Muzaffer Doğan

Tanzimat’tan sonra Türk’ü, Arap’ı, Fars’ı ile Müslüman dünya, rehâvete kapıldı. Rehâvet, vücutta duyulan gevşeklik, bir tür tembellik, uyku isteği demek. Giderek rehâvet, yerini uykuya bıraktı. Sonra uyku derinleşti. Biz uykudayken düşman tepemize çöktü. Yurtlarımız talan edildi. İnsanımız, Batı’nınbâtıl ideolojilerinin, dayatmacı bir anlayışla kölesi yapılmak istendi. Yeni nesiller, gönüllü sürüler hâline dönüştürüldü. Uyananlar, gördüklerine inanamadılar, şaşkına döndüler. İçimizden birileri düşmanla iş tutmuştu. Uyanıp, bunu farkedince, dilhûn olduk. Hâlâ uyuyanlar var! Sayıları da hayli kabarık!

Uzun süren bir uyku dönemi yaşadık. Düşmanlarımız, hiç uyanmayalım diye, bizeöyle zehirli iksirler içirdiler ki, uyananların bir kısmı da, ne olup bittiğini tam kavrayamadı. Şaşkın sürülere çevirdi âdeta Batı iksiri bizi! Uyanıp işin farkına varanların, düşmanın oyununu öğrenenlerin önemli bir kısmı da, tâkâtsiz kaldıkları için, bir şey yapamamanın üzüntüsüyle susmayı tercih ettiler. Dedelerimizin cephelerde kazandığı savaşı, masa başında kaybettik. Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi, “savaş, ölünce değil, düşmana benzeyincekaybedilir”miş meğer! Ümitsizlik yok! Uyanma, uyandırma, dostumuzu, düşmanımızı öğrenme ve yeni nesillere öğretme faaliyetine kesintisiz devam edeceğiz. Pâkistan’ın yetiştirdiği büyük şair Muhammed İkbâl‘e bilhassa gönül kulaklarımızı iyi açalım:

UYAN DERİN UYKUDAN!

Derin uykuya dalan gonca uyan, uyan kalk;

Nergis gibi gözünü açıp etrafına bak;

Safâ sarayımızı keder talan etti bak;

Kuşlar ötüyor, uyan!

Bu ateşli feryatlar,

Her tarafı kavurdu.

Her tarafta bir figân,

Uyan derin uykudan,

Derin uykudan uyan!

Derin uykudan uyan!

Bak, bütün Şark ne halde,

Külü göğe savrulmuş…

Boğulmuş bir inilti, susuyor…

Eseri yok… Bu kaybolmuş bir feryat.

Bu toprakta her zerre, bir muzdarip nazardır.

Hindistan’dan isyan et; Semerkand’dan,

Iraktan, Hemedan’dan tuğyan et;

Bir hayat göster, canlan!

Uyan derin uykudan,

Derin uykudan uyan!

Derin uykudan uyan!

Seher vaktidir, güneş ufukta yükseldi bak!

Seherin kulağına kanlı bir küpe taktı,

Sahralardan, dağlardan, kafileler, kervanlar

Yola koyuldu uyan!…

Ey dünyayı gören göz, anlayan göz!

Uyan da, gör ne haldedir cihan!

Uyan derin uykudan,

Derin uykudan uyan!

Derin uykudan uyan!

Sen ne biçim ummansın? Ovalar sakin!

Böyle deniz olur mu, artmıyor eksilmiyor.

Kabaran dalgalar yok, timsahlar kaynaşmıyor,

Böyle deniz olur mu, bu denizin yarılmış göğsünden,

Başı göğe eren bir dalga ol da ufuklara kanatlan!

Uyan derin uykudan,

Derin uykudan uyan!

Derin uykudan uyan!

Hakk’ın ezelî kânunu sana, sana emânet edilmiştir.

Allah’ın varsa eğer, sağı sen, solu sensin!

Onun serveti sen, onun kudreti sensin!

Topraktan yaratılan bir kulsun sen, ey insan!

L

âkin zemin de sensin, evet zaman da sensin!

Hakk’a ermek sırrının şarabını iç ve kan!

Şüphe uçurumundan fırla, kendini kurtar!…

Ne duruyorsun, davran!

Uyan derin uykudan,

Derin uykudan uyan!

Derin uykudan uyan!

Muhammed İkbal•

 

 

Editör: TE Bilisim