Fatih Sultan Mehmed Han’ın 29 Mayıs 1453 yılında Istanbulu fethetmesiyle beraber, fethin bir simgesi olmuştur. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed Han Istanbul’a girdiğinde ilk gittiği ve Iki rekat namazını kıldığı yerdir ardından ilk Cuma namazına yetiştirilmesini ister!...

Sosyal Medya Uzmanı Deniz Unay/Mülakat

Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. (Tevbe 18) Ayetin apaçık ifadesinden sonra inananlar için söz bitmiş ise de doğru yolu bulmada bir katre faydamız olur ümidi ile biz de müsaadenizle birkaç kelam etmek isteriz. Fethin sembolü ve Kılıç hakkı olan Ayasofya Camii mazlum, mahzun bir şekilde müminlerin yolunu gözlüyor, müze olarak değil camii olarak gelecekleri günün yolunu.

AYASOFYA

Ayasofya’yı anlamak İçin önce tarihine bakmak gerekiyor. İstanbul’da yapılmış Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük kilisesidir ve aynı yerde 3 kez inşa edilmiştir. Yapılış tarihinin Doğu Roma imparatorluğundan daha önceye dayandığı hatta İstanbul tarihiyle eş olduğu yazılır. 23 Şubat 532 yılında başlayan 3. ve son inşaatı, 27 Aralık 537 yalında tamamlandığında Ayasofya (Kutsal bilgelik) ismini almıştır. Roma imparatorluğunun hükümdarlarının taç giydiği yer ve aynı zamanda katedral olarak kullanılmıştır. Ayasofya olarak açıldığı gün dönemin İmparatoruJustinianos’un, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dediği ve Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı kaynaklarda geçmektedir

FETHIN SIMGESI KILIÇ HAKKI

Fatih Sultan Mehmed Han’ın 29 Mayıs 1453 yılında İstanbulu fethetmesiyle beraber, fethin bir simgesi olmuştur. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’a girdiğinde ilk gittiği ve İki rekat namazını kıldığı yerdir ardından ilk Cuma namazına yetiştirilmesini ister. Bunun sebebi İslam devletlerinde barışla alınmayıp savaş yoluyla alınan şehirlerden ganimet toplama hakkı doğar ve şehrin en büyük mabedi camiye çevrilirdi buna da, kılıç hakkı denirdi. Yani Ayasofya sadece simge değil aynı zamanda kılıç hakkıdır. Canla, kanla alınmıştır ve ancak o şekilde verilmelidir.

HASRET 1934’TE BAŞLADI

Tarih 1934 Fatih Sultan Mehmed Han’ın mirası, bir çağı kapatıp başka bir çağ açan fethin simgesi Ayasofya kapanıyor daha sonra 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya ca- mii olma hüviyetini kay- bediyor ve müze oluyor. O günden bu güne tüm müminler için özlem yılları başlıyor. Camiden müze olması- na kadar geçen süreçte çok ilginç olaylar yaşanıyor. Şöyle ki; Bizans Araştırmaları Enstitüsünden Thomas Whittemore, mozaikleri ortaya çıkarmak maksadıyla batılı zengin ailelerden aldığı maddi destek ile harekete geçiyor. Çalışmalar başladığında Ayasofya hala camii statüsünde olmasına rağmen çalışanların cami içerisinde ayakkabılarıyla dolaşmasıyla halılar kirleniyor bunun üzerine o çok değerli halılar Edirne’de ki Selimiye Camii’ne gönderiliyor. Bu arada İslami olarak ne eser varsa camii içinden çıkarılıyor. Hatta Allah’ü Teala’nın, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), Hulefa-i Raşidin’in (Dört Halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (ra)) ve Hazreti Hasan (ra) ile Hazreti Hüseyin’in(ra) isimlerinin yazılı olduğu 8 dev levhayı çıkarmak istiyorlar, yuvarladıkları levhaları kapılardan çıkaramayınca başaramıyorlar ve bir köşede yere bırakıyorlar ve 15 sene bu levhalar yerde kalıyor. Thomas Whittemore kubbedeki Nur suresi 35. âyeti kazımak istemişse de başaramadan ölüyor.

BEKLE BIZI AYASOFYA, ELBET BIR GÜN AYASOFYA…

Ayasofya tarihimiz için, değerlerimiz için çok önemlidir. O büyük mabed orada müze olarak kaldığı daha doğ- rusu boynu bükük bir yetim gibi kaldığı sürece hep bir yanımız yarım olacak. Ne zaman Ayasofya açılsın dendiği zaman bir heyecan içine giriyor ve o günü yaşayacak kutlu insanlar olmanın temennisini diliyoruz. “Özledik, Az daha sabır, birlikte başaracağız…” bu tweeti atarak Ayasofya Camiisinin resmini arka plana koyan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun yeniden bir heyecan dalgasının yayılmasında vesile oldu. Görüldü ki, Türk milletinin kahir ekseriyeti, Ayasofya Camiinin açılmasını istiyor. “Bekle bizi Ayasofya, elbet bir gün Ayasofya…”

AYASOFYA MÜZE OLUYOR

Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinde ilk resmi adım 14.11.1934 tarihinde, dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Abidin Özmen’in başbakanlığa yazdığı yazıdır. Bu yazıda “… eşsiz bir mimarlık ve sanat eseri olan İstanbul’daki Ayasofya Cami’nin tarihi durumu itibariyle müzeye çevrilmesinin bütün şark alemini sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle, bunun müzeye çevrilmesi…” şeklinde devam eden ifadelerle Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesini talep etmiştir.

Bu yazıdan çok kısa bir süre sonra 24.11.1934 tarihinde 2/1589 sayılı bakanlar kurulu kararı ile Ayasofya Camii’nin müze olarak kullanımına karar verilmiştir.

Peki akıllara şu geliyor Ulusal ve Uluslararası hukuk Ayasofya’yı yeniden Cami yapmamıza engel mi ? Bu sorularımızı Avukat Kamil EKİNCİ’ye sizin için sorduk

AYASOFYA’NIN HUKUKI STATÜSÜ

Ayasofya Cennet Mekan Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi olup, bugün halen Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı olup, resmi kayıtlarda cami vasfındadır. Kaldı ki, yukarıda zikredilen ve Ayasofya Camii’nin müze olarak kullanılmasına dair kararda ibadeti yasaklayan bir ibare de yer almamaktadır.

VAKFIYEYE AYKIRI TASARRUF MÜMKÜN MÜ?

Ayasofya Camii ve külliyesi’nin vakıf olduğuna ve resmi kaydında camii olarak kayıtlı olduğuna değinmiştik. Öncelikle belirtmek isteriz ki, vakfiye, özel ve tüzel tüm kişileri ve bu anlamda öncelikle devleti bağlayan bir belgedir. Bu anlamda Ayasofya Camii’nin vakfiyesinde belirlenen amaç dışında kullanılması hukuken mümkün değildir. Bu konuda müze olarak kullanılmasına bir başka yasal engel ise 6570 sayılı kanunun 1. Maddesinin son fıkrasındaki “Mabet- ler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiç- bir iş için de kullanılamaz.” hükmüdür. Kaldı ki; Danıştay 12. Dairesinin 1969/2863 E 1979/2821 K sayılı kararında vakfa ait malların tahsis amaçlarına uygun kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.

AYASOFYA CAMİİ YENİDEN AÇILABİLİR Mİ?

Burada tartışma konusu olan önemli husus, mezkur bakanlar kurulu kararının geçerliliğidir. Öncelikle bir bakanlar kurulu kararının yürürlüğe girmesi için resmi gazetede yayınlanması gerekmektedir. Tartışma ise Karar devlet arşivlerinde bulunmakla birlikte her hangi bir şekilde yayınlanmamış olduğu noktasındadır. Arama moturuna kararın tarih ve sayısı yazıldığında “Ayasofya, 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile müze haline getirilmiştir. Ancak, bu karar, Resmi Gazete vb. devletin hiçbir resmi yayınında yayımlanmamış, bununla ilgili herhangi bir kayda da rastlanılmamıştır” ifadeleri çıkmaktadır.

Bu konuda bir diğer tartışma ise yayınlanmayan bakanlar kurulu kararındaki imzanın Mustafa Kemal Atatürk’e ait olup olmadığı ve 2 sayfadan ibaret olan kararın ilk sayfası ile ikinci sayfasındaki antetlerin farlı oluşu noktasındadır ki, her iki durumda da kararın yok hükmünde sayılması söz konusu olsa da iddialar doğru bile olsa, bu gün itibari ile bu tartışmaların pratik olarak bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyim.

Kaldı ki; İdare hukukuna hakim olan ilkelerden olan “yetki ve usulde paralellik ilkesi” gereğince hiçbir tartışmaya girmeden ve tartışmalarla zaman kaybetmeden, idari bir tasarrufla fiili olarak müze haline getirilen Ayasofya Camii’nin yine idari bir tasarrufla cami olarak açılmasının önünde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır