Muhammed Şevket Gökşan’ın  koronavirüse İslami bakış açısıyla nasıl bakılması gerektiği hakkındaki yazısını ikinci bölümü:

Çağın insanının olaya bakışındaki problem ve hakikat!

Yaşadığımız bu Modern çağda insanların büyük bir kısmının bu ve benzer ayetler karşısındaki duruşuna da kısaca değinmekte fayda var.

Bugün Modern insan, kozmosta vuku bulan birtakım hadiselerin, ilmi anlamda nedenine ulaşınca, kendince vuku bulan bu olaylardan kendisini güvende ve emin zannediyor!

Deprem olur fay hattı deriz, enerji birikmesi deriz. Sel olur başka bir neden söyleriz. Felaket denilecek hadiseler yaşanır her birine kendince birtakım nedenleri zikrederiz. Aslında bu Max Weber’in ‘Dünyanın büyüsünü bozmak’ dediği şeyin ve seküler düşüncenin ta kendisinden başkası değil!

Tamam anladık da; bu cansız dediğimiz yerde bu hadiseleri bir hareket ettiren olmadan, kendi kendine, ne diye ve nasıl hareket eder, vuku bulur? Aklen de, bilimsel anlamda da canlı olmayan şeylerin kendi kendisine hareket etmesi muhaldir. Bu gerekçeleri, nedenleri tespit etmek neyi değiştiriyor? Olacak olan depreme mani olma gücünü mü veriyor? Hayır. Olacak olan tsunamiyi mi durduruyor? Hayır. Demek ki ilimin, bilimin gelişen teknoloji ve imkanların ulaştığı seviye, bu ve benzer hadiseleri engelleyemiyor.

Ayrıca akıl da bilim de bu havadisatın gayesiz, hikmetsiz vukuunu muhal sayar.

Elbette ki, ilim ve bilim adamları, Allah’ın (c.c.) birer ayeti olan doğada çalışmalar yapıp, birtakım izah ve gerekçeler bulmalı. Ama diğer yandan bu ve benzer hadiseleri meydana getiren gücü (Allah’ı (c.c.)) görmemizi, o güç sahibinin gücü ve kudreti karşısında acziyetimizi bilip, O’nun rızasına yönelmeyi de bilmemiz gerekmez mi? Bunu bilmek ancak insana yakışan ve yaraşan tavır olur. İster kabul etsin isterse etmesin, ahlak ve irfandan mahrum, zorbaların elindeki güç aracına dönüşen ilim/bilim ve ehli, er ya da geç bu gerçeği anlamaya mahkumdur.

Hakikat

İşin aslı Allah’ın (c.c.) birçok kevni ayetleri karşısında insanoğluna (ikrar etmese de) aciziyetini tattırmaktadır. Tıpkı bugün ve tarihin birçok evresinde vuku bulan hadiselerde olduğu gibi.  Hakikat; İnsan bu acziyetini idrak/ikrar etmedikçe, sükutu hayale uğramaya mahkumdur. İşte bugünün süper güçlerinin, ilim-bilim-fenin, gözle görülemeyen bir virüs karşısında Beyaz bayrak çekmeleri bunun basit bir göstergesidir. Dünya tarihi bunun sayılamayacak kadar örneği ile doludur.

Geçmiş toplumlardan bahseden ayet-i celileler ve tarihi tecrübe bu hakikati bilip, mülkün sahibi olan Allah’ın (c.c.) rızasına yönelmenin, bu ve benzer musibetleri def ettiğini ve bu vesile ile insanoğlunun, dünyanın güven içerisinde olduğunu bizlere öğretmekte. Bu hakikati inkar ve görmemenin ise bu yaşanan ve benzer musibetleri celp ettiğini bizlere haber vermektedir. Zira mülkün sahibi, hakimi ve hareket ettireni O, durduracak ve insanın faydasına hareket ettirecek olan da yine O’dur.

Bu hakikatler ışığında yaşanan hadiseleri ve süreci şöyle görmekte fayda var. Evinizde oturuyorsunuz. Kapınız çalındı. Kulaklarınızı kapatıp orada olanlara da kulaklarınızı kapatın der misiniz! Adına ne dersek diyelim bir musibet zili çalmakta. Bunun karşısında akli ve doğru olan çalan bu zilin arkasındaki sebepleri bir bütünlük içinde doğru okuyup ona göre gerekeni yapmaktır.

Mesela; Rabbimiz (c.c.) Nuh (a.s.), Hud (a.s.), Salih (a.s.), Lut (a.s.)’ın kavimlerinin başlarına gelenleri bizlere haber vermekte. Bu onların başlarına gelenler, onlar açısından adalet (yaptıklarının cezası) olurken, bizler açısından birer ayet ve işarettir. Bu hakikati beyan sadedinde cenab-ı hak İbrahim Suresi 25. ayetinde “Allah bu misalleri insanlara zikretmekte. Ta ki insanlar bu misalleri düşünüp ibret alsınlar” buyurmaktadır.

Biraz daha belirgin anlamamıza yardımcı olacak, birkaç ilahi nefhaya bakacak olursak; rabbimiz (c.c.) geçmiş toplumların başlarına gelen musibet ve olayları öğüt almamız için ufkumuza sunmakta.

Şöyle ki; geriye dönüp bir dünya tarihine baktığımızda, ilk helak hadisesinin Nuh (a.s.) tufanı olduğunu görürüz. Bunun hakkında cenab-ı hak: “Andolsun, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, (Nuh, kavmine) “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi. (Araf 59) buyurmakta; peşine “(Nuh) rabbim ben kavmimi gece gündüz demeden davet ettim” (Nuh, 5) buyurmakta; ardından “Allah’ım, ben onları aşikar bir şekilde de davet ettim” (Nuh 8) demekte;  akabinde “Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.” (Nuh 7) demektedir.

Yazının üçüncü bölümü yarın (18 Nisan Cumartesi) yayımlanacak…

Editör: TE Bilisim