Muhammed Şimşek / Analiz-Yorum / Diriliş Postası

Geçtiğimiz hafta sonu (22 Kasım Pazar günü) AB Akdeniz İçin Deniz Kuvvetleri’nin IRINI (EUNAVFOR MED IRINI) harekâtını yürüten Alman “Hamburg” fırkateyni, uluslararası sularda Libya’ya doğru yol alan Türk bandıralı Rosaline-A isimli ticaret gemimizi durdurdu. Fırkateyni bir Yunan komuta ediyordu. Tamamen taraflı ve yasadışı bir saldırıya dönüşen olay gemideki kameralar tarafından an be an kayıt altına alınırken Alman askerleri gemideki Türk mürettebata sert müdahalede bulundu.

Bugün Roma’daki AB Harekât Komuta Merkezi’nin ve gemide sözde denetim görevini gerçekleştiren Alman askerlerinin, uluslararası hukuka ters hareket ettiklerini ve ortada bir art niyet olduğunu ispatlamak için Türkiye’nin elinde çok fazla delil ve uluslararası hukuka uygun sebepleri var.

ULUSLARARASI HUKUKU ÇİĞNEDİLER

En uzun kıyılara sahip ülke olarak Türkiye’nin Akdeniz’deki uluslararası sularda yüzen ticaret gemisine yapılan saldırının uluslararası hukuk kurallarıyla örtüşen hiçbir tarafı bulunmuyor. Zira her şeyden önce Türkiye bir NATO ülkesi ve müttefik konumundaki bir ülkenin sivil gemisine yönelen bu hasmane tavrın izahı yok. Dahası sırf Libya’ya doğru yol alıyor diye durdurdukları gemiye müdahale edebilmeleri için 2292 sayılı BMGK’nın kararına göre de hareket edilmiyor. Bu karar gereği Libya’nın meşru hükümeti olan Milli Mutabakat Hükümeti ile istişare ve izin zorunluluğu var. Uzmanlara göre uluslararası hukuka kapsamında böylesine bir müdahale için bayrak ülkesi Türkiye’den ve geminin kaptanında izin alınması gerekiyor. Ancak olayın gerçekleştiği saatlerde bütün bunların esamesi dahi okunmuyor.

Avrupa darbeci Hafter’in tarafında

Türk bandıralı ticaret gemisinin Libya’daki meşru hükümete sözde silah taşıdığı gerekçesiyle müdahale edildiği ileri sürülse de madalyonun arka yüzünde bir başka hesap yatıyor. Avrupa Birliği Askeri operasyonu adı altında Doğu Akdeniz’de rol kesen Batılı sömürgeci ülkelerin gizli ajandasında Libya’daki dengeleri değiştirmek var. Zira 2292 BMGK kararını görmezden gelerek Libya’ya giden Türk bandıralı gemiyi durduran IRINI harekâtı bugüne kadar Hafter’e silah taşıyan hiçbir gemiyi durdurmadı. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin karasularındaki adaları silahlandıran Yunanistan’a ses etmeyen Batılı sömürgeciler, Libya’da ise ambargo kılıfında darbeci Hafter’e silah sevkiyatına göz yumuyor. Zira sürekli olarak çiğnendiğine dikkati çeken BM’nin Libya özel elçisi Stephanie Williams’a göre ambargo bir şakadan ibaret.

AVRUPA İLİŞKİLERİ ZEHİRLİYOR

Bu olayla Avrupa Birliği bir kez daha uluslararası hukuka aykırı bir tutum ortaya koyarak Türkiye ile ilişkilerde yeni bir skandala imza atmış oldu. Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası haklarının arkasında durmasından rahatsız olan AB yıllardır araya koyduğu mesafeye ek olarak bu türden hukuksuzluklarıyla adeta duvar örmeye çalışıyor. Bunu da ilişkileri zehirleyerek yapıyor.

Öyle ki Avrupa Birliği başından bu yana Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarına yönelik sondaj faaliyetlerini elinde hiçbir yasal sebep olmaksızın krize dönüştürürken her seferinde Yunanistan’ın arkasında durarak bizi köşeye sıkıştırmak istiyor. Bu kadarla da kalmayan AB, sırf Türkiye’nin bölgedeki haklı kazançlarını hazmedemeyerek Libya meselesini burada bahsi geçen olayda olduğu gibi terörize etmek için uğraşıyor. Çünkü Batılı egemen güçler, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in (BM) tanıdığı meşru hükümetle kurduğu ilişkileri Libya’daki yüz yılı aşan sömürgeciliklerine bir tehdit olarak algılıyor. Bugüne kadar sömürdükleri topraklarda Türkiye eliyle adaletin ve en nihayetinde Libya halkının iradesinin tecelli etmesinden ödleri kopuyor.

MACRON BAŞI ÇEKİYOR

Hem Doğu Akdeniz’de hem Libya’da kirli ittifaklar üzerinden sömürü politikaları yürüten Fransa’nın kafayı İslam düşmanlığıyla bozmuş Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un defalarca bütün Avrupa’ya yaptığı “Türkiye’yi durdurmalıyız” kabilinden “haçlı seferi” çağrıları kendini buralarda gösteriyor olduğu da söylenebilir. İslam karşıtı bir cephe inşa etmeye çalışan Macron’un kışkırttığı AB çatısı altında sık sık dile getirilen “yaptırım” çığlıklarının Türkiye’ye sürekli olarak aba altında sopa gösterdiğini de unutmamak gerekir. Önümüzdeki 10-11 Aralık 2020 tarihlerinde yapılacak olan AB Liderler Zirvesi öncesi Brüksel’de toplanacak olan diplomatların not kâğıtlarında “Türkiye’ye yaptırım” başlığının yer alacağını öngörmek çok zor değil. Burada bahsi geçen olayı da kendi haydutluklarını hukuk kılıfında dünyaya yutturmaya çalışacaklarını da şimdiden söyleyebiliriz.

Editör: TE Bilisim