Hız ve haz çağı, biz Müslümanları fena dağıttı. Pek çoğumuz, haz ve hız peşinde savrulduk gittik.

Bilge Kral Aliya Izzetbegoviç, “Savaş, ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.” demiş. Biz Müslümanlar olarak İslam dışı akımlara, kâfirlere, emperyalizme, kapitalizme çoktan kaptırdık kendimizi. Ne dış görünüşümüzle ne yaşantımızla kâfirlerden farkımız kaldı!.. Zihniyetlerimiz dönüştü, İslam’ın güzellikleri bir bir terk etmeye başladı biz Müslümanları… Bizi gayri Müslimlerden ayıran emareler, işaretler, semboller hayatımızdaki yerini kaybetti.

Değerlerimiz tarumar oldu, belli sabitelerimiz kalmadı, ölçülerimiz değişti. Hayatımızı İslam’a uydurmaktansa İslam’ı hayatımıza uydurmanın yollarını arar olduk.

Haram helal kavramları, hayatımızı sürdürmemizde temel ölçü olmaktan çıkalı çok oldu. Haramları helal kılacak, fetvalar peşinde koşar olduk. İhlâs, takva, hayatımızdan çıkalı çok oldu. Şüpheliden kaçınmayı bırakın, haram olan fiilleri işlerken bile en ufak bir pişmanlık emaresi göstermez olduk.

Ölçümüz Allah’ın rızası olmayınca rezil olduk, zelil durumlara düştük ama içine düştüğümüz durumun bile farkına varmaktan aciziz.

Farz-ı kifaye olan “emr-i bi’l maruf nehy-i münker”i terk ettik. Ne dinimizin emrettiği hususları insanlara anlatıyoruz ne de dinimizin yasakladığı, yani Allahü Teâlâ’nın razı olmadığı işlerden insanları men etmek için bir gayret içindeyiz.

Dinimizin güzelliklerini insanlara yaşantımızla örnek olarak gösteremiyoruz, sözle anlatamıyoruz. Dinimizin yasakladığı, haram kıldığı çirkinliklerden, kötülüklerden, haramlardan insanları men edemiyoruz.

Bir fiil işlerken “Allah ne der?” den ziyade “Millet ne der?” diye düşündüğümüz için bir duruşumuz, bir çizgimiz kalmadı; böyle olunca da Müslümanlar olarak itibarsızlaştık, sözümüzün tesiri kalmadı.

Bir Müslüman’ın hayatını düzenleyen, diğerlerinden ayırt eden” itikad (iman), ahlak, ibadet, muamelat” olmak üzere dört unsur vardır.

Kendimizden başlamak üzere çevremize şöyle bir baktığımızda “itikad/iman”dan sonraki kısımlarda Müslümanlar olarak büyük sorunlar yaşıyoruz.

Vatandaşlarımızın %95’inden fazlası “Elhamdülillah Müslüman’ım.” diyerek tanımlıyor kendini… Ancak bu söylemin sözden kalbe inmesi, hayatımıza yansıması noktasında yüzdelik dilim yerlerde sürünüyor.

“Elhamdülillah Müslüman’ım.” dedikten sonra bir Müslüman yalan söylüyorsa, faiz yiyorsa, insanları dolandırıyorsa, sarhoş edici içkiler kullanıyorsa, zina yapıyorsa, haramdan kaçınmıyorsa, insanlara zulüm edip haksızlık yapıyorsa, kul hakkı yiyorsa, adaletten şaşıyorsa, giyim kuşamıyla bir kâfirden farkı olmuyorsa nerede kaldı İslam ahlakı?

“Elhamdülillah Müslüman’ım.” dedikten sonra namaz kılmıyorsa, oruç tutmuyorsa, zekât vermiyorsa, fakiri fukarayı gözetmiyorsa; İslam’ın Müslüman’a yüklediği hiçbir yükümlülüğü yerine getirmiyorsa nerede kaldı ibadet, nerede kaldı İslam’ın şartları?

“Elhamdülillah Müslüman’ım.” dedikten sonra eşimizle, yakınlarımızla, çevremizle, toplumla münasebetlerimizi, ilişkilerimiz İslam’ın emir yasaklarına göre düzenlemiyorsak nerede kaldı muamelata dair hükümler?

TV’lerde ahlaksızlığı yayan, fuhşiyata özendiren diziler; ahlak, namus kavramlarını tarumar edip ailenin köküne kibrit suyu döken programlar almış başını gidiyor. Biz Müslümanlar ise bunlara tepki vermeyi bırakın ailecek bu dizileri, programları izleyip reyting rekorları kırdırıyoruz.

Müslümanlar olarak yeniden iman etme zamanımız çoktan geldi e geçiyor!..

Müslümanlık sözde değil özde yaşanır, hayatımıza İslamiyet yön vermiyorsa kendimizi kandırıyoruz; Allah’ı kandıramadığımızı ruz-i mahşerde hepimiz göreceğiz de çok geç olacak!..