken arabanın altında kalarak hayatını kaybetmesi ülkenin ayağa kalkmasına sebep oldu. Ondan öncesinde Asiye isimli küçük bir kız çocuğu pitbull cinsi köpeklerin saldırısında ağır yaralanmıştı. Gazetemiz de geçen hafta bu konuları manşetine taşıdı.  

Almanya merkezli istatistik şirketi Statista, dünyada her yıl yaklaşık 35 bin insanın köpek saldırılarında hayatını kaybettiğini bildiriyor. Sadece 2021 yılında ülkemizde 24 insanımız öldü, 535’i ağır yaralandı. Bunların çoğunluğu çocuk ve başıboş köpekler tarafından parçalanarak hayatlarını kaybetti.

Başıboş köpek sorununda temel yaklaşım empati olmalıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanı önceki gün yaptığı açıklamada halen 5199 sayılı kanunun uygulamalarını savunurken birazcık empati yapabilse yaşanan dramı daha iyi anlayabilirdi. Kendisini köpek saldırılarında canını yitiren Mahra’nın, Mehmet’in, Hacı Ali veya Davut’un ebeveynlerinin yerine koyabilse sanıyorum sorunun büyüklüğünü kavraması daha kolay olur. Sayın Bakan, Mahra’nın ölümünden önceki videolarına açıp bir baksın lütfen. Hayat dolu bu küçük meleğin başıboş köpekten kaçarken 30 tonluk bir tırın altında kalarak bacağının kopması ve sonrasında hayatını kaybetmesi Sayın Bakanı sarsmıyorsa siyasetin ve devletin tanımını yeniden almak gerekiyor.

“Mazlumun âhı arşı titretir”, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir geleneğin çocuklarıyız. Lakin bu işten sorumlu olan kurumların başındakiler ısrarla yaşanan dramı görmek istemiyor. Sözde “hayvan severler” denilen oluşumlar bu sorunu görmeyi engelliyor. Bu oluşumların arkasında ise ekseriyetle Gezi tayfası bulunuyor. Hiçbir siyasi konjonktür, hiçbir muhalefet kaygısı insanlarımızın canından önemli olmamalıdır. Yasama ve yürütme sorumluluğunu omuzlarında taşıyanlar öncelikle vatandaşlarını korumak ve gerekli önlemleri almakla mükelleftir. Hele ki çocuklar…

Yapılan bilimsel araştırmalara göre 2000 yılında 85.000 olan yıllık köpek saldırıları 2021 yılı itibariyle 350.000’i buldu. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü verilerine göre her gün 1000 civarında vatandaşımız köpek saldırıları sebebiyle hastanelere başvuruyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, sahipsiz köpek saldırılarının en büyük mağduru ise çocuklar.

İzmir Veteriner Hekimleri Odası’nın açıklamasına göre sahipsiz köpek sayısı sadece İzmir’de 500 bine, Türkiye’de ise 10 milyona dayanmış durumda. Öte yandan AK Parti vekili Özlem Zengin, hayvan hakları kanun teklifi ile ilgili yaptığı açıklamada kısırlaştırma yapılmazsa on yıl içerisinde sahipsiz köpek nüfusunun 60 milyona ulaşmasının tahmin edildiğini belirtmiş. Bu rakamlar sahipsiz köpek sayısının aşırı düzeyde artmasına, sayının artması ile sahipsiz köpek saldırılarının yoğunlaşmasına, ölümlere, yaralanmalara, güvenlik sorunlarının oluşmasına, trafik kazalarına neden olmakta ve ulusal basında giderek çok daha fazla gündem olmaktadır.

Buradaki sorun 5199 Sayılı Kanun ile kanuna bağlı olarak yayınlanan yönetmeliklerdeki tanımların eksikliği ve birbiriyle tezat teşkil etmesinden ileri gelmektedir. AB ülkelerinde “Hayvan Refahı” olarak kavramlaştırılan başlığın Türkçe’ye “Hayvan Hakları” olarak sokulması bu sorunun temelini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra “hayvan bakımevi” kavramı ile “rehabilite edilen hayvanın alındığı yere bırakılması” maddesi yaşanan sıkıntıların diğer sebebidir. Başıboş hayvanlardan sorumlu olan kurumun kanunda ve yönetmelikte net olarak belirtilmemiş olması da sorunun kucaktan kucağa atılarak ortada kalmasına yol açmaktadır.

Araştırmalara göre ABD’de 89.7 milyon köpek bulunmaktadır. Ancak bu köpekler sokaklarda değil bakımevlerinde tutulmaktadır. Bakımevlerindeki köpekler sahiplendirilememesi halinde uyutulmaktadır. AB ülkelerinden Almanya, Belçika, Danimarka, Hollanda ve İsveç’te sahipsiz köpek sorunu bulunmamaktadır. Bu ülkelerde sahipsiz köpekler toplanmakta ve bakımevlerine yerleştirilmektedir. Diğer AB ülkelerinde ise şehir merkezlerinde başıboş köpek sorunu yaşanmamaktadır.

Ülkemizde başıboş köpekler konusunda Çevre Şehircilik Bakanlığı sorumlu olsa da asıl çalışmayı yerel yönetimler yapmaktadır. Fakat ülkemizdeki tüm hayvan bakımevlerinin kapasitesi 100.000 civarındadır. Toplamda 10 milyon başıboş köpek bulunduğu göze alındığında mevcut merkezlerin ancak %1’i karşılayabildiği görülmektedir. Bu durum ister istemez yakalanan başıboş köpeklerin yeniden sokağa salınmasına ve yeni saldırılar sonucu asıl sermayemiz olan insanlarımızın ölümüne/yaralanmasına yol açmaktadır. Son 5 yılda hayatını kaybeden insanlarımızın sayısı terör saldırılarında ölenlerin kat be kat üzerine çıkmışken bir hukuk maddesi olan “taksirle adam öldürme”nin kapsamını yeniden düşünmenin zamanı gelmedi mi?