Pandemi süreciyle beraber küresel ekonomi çok farklı bir krizle karşı karşıya kalırken Koronavirüs salgını etkisiyle ekonomide yaşanan daralma en çok çalışanları vurdu. Türkiye 27 Nisan'da başlatılan işten çıkarma yasağı kapsamında kayıtlı çalışanların işten çıkarılmasını yasaklayarak büyük bir krizin önüne geçerken, ABD’de ise sadece 4 haftada 21.5 milyon insan işini kaybetti. Salgının iktisadi düzene ve çalışma hayatına etkileri hakkında konuşan İstanbul Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhat Yüksel, pandeminin öngörülemez biçimde devam etmesi halinde işsizlik sorunuyla birlikte ekonomik daralmanın artacağını söyledi.

Ebru Okanlar / Mülakat

Ekonomik kalkınmadan bahsedebilmemiz için bir ülkede ekonomik büyümenin sağlanmasının yanı sıra, o ülkedeki vatandaşların da hayat standartlarının yükseliyor olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, ekonomik kalkınma için ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda gelişmesi gerekmektedir açıklamasını değerlendiren Doç. Dr. Serhat Yüksel Diriliş Postası’na anlattı.

Koronavirüsün ekonomiye etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Koronavirüs Çin’de ortaya çıktığı tarihten itibaren çok hızlı bir şekilde tüm dünya ülkelerine yayıldı. Bu virüsün bu kadar hızlı yayılacağını hiçbirimiz tahmin edemezdik. Koronavirüs hem gelişmiş ülkeleri hem de gelişmekte olan ülkeleri etkisi altına aldı. Hazırlıksız yakalanılan bu virüsün yayılmasının engellenmesine yönelik tedbirlerin alınması da kolay olmadı. Hayatında hiç maske takmamış insanlara sürekli maske takmaları gerektiği söylendi. Öte yandan, insanlar ile sosyal mesafe kurmamız gerektiği iletildi. Bu durum bizim gibi sıcakkanlı kültüre sahip olan ülkeler için hiç de kolay olmadı açıkçası. Özetle, koronavirüs insanları sosyal ve psikolojik açıdan çok kötü etkiledi. Bunlara ek olarak, koronavirüsün aslı ülkelerin ekonomilerine zarar verdiğini söylemek doğru olacaktır. Tehlikeli olan bu virüsün yayılmasının engellenmesi amacıyla, ülke yönetimleri tarafından birtakım tedbirler alındı. Bu tedbirler de genel olarak insanların birbirleriyle olan ilişkilerinin sınırlandırılması amaçlanmaydı. Bu durum virüsün yayılma hızını azaltsa da alınan tedbirlerin ekonomik aktiviteleri yavaşlattığı ortadadır. Örnek olarak, ülkeler arasında uçuşların durdurulması havayolu sektöründe ciddi zararlara sebebiyet vermiştir. Ayrıca, şehirlerarası ulaşımın kısıtlı olduğu dönemlerde bu şirketlerin de satış hacimleri önemli ölçüde düşmüştür. Vaka sayılarının çok yüksek olduğu dönemde alışveriş merkezleri ve restoranlar da kapatılmıştı. Bu durum da işletmelerin zarara uğramasına yol açmıştır. Ekonomik aktivitelerde birçok husus birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Örneğin, işsizliğin arttığı bir durumda, işletmelerin de gelirleri azalmaktadır. Bunun en temel nedeni işsiz olan insanların başka işletmelerden harcama yapabilecek düzenli gelirlerinin olmamasıdır. Koronavirüsün ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini burada görebilmekteyiz. Tedbir amaçlı kapatılmak zorunda olan işletmeler önemli ölçüde zarara uğradığından dolayı, bu işletmede çalışan kişilere de maaş verememişlerdir. Dolayısıyla, ülkelerdeki düzenli gelire sahip olmayan insanların sayısında önemli oranda artış olmuştur. Gelire sahip olmayan bu kişilerin de harcama yapamadıkları düşünüldüğünde, bu virüsün dünya ekonomisinde çok ciddi tahribatlar yaratacağı ortadadır.

Sizce ülkede işsizlik problemi nasıl çözülebilir?

Öncelikle işsizlik oranının yüksek olması ülkede hem ekonomik hem de sosyal problemlerin yaşanmasına sebebiyet vermektedir. İşsizlik oranının yüksek olduğu bir ülkede, birçok kişinin düzenli gelire sahip olmadığı anlamına gelmektedir. Düzenli gelire sahip olmayan kişiler iş yerlerinden harcamama yapamamaktadır. Bu durum da bu işletmelerin satış hacimlerinin azalmasına yol açmaktadır. Öte yandan, düzenli gelire sahip olmayan kişiler ayrıca borçlarını da ödeyemeyeceklerdir. Örnek olarak, banka kredisi bulunan bir kişi işsiz kaldığı durumda, kredi borcunu ödeyemeyecektir. Bu durum da bankaların finansal sıkıntı yaşamasına yol açacaktır. Ekonomik hususlara ek olarak, işsizlik oranının yüksek olması bazı sosyal problemlere de yol açmaktadır. Düzenli geliri olmayan kişiler düzenli ihtiyaçlarını da karşılayamamaktadır. Bu durumda insanlar, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için illegal yollara başvurabilirler. Hırsızlık gibi hususların artabileceği de düşünüldüğünde, işsizlik oranının yüksek olduğu ülkelerde suç oranlarının artması muhtemeldir. Belirtilen bu durum da ülkede sosyal problemlerin artmasına sebebiyet verecektir. Verilen bu örneklerden de görülebileceği gibi, işsizlik probleminin çözülmesi ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınması için hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda, eğitim sisteminin kalitesi önemli rol oynamaktadır. Burada herkes üniversite mezunu olmalı demek istemiyorum. Düşündüğümüzde, ülkedeki gençlerin hepsi üniversitedeki aynı bölümden mezun olursa, işsizlik oranı şu anda olandan çok daha büyük bir problem haline gelecektir. Bu çerçevede, devlet-üniversite-sanayi işbirliğinin kurulması çok önemlidir. Öncelikli olarak, sanayide hangi tür elemana ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Belirlenen bu ihtiyaca yönelik olarak, üniversitede ihtiyaç duyulan bölümler ihtiyaç duyulan kişi sayısınca açılmalıdır. Bu süreçte devletin yapacağı düzenlemelerle de bu problemin bir nebze çözüme ulaşabilmesi mümkün olabilecektir.

“FİNANS KAYNAKLARINDAKİ SORUN ARTACAKTIR”

Koronavirüs ülkelerin finansal sistemlerini de olumsuz etkilemektedir. Şirketlerin finansal performanslarının bu virüs yüzünden düştüğü bir ortamda, yatırımcı da doğal olarak hisse senetlerini satın almayı tercih etmeyecektir. Bu durum, işletmelerin fon kaynaklarına ulaşmasına engel teşkil edecektir. Zaten virüs yüzünden ekonomik anlamda sıkıntılar yaşayan işletmeler bir de finansal kaynak bulma konusunda sıkıntı yaşayacaklardır. Koronavirüs sürecinde yatırımcıların genel olarak Amerikan doları ve altına yatırım yapmayı tercih ettikleri görülmektedir. Bunun en temel gerekçesinin de altın ve doların hisse senetlerine kıyasla daha güvenli liman olarak görülmesi olduğunu söylemek mümkündür. Özetle, koronavirüs daha önce hiç yaşanmadığı ölçüde dünya ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu durum hem ülke ekonomilerini daha kırılgan hale getirmiş hem de ülkede faaliyet gösteren işletmeleri zarara sokmuştur. Bu virüsün ekonomiye olan olumsuz etkisinin bir müddet daha devam edeceği öngörülmektedir. Bunu ülkelerin ekonomik anlamda küçülmelerinde ve işsizlik oranlarının artmasında görebilmek mümkün olacaktır.

Doğalgaz rezervi miktarı ve milli enerji politikaları ekonomimize neler katacak? Bu konu hakkında hâlâ endişeleri olanlara neler söylemek istersiniz?

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki enerji vazgeçemeyeceğiniz bir ihtiyaçtır. Bunun hem bireyler hem de şirketler için söylemek mümkündür. Ülkede yaşayan insanlar temel ihtiyaçlarını elektrik enerjisi ile sağlamaktadırlar. Bu nedenle, ülke yönetimi olarak sizin vatandaşınıza ihtiyaç duyduğu enerjiyi sunmamanız çok mümkün değildir. Öte yandan, asıl önemli olan husus ise enerjinin sanayi üretiminde hammadde olarak kullanılmasıdır. Bu bağlamda, gerekli enerjiyi temin edemezseniz şirketleriniz üretim yapamayacaktır. Bu durum da ülke ekonomisini çok olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Netice itibarıyla, sizin ülkenizde yeterli miktarda enerji rezervi olsun ya da olmasın, siz ihtiyaç duyulan enerjiyi temin etmek zorundasınız. Türkiye de enerji ihtiyacını büyük ölçüde yurt dışından ithal eden bir ülkedir. Örnek vermek gerekirse, ihtiyaç duyulan petrolün %89’u, doğalgazın ise %99’u yurt dışından ithal edilmektedir. Enerji ithalatı için yapılan ödemeler cari işlemler açığının en büyük kalemi haline gelmiştir. Cari işlemler açığının yüksek olması da ülke ekonomimizdeki kırılganlığı arttırmaktadır. Özellikle son yıllardaki verileri incelediğimizde, enerji ithalatını dikkate almadığımız durumda, Türkiye cari işlemler fazlası bile vermektedir. Dolayısıyla, bu konunun acilen çözülebilmesi şarttır.