Netflix filmlerinin genel olarak bir matematiği var. Senaryo aşamasından itibaren başlayan süreçler, eser Netflix’te ekrana çıkana kadar sanki hep aynı elden geçiyor. Kurumsallık mı demek lazım buna? Olabilir. Ancak farklı türlerdeki işlerin bile aynı matematik ile hayata geçirilmesi uzun vadede tükenişe yol açabilir.

Netflix’in sonu geliyor demiyorum, elbette. Söylediğim şeyin Netflix de farkında, diyorum. Bundan sebep olsa gerek, bazı içeriklerin gerçekten Netflix orijinal içeriği olduğuna inanamıyoruz.

Örneklerle gidelim…

Netflix bugüne kadar Türkiye’de iki dizi yaptırdı. Hakan Muhafız ve Atiye’yi izledik. “Netflix matematiği” dediğimiz olay bu iki işte kendisini o denli gösteriyor ki, Hakan’ı izlerken Atiye’yi, Atiye’yi izlerken Hakan’ı düşünüyorsunuz. Hatta Atiye’nin son 2 bölümünde neredeyse birebir Hakan’ın sürecini izledik.

Maalesef Netflix bilinçli bir şekilde yaparcasına Türkiye’den nitelikli çalışma çıkmaması için çabalıyor gibi.

Diğer taraftan, Netflix ürünü olmalarına rağmen Netflix matematiğinin dışında olan çalışmalar da ara sıra karşımıza çıkıyor.

Burada da örnekler üzerinden gidelim…

Netflix için üretilmesine rağmen Netflix işi olduğuna inanmamızın mümkün olmayacağı işlerin başında Roma geliyor. Senaryosundan sinematografisine, oyunculuklarından kurgusuna kadar her başlıkta özgün ve bağımsız bir çalışma… Netflix’ten böyle bir iş çıkmış olması şaşırtıcı. Tabi ki yönetmen Alfonso Cuaron’dan bir film istediğinizde matematik dayatamazsınız. Cuaron, Cuaron filmi yapacaktır. Netflix tornasına kendisini teslim etmeyecektir. Roma da öyle bir film zaten. Sinema için üretilmemesine rağmen festivalleri etkilemesi ve büyük tartışma oluşturması da bunun göstergesi.

Marka isimlerden özel içerikler alması Netflix’in planlı yöntemlerinden biri. Bu gayet anlaşılır.

2019’un en çok konuşulan filmlerinden biri olan Evlilik Hikâyesi de Roma’dan sonra “Netflix işi olamayacak Netflix işleri” arasında dereceye girer. Sade, sahici, duygulu ve çok başarılı bir film olan Evlilik Hikâyesi, yapay zekaya kendini kaptırmış ve algoritmalar ile biz insanlara sanat yolundan (en azından kısmen sanat yolundan) hizmet sunmayı vaat eden bir dijital platform için fazlasıyla hakiki bir film. Yönetmen Noah Baumbach da tıpkı Cuaron gibi sipariş iş almasına rağmen özgün tarzından, kırmızı çizgilerinden ödün vermeden bir çalışma ortaya çıkarmış.

Bu iki filme benzer işler Netflix’te çok fazla değil. Yılda en fazla 2-3 adet görebiliyoruz. 2019’da Evlilik Hikâyesi kadar konuşulmasa da başarılı olan ve Netflix matematiğini ciddi oranda teslim olmamış filmlerden biri de İki Papa idi. Dingin, kendine güvenen bir dil barındıran film özellikle oyunculukları ile öne çıktı. Vatikan gibi bir yerde iki ayrı Papa’nın uzun süren muhabbetlerine şahitlik ettiğimiz filmin duygusuna kendinizi kaptırmadan edemiyorsunuz. Kıvamında diyaloglar ve özellikle Jonathan Pryce’in oyunculuğu Anthony Hopkins gibi bir usta ile birleşince unutulmaz bir ürün ortaya çıkıyor. Yönetmen Fernando Meirelles’i Tanrı Kent filmi ile tanıyoruz. İki Papa’da daha farklı, sade ve dingin bir dil kullanmasına rağmen yine altından kalkmış.

Coen Biraderler’in The Ballad of Buster Scruggs’ından da bahsetmek isterdim. Fekat Coen’lerin tarzı Netflix içerikleri arasındaki kaliteliler sınıfına doku itibariyle çok aykırı kaçmayacak cinsten olduğu için bu listeye tam olarak sokamıyoruz.

Okja’yı tam olarak hangi sınıfa koyacağımdan emin olamadım. Netflix matematiğine teslim olmuş dersek haksızlık ederiz. Fekat özellikle kısmen masaya dayalı tarzı ve işleyişindeki bazı unsurlar sınırlarda dolaşmasına sebep oluyor.

The Irishman’den de Coen Biraderler’e benzer sebeplerle söz edebiliriz. Martin Scorsese bile yapsa tarzı itibariyle Hollywood kodlarını barındırdığı için söz konusu matematikten çok da uzak sayılmaz. Zaten bu sebepten belki de bir şaheser ortaya çıkacakken Scorsese’ye saygı duyulacak bir çalışmadan öteye gidememiş.

Yıllar geçtikçe örnekler çoğalacaktır. “Netflix matematiği” diyerek tespit etmeye çalıştığımız şey de zamanla kendini değiştirecektir. Zira pragmatizmde zirve yapan bir yaklaşım olan bu tarz, insanoğlunun alışkanlıklarına kısmen bağlı olarak dönüşüyor. En azından müşteri kazanmak için bunu yapıyor.

Netflix matematiğine teslim olmadan hayata geçirilen çalışmalarsa dünya festivallerinde “dijital platform çalışması alanı”nı genişletiyor.