ÂMİNE KARA 12/L

Allah ondan razı olsun ki çok cesur yürekli bir adamdı Abdullah ibn-i Mes’ud(r.a). Mekke’de bağıra bağıra hak olan kitabı –Kur’an-ı Kerim’i- okumuştu. Öyle ya bütün sapkınlıkların, rezillerin ve cahillerin yeriydi orası. Bedeli ne olursa olsun okumuştu Hakkı, doğruyu… Müslüman olana, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peşinden doğru yolu seçenlere işkenceler, eziyetler yapılan yerdi orası…

Kendisine, İslam’a inanmayanlar çok eziyet ve işkence yaptılar. Yılmadı yıkılmadı aldırmadı bile. Çünkü biliyordu ki hak din olan İslamiyet ona Cennetin anahtarını verecekti. Ne kadar çok dayanırsa o kadar çok katkı sağlayacaktı ahiretine, güzelleştirecekti ahiretini. O, bundan asla vazgeçmedi, sabretti. Ama işkenceleri bir türlü kesmeyince inançsızlar, dayanamadı. Ve izin ile iki defa Habeşistan’a hicret etti. Peki, durdurabildiler mi cesur yürekli kahramanı… Hayır! Ancak ölüm durdurabilirdi onu. Çünkü hak din İslam’dı. Ve bundan ötesi yoktu.

Babası Mes’ud, annesi Ümm-i Abd idi. Müslüman olmadan önce Ukbe bin Ebu Mu’ayt’ın koyunlarını güderdi. Bir gün koyun güderken Resulullah (s.a.v.) ve hazret-i Ebu Bekir (r.a.) kendisinden süt istediler. Süt olmadığını söylemesi üzerine, Peygamber efendimiz (s.a.v.) hiç yavrulamamış bir koyunun memesini sıvazladı, meme derhal şişti ve bol süt verdi. Bunu gören Abdullah bin Mes’ud (r.a) hemen şehadeti, şahitliği oracıkta kabul etti. Daha gencecik bir delikanlı iken Hak dini seçmişti…

O artık Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yanı başında idi. Altıncı Müslüman olma şerefine layıktı O. Abdullah ibn-i Mesud (r.a.), ebedi şerbeti içip Müslümanlıkla şereflenmişti. Son derece misafirperverdi. Çokça namaz kılmaya özen gösterirdi. Adaletli bir insandı…

Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) Mekke’de ilk defa açıktan Kur’ân-ı Kerim okuyan sahâbîdir. Bir gün Ashâb-ı Kirâm, bir yerde oturup sohbet ediyorlardı. İçlerinden biri: “Resûlullahtan başka, hiç kimse çıkıp da Kur’ân-ı Kerîmi müşriklere karşı açıktan okuyamadı. Kuranı dinlemeleri için onları zorlayacak olan kimdir? Bunu yapacak kimse yok mu?” dedi. Genç Abdullah İbn-i Mes’ûd cesurca o zayıf cüssesine bile aldırmadan hemen atılıp ’’Ben okurum’’ dedi. Ve sahabeler ona ‘’Hayır, hayır, hayır!’’ dediler. ‘’Biz, sana bir zarar vermelerini istemeyiz. Müşrikleri korkutacak güçlü bir kabilenin başı okusun!”.O sadece normal bir sahabeydi. Hiçbir korumaya sahip değildi onu koruyacak bir kabilesi ya da aşireti yoktu. O kerem sahibi insanı ne durdurabilmişti ki zaten. “Bırakın gideyim! Siz dua edin! AllahuTeâlâ beni korur!” Tek güvencesi olan Allah’a sığınmıştı. Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah her şeye yeterdi…

Ertesi gün, Makâm-ı İbrahim’e gitti. Kureyşliler Kâbe’nin etrafında otururlarken onlarla karşılaştı. Müşrikler orada toplanmış hâldeydiler. Abdullah İbni Mes’ûd (r.a.) Besmele çekip,

“Errahmân allemel Kur’âne…” diyerek Rahmân Sûresini okumaya başladı.

Kureyşliler kendi kendilerine sormaya başladılar. “Bu oğlan ne diyor?’’. On dört ya da on beş yaşlarındaydı Abdullah ibn-i Mes’ud. Onlar daha önce duymamışlardı böyle cümleleri. Kureyşli olmaları hasebiyle, Arapça diline hâkim olmaları nedeniyle ve Kuranın mucizesi Arapça dilinin içerisinde olmasından dolayı birden farkına varmışlardı. ‘’Yazıklar olsun bu Kur’an okuyan kişiye.’’dediler.

Müşrikler hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme tokat vurmaya başladılar. Yüzü gözü her tarafı yara bere içerisinde kaldı. Fakat o, sanki hiç bir şey yapılmıyormuş gibi sakinsakin Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya devam etti. Okuması bittikten sonra Eshâb-ı kirâmın yanına vardığında her tarafı yara bere içindeydi. Rivayetin birine göre gözünün de hasar aldığı yazmaktadır. Sahabeler dediler ki “Korktuğumuz başımıza geldi Ey Abdullah. Bir daha gidip onların yanında okuma! ’Abdullah ibn-i Mes’ud memnuniyetle ‘’Hayır yine gidip okuyacağım. Müşrikleri ilk defa böyle perişan hâlde gördüm. Vallahi o İslam düşmanlarınınacizliği beni çok sevindiriyor. Benim önümde dururken hiç bu kadar küçük ve niteliksiz olmamışlardı. Bu yüzden bana yapılan işkencelerden acı duymuyorum.’’

Ve Sahabeler ona ‘’Bu yeterlidir. Sen ki onlara nefret ettikleri, duyunca kulaklarını kapatıp duymak istemedikleri şeyi dinlettin.’’ dediler. O, ertesi günü yine gidip, tekrar okudu. Yine tartakladılar. Hatta kızgın çöllere yatırıp işkence ettiler. O yine aldırmadan okumalarına devam etti.

Kur’an Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v.) zamanında suç sayılıyordu. Kendilerine yediremiyorlardı Hak dinin Allah’tan geldiğine. İnanmak istemiyorlardı. Çünkü zor geliyordu onlara, Rahman olanın her alanda işlerine karışacağı bu onları korkutuyor ve duymak istemiyorlardı…

İşte böyle bir zamanda Müslüman olup Ashab-ı Suffenin direği olmuştu Abdullah İbn-i Mesud… Cennet yolcusu…

Editör: TE Bilisim