Tarım ve Orman Bakanlığı yeni yıla yeniliklerle giriyor.

Gıda ve tarım üretiminde planlama, toparlanma, bilinçlenme, strateji üretme sürecine girdiğimizi net olarak görebiliyoruz.

Birtakım aksaklıklar devam ediyor olsa da yapılan hamleler, üretici-satıcı-tüketici üçgeninde umutları tazeledi.

Taklit ve tağşiş uygulamalarla tadı kaçan; gıda hilesinde adı en başa yazılan bal, tekrar asaletine kavuşmaya hazırlanıyor.

Bakanlık, gerçek bal üreten arıcıların imdadına yetişiyor.

Gerek koloni sayısı gerekse bal üretimi açısından dünyada ikinci sırada bulunan Türkiye, bu üstünlüğünü korumak için sağlam adımlar atmaya başladı.

İnsan sağlığı için en önemli besin kaynaklarının başında gelen bal, aynı zamanda analizi en zor yapılan besinlerden birisi durumunda.

Ancak, bundan sonra durum değişmeye başlayacak.
"Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ", 2024 yılında uygulamaya konulacak.

Buna göre, balın doğasında bulunan veya bulunmayan organik veya inorganik maddeler üzerinden, ürünün orijinalliğinin belirlenmesine yönelik analiz metotlarından elde edilen sonuçlar belirlenecek ve Bakanlığın internet sayfasında yayımlanacak.

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin de bu yeni gelişme hakkında önemli bilgiler verdi.

Şahin’e göre organik moleküllerin yapıları ve kimyasal özellikleri hakkında bilgi veren nükleer manyetik rezonans (NMR) cihazı 2024 yılından itibaren Türkiye’de kullanılacak. Bu şekilde de tüm balların bu cihazdan geçerek saflığı kontrol edilecek.

Yani artık arı görmeden bal üreten “girişimciler” başka kapılara gidecek; insanları dolandırmak ve zehirlemek için mesailerini başka alanlarda harcamak zorunda kalacaklar.

Bu uygulamayla taklit ve tağşiş balların önüne geçilebilecek.

Türkiye hem yurt içi pazarda hem de küresel bal pazarında zarar etmeyecek, kan kaybetmeyecek, “Türk balı” dünyanın her ülkesinde tüketiciler tarafından güvenle tüketilebilecek.

Arıcıların bundan böyle yapması gereken tek şey, saf ve özelliğine uygun bal üremek olacak.

Hayırlı olsun!

Sertifikalı tohum ne demek?

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Türkiye’nin sertifikalı tohumda üretimini 10 kat artırdığını, ülkemizde kullanılan her 100 kilogram ürünün 97 kilogramını yerli olarak ürettiğimizi ifade ediyor. Sayın Bakan’a göre bunu bir başarı hikâyesi olarak görmek mümkün. Zira Bakan, her 100 tohum firmasından 90'ının yine bizim ülkemizin yerli ve millî firmaları olduğunu gururla anlatıyor.

Bakan Yumaklı, tarımsal üretim planlamasının önemine dikkati çekiyor ve nerede, hangi ürünü, ne zaman, hangi şartlarda ekeceğinizin önemini hatırlatıyor.

Bu durum, tarımda başarı yakalamamız açısından çok ama çok önemli bir tespit. Buna yürekten katılıyorum.

Bakanlık olarak “ata tohumlarıyla” ilgili birtakım çalışmalar yaptıklarını ve bu çalışmaların devam ettiğini ifade eden Bakan Yumaklı, bugüne kadar 37 çeşit ata tohumunun tescil edildiğine ve bu tohumların gen bankamızda koruma altına alındığına dikkati çekiyor.

Sayın Bakan’ın kendi tabiriyle: “Bu kadar uğraş, bu kadar emek, bu kadar gayret, elbette çok önemli. Tarım ciddi bir iştir”.

Bunca yıl sonra işin ciddiyetine varılmış olması ülkemiz adına umut verici, toplum sağlığımız adına sevindirici.

Ancak şu “sertifikalı tohum” hususunda kafa karışıklığını ortadan kaldırma vaktinin geldiğini düşünüyorum.

Tohum konusunda “ithal” ve “hibrit” iddiaları bitmek bilmiyor. Her ne kadar Sayın Bakan bu duruma “speküle edilen hususlar” gözüyle baksa da üretici ve tüketici açısından bu soru hayati önem taşıyor.

Türkiye’de üretilen ve “sertifikalı” olarak adlandırılan tohumlar “hibrit” olmaktan öteye geçebiliyor mu?

Üretici bu tohumları “ata tohumu” rahatlığıyla alıp tarlasına, bağına bostanına ekebiliyor mu? Ekip büyüttüğü ve hasadını yaptığı ürününü pazarda satabiliyor mu, bir sonraki yıla tohumunu ayırabiliyor mu? Yoksa her yıl yeni tohum ihtiyacı ile birilerinden devamlı tohum mu istiyor?

Bu soruların net ve açık biçimde cevap bulması gerekiyor.

Sorular yanıt bulduğunda bulanık gündemlerden kurtulmuş olacağız.