Sosyal Medya Uzmanı Deniz Unay

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın ifadeleri kendi heva ve isteklerini veya fikir ve yorumunu yansıtmıyor, direkt Allah’ın emirlerini, hakk’ın söylemini anlatıyor olduğundan dolayı. Her cümlesine, kelimesine ve hatta harfine katılıyor, onaylıyor ve destekliyoruz. Başkalarının din, örf ve değerlerden uzak tamamen zevki sefaları, hevesleri, sapkın, sapık ve hastalıklı düşünceleriyle, ideolojik nedenlerle söyledikleri boş laflar olmadıklarını bilmenizi istiyorum.

Zinanın ve eşcinselliğin çirkin yüzünü ortaya koymanın ardından, sözde meslek grubu temsilcileri olan Ankara ve İzmir baroları Diyanet İşleri başkanı hakkında suç duyurusunda bulundu. Bilinmelidir ki, bu suç duyurusu öyle basit bir şey değildir. Aslında suçladıkları diyanet gibi görünsene yıllardır çabaladıkları toplumu Allah’ın yolundan alıkoyma işinin bir parçası yani, Allah’ı ve ayetlerini suç kabul edip şikayet etmektir. İnsan haklarını savunmada yersiz ve yetersiz kalıp, hiçbir hak ihlalinde ortada görünmeyen fakat tüm terör odakları ve eşkiyalar için kol kanat geren insan Hakları derneğide bu düşmanca tavıra destek vermekten geri kalmadı.

AMAÇLARI SADECE DİNİ VE DİNDARI AŞAĞILAMAK

LGBT dernekleri ve kendini bilmez ruh hastaları açılan bu davaları destekleyip bir de salyalarını akıtarak sağa sola saldırmaya başladılar. Buruk bir şekilde girdiğimiz Mübarek Ramazan ayında bu işlerin ayyuka çıkması tesadüf olamaz.

İlginç bir şekilde ve üzülerek gördükki CHP sözcüsü Faik Öztrak yaptığı açıklamada, Allah’ın ayetlerini, insanları ayrıştıran bir dil olmakla suçladı.

SOSYAL MEDYADA AZGINLIK

Sosyal medya üzerinden azgın azınlığın, çirkinliğini ve edepsizliğini görmek, ne kadar ileri giderler? Sorusunun cevabı oldu. Açtıkları #yallaharabistana ve #diyanetkapatılsın hashtaglar ile dine ve dindara duydukları kin, öfke ve nefretlerini çirkin ifadelerle ortaya koydular. #alierbaşyalnızdeğildir hastagı altında yaklaşık 500 bin tweet atan yurdum insanı bu çirkin davranışı resmen bu sahadan sildiler. Sadece tweetlerle mi? Hayır, aynı zamanda devletin değişik kademelerinden, STK’lardan ve özellikle dinine sahip çıkan vatandaşlar verdikleri destekle bu azgın azınlığı bir nebze susturdular.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu’nun yaptığı bu çirkin durum karşısında harekete geçerek soruşturma başlattı. Yine bu durum karşısında her şeyi yapmayı kendilerinde muktedir görenler, soruşturmayı hukuka aykırı bulmaları gayet normal bir şey olacaktı ve oldu. Kendileri yaptıkları her türlü melanetin üstünü örtmek için, öyle bir algı oluşturuyorlar ki, her şeyi yapan onlar değil karşılarında saf tuttukları ne varsa onlar gibi, çünkü kendileri sütten çıkmış ak kaşık. Çirkinlik bunların güzellik anlayışı olmuş.

PEDOFİLİYİ LGBT İLE MEŞRULAŞTIRIYORLAR

Eşcinsellik, zina, pedofili ve çocuk istismarı LGBT aracılığıyla meşrulaşıyor. Bu tarz sapkın ve hastalıklı ruh halini ortaya koyan durumları meşru görüp topluma da meşru gösterme çabası ahlaken olduğu gibi hukuken de suçtur. Özellikle bar ve diskolarda çocuk denecek yaştaki gençleri sömüren, aile yerine beraber yaşam adına zinayı özendirenler toplumun altına bilerek dinamit koyuyorlar. Ulusal ve uluslararası sözleşmelerde özellikle çocuk sayılacak yaştakilerin korunması ve kollanması için önce anne ve babayı sorumlu tutar. Bizim aile değerlerimizde önce anne ve baba sonra akraba, çevre, okul şeklinde bu sorumluluğu geniş tabana yayarak yükler. Bir birey için tüm toplum seferber olmalıdır, ne yazık ki bu tarz bir durum tüketim toplumlarında zayıflamış ve artık yok olmaya yüz tutmuştur.

FİLM VE DİZİLERLE DEĞERLERE SALDIRIYORLAR

90’lı yılların başından itibaren oluşturulan POP KÜLTÜRÜ ile dizi film müzik klipleri ve moda aracılığı ile toplumların dini ve geleneksel kodlarını büyük ölçüde bozmayı başaranlar çalışmalarına sosyal medya ve internetin hızlı etkileşimi ile devam etmektedir.

Eşcinselliği meşrulaştırmak için rengarenk bir isim olan LGBT’yi seçerek şirin gösterme çabası, değişik zamanlarda yapılan hastalıklı ruha ve kişiliğe sahip olan kişiler için düzenlenen yürüyüşler, bir çok film ve diziyle bu sapıklığı normal bir şey gibi gösteren platformlar ve bunlara resmen kucak açan muhalif belediyeler. Son dönemde bir dijital film platformunun özellikle bu konudaki dizisine çok tepki gelmesine rağmen yayına alınması, üstelik karakterin isminin Efendimizin (s.a.v) damadı ve cömertliği, kişiliği ve aklıyla bilinen Halife’lerimizden Hz. Osman (ra) olması asla tesadüf değildir.

PEKİ KANUNLARI BU NOKTADA YETERLİ Mİ?

Özellikle Çocuğa yönelik istismarın önlenmesi çalışmalarında aktif bir şekilde çalışan Avukat Kamil EKİNCİ Diriliş Postası Gazetesine şu açıklamaları yaptı.

Öncelikle ve özellikle şunu belirtmek isterim ki bir kısım baroların, İslam’a ve müslümanlara hakaret eden ve meydan okuyan açıklamalarından müslüman bir avukat olarak ben ve benim gibi İslam dinine mensup meslektaşlarım ve yine din ve vicdan özgürlüğüne inanan meslektaşlarım beridir. Bu anlamda bir kısım baroların kendi şahsi nefretlerini tüm avukatların ortak düşüncesi gibi lanse etmeleri de kabul edilebilir bir şey olmayıp, söz konusu nefret beyanlarını kınıyor ve reddediyorum.

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAPSAMI

İnsan hakları savunucusu olduğunu iddia ederek, İslam dinine saldıranlara düşünce vicdan ve din özgürlüğünün de temel insan haklarından olduğunu, anayasamızın 24. Maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde 10. Maddede düzenlenen ifade özgürlüğünden önce düzenlenen 9. Maddede “ Herkes, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak, dinini ya da inancını değiştirme özgürlüğünü ve ister tek başına isterse de başkalarıyla birlikte topluluk içinde, aleni ya da gizli olarak, ibadet etmek, öğretmek, uygulamak ve bunlara uymak şeklinde dinini ya da inancını açıklama özgürlüğünü içerir.” Demekle bu özgürlüğün sadece içsel olarak inanmayı değil, dinini ve inancını açıklamayı ve öğretmeyi de kapsadığı görülmektedir. Her ne kadar Müslümanlar olarak, inanmak için uluslararası sözleşmeye ihtiyacımız olmasa ve insan haklarını çağlar öncesinden gelen sesin söylediği “Arabın aceme acemin araba üstünlüğü yoktur” düsturundan öğrenip iman etsek te, bir kısım batı hayranı İslam düşmanlarının “inanabilirsin ama açıklayamazsın” tavrına karşılık çağlar sonra düzenlenen sözleşmenin bu boyutunu ifade etmekte fayda görüyorum. Zira Diyanet İşleri Başkanının İslam Dininin amir hükümlerini açıkladığı ve inananları bu emirlere uymaya davet ettiği konuşmasına karşı verilen tepki bu tahammülsüz anlayışın yansımasıdır.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ?

Diyanet İşleri Başkanının açıklamasının ardından yapılan İslama ve inananlara hakaretler içeren açıklamalara gelen tepkiler ve açılan soruşturma sonrasında yine aynı düşüncedeki kişi ve gruplar tarafından ifade özgürlüğünün engellendiği iddiasıyla açıklamalar yapıldı. Peki gerçekten bu açıklamalar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinin birinci fıkrasında ifade özgürlüğü düzenlenmiş olup ikinci fıkrada ise bu hakkın ulusal güvenliğin, ülke bütünlüğünün ya da kamu emniyetinin yararı, düzensizliğin ya da suçun önlenmesi için, sağlığın ya da ahlakın korunması için, başkalarının şöhret ve haklarının korunması için, sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Yine sözleşmenin 17. Maddesinde açıkça, sözleşmenin hiçbir hükmünün, herhangi bir Devlete, gruba ya da kişiye, bu Sözleşmede düzenlenen herhangi bir hakkı ve özgürlüğü tahrip etme yetkisi tanımadığı ifade edilmiş olmakla, ifade özgürlüğü adı altında din ve inanç özgürlüğünü tahrip etmeye çalışanlara da cevap verilmiştir.

HAK SAVUNUCULUĞU MU İKİ YÜZLÜLÜK MÜ?

Konu İslam düşmanlığı olunca sözleşmedeki sınırlamaları ve hatta diğer hakları ihlalden çekinmeyenlerin, Müslümanların hakları ihlal edildiğinde sessiz kalmalarına ve hatta daha da ileriye giderek bu hakların ihlalinin bir insan hakkı olduğunu söylediklerine çokça şahit olmuşluğumuz vardır. Yakın geçmişte Fransa Cumhurbaşkanı Macron; İslam’a hakaret eden bir Müslüman düşmanını savunarak “dine hakaret etme hakkına sahibiz” derken itiraz etmeyenler, İnandıkları değerler yüzünden okuldan uzaklaştırılan kız öğrenciler için din ve inanç özgürlüğü, eğitim hakkı engellenemez demeyenler, sırf başörtülü diye darp edilen kadınlar için kadın hakları demeyenler, pedofili tehlikesine göz yumarken çocuk hakları demeyenler, batılı fikir babaları gibi Müslümanlara hakaret edilen sözüm ona karikatürlere sanat diyerek, Şehit Cumhuriyet Savcımız M. Selim Kiraz’ın yaşam hakkını elinden alanları ve işbirlikçilerini ve daha bir çok teröristi kahraman ilan ederek, amaçlarının hak savunuculuğu olmadığını gözler önüne sermişlerdir.

İSLAMA HAKARET SUÇTUR

İslam’a hakaret bir insan hakkı ihlali olduğu gibi aynı zamanda, kanunlarımızda suç olarak düzenlenmiştir. Kanun koyucu, Türk Ceza Kanununun 125. Maddesinde “Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,” ve “Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,” şeklindeki düzenlemelerle dini değerlere karşı hakareti, suçun nitelikli hali olarak düzenlemiş olup, ayrıca Türk Ceza Kanununun 216. Maddesinde halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunu düzenlenmiştir. Bu düzenleme “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

ÇOCUK İSTİSMARINA YAŞAM TARZI DİYEMEZSİNİZ!

Son dönemlerde “LGBT çocuklar vardır” şeklinde topluma dayatılmaya çalışılan akım ve paylaşımları sıkça görmeye başladık. Çocuğun cinsel bir amaçla kullanımını kabul etmek mümkün değildir. Çocuğun cinsel istismarı TCK’nun 103. Maddesinde “çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış” olarak tanımlanmaktadır. Kanun koyucu bu konuda oldukça net bir tanım yapmışken, çocuğun cinsel obje olarak kullanılmasını, çocukların barlarda, cinsellik temalı mekanlarda kullanılmasını, çocuğun cinsel istismarı olarak kabul etmeyip, bir yaşam tarzı ya da modernite olarak gösterme çabaları, aslında LGBT adı altında gizlenen pedofilinin ve çocuk istismarının ta kendisidir ve buna tahammül edilmesi ya da anlayışla karşılanması düşünülemez.

Görüldüğü gibi her türlü sapkınlığı cinsel tercih olarak sunduğunuzda, çocuk tecavüzcüleri de bu sapkın ortamda kendilerine yapılan daveti hiç düşünmeden kullanıyorlar. Hiçbir hak savunucusu hangi ad altında olursa olsun pedofiliyi bir cinsel yönelim olarak kabul edemez.

BU REZİLLİKLE MÜCADELE EDİLMELİDİR

Ülke olarak taraf olduğumuz Çocuk hakları sözleşmesi (özellikle 17. Maddesi) ve ÇKK (özellikle 4/1-a,b) ve diğer ulusal ve uluslar arası mevzuat hükümleri gereğince devletin çocukları zararlı yayınlardan, her türlü ihmal ve istismardan koruma ve çocuğun yarar ve esenliğini sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülük aslında, çocukların gelecek nesillerini oluşturacak olması açısından değerlendirilecek olursa aynı zamanda devlet için bir beka meselesidir.

Bu kapsamda yukarıda değindiğimiz konular ışığında özü çocuk istismarı olan LGBT çocuklar vardır şeklindeki pedofili söylemleri ile sapıklığı cinsel yönelim olarak göstermeye çalışanların bir başka çirkin yüzü ise çizgi filmlerde ortaya çıkmaktadır. LGBTQ+ siteleri tarafından yayınlanan bir çok çizgi filmde dudak dudağa öpüşen, cinsel amaçlı sarılan çocuklar, çocuğu öpen yetişkinler bulunmakla, bu çizgi filmlerde yer alan fiiller gerçek hayatta 5237 sayılı kanunun 103. maddesi anlamında çocuğun cinsel istismarı suçunu oluşturmaktadır. Zira; 103/1-a bendinde çocuğun cinsel istismarı, on beş yaşını tamamlamamış çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda toplum olarak, mücadele verdiğimiz çocuğun cinsel istismarını bu denli pervasızca güzel göstermeye çalışmanın başlı başına suç teşkil edeceği ve toplumun milli manevi değerlerine zarar verdiği ve çocukların istismara maruz kalma tehlikesini kat kat arttırdığı ortada olmakla birlikte söz konusu yayınların aynı zamanda TCK 226 madde kapsamında müstehcenlik suçunu teşkil ettiği de açıkça ortadadır. Yargıtay da kararlarında müstehcenlik suçundaki hukuki menfaatin toplumun ar ve haya duyguları olduğunu, bu duyguları inciten ürünlerin müstehcen olduğunu kabul etmiştir. Bu bağlamda çocuklarımızı ve geleceğimizi korumak için ulusal ve uluslararası mevzuatın daha etkin kullanılması, gerekirse yeni yasal düzenlemelerle bu sapkınlıklardan çocuklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

AHLAKSIZLIK BİR İNSAN HAKKI MIDIR?

Ahlak evrensel bir kavram olup, toplumdan topluma değer yargılarının değişiyor olması bu gerçeği değiştirmez. Bu gerçekliği gözeterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6,8,9,10 ve 11. Maddelerinde zikredilen hakların toplumsal ahlakın korunması için kısıtlanabileceği zikredilmiştir. Bu da bize ahlaksızlığın insan hakkı olarak sunulamayacağını, bilakis ahlaksızlığı yaymanın kendisinin bizatihi insan hakkı ihlali olduğunu gösteriyor. Bu anlamda ahlaksızlıkla mücadele de toplumun tümünün yararına topyekun hak temelli bir mücadeledir. Yeri gelmişken Sayın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın hutbesinden bir kesiti tekrar etmek isterim. “ Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim”

Editör: TE Bilisim