ABD’de 45. Başkan Donald Trump’ın çalkantılı geçen 4 yılı sona erdi. Trump dünyada neleri değiştirdi, ülkesinde ne gibi farklılıklara yol açtı? Genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Doç. Dr. Abdurrahman Babacan

Amerikan dış politika tecrübesi, iki farklı akım tarafından şekillenegelen tartışmalardan müteşekkildir. Bir tarafta Amerika’nın ilgisini kıta dışı meselelerden çok kıta içi duruma ve ülkenin gücüne odaklayan ‘izolasyonist’ bir politik tercih ile, diğer yanda, ‘küresel liderlik’ nosyonu ekseninde kümelenmiş, Amerikan askeri üstünlüğünün adil ve temiz bir dünya için bir önkoşul olduğu tezi arasındaki gel-git’li bir hâl yani. Trump’ın bu anlamda, 2016 seçim kampanyası dönemi boyunca Amerika’nın kendi başat sorunlarına odaklı bir söylemi ve ciddi maliyetler üreten küresel operasyonlarının sorgulanması ve revize edilmesi yolunda bir temel önermesi vardı. Bu da esasen Trump döneminin, Amerikan liderliği açısından nasıl olabileceğine ilişkin birtakım sorular üretmişti. Oysa ABD dış politika paradigmasının artık geri dönülemez patikasında; daimî yüksek seviyelerde askeri harcama, küre çapında büyük bir üs ağı, küresel askeri müdahaleye dair büyük bir tutku, genişleyen ulusal güvenlik aygıtları ve tahripkâr/yıkıcı bir silah endüstrisine dayalı ana hattan vazgeçebilmesi gerçekçi durmuyordu. Nitekim öyle olmadı da. Yani, ilk dönemlerde çokça dillendirilenin aksine, içe kapanan bir ABD değil, mevcut hegemonyasını muhafaza edip yeniden pozisyonlandırmak adına küresel düzeyde hamleler yapan bir ABD olduğu pekâlâ söylenebilir Trump dönemi için. Belki selefl erinden farkı, hegemonyasını korumak için yerleşik kurum, norm, anlayış ve anlaşmalara uymayan, uluslararası toplumun rızasına kulak asar gibi davranmayan ve maddi kazanç odaklı Makyavelist bir patikada ilerleyen tarzı oldu. Bir başka ifadeyle, ABD’nin hegemonik siyasetini paraya tahvil ederek artık açık bedeller karşılığında bu taahhütleri sürdüreceğini deklare eden bir yoldu bu.

ABD’DE BİDEN DÖNEMİ

Nükleer silah modernizasyonu programına trilyonlarca dolar aktarmayı programına alan; Rusya’ya karşı ‘Avrupa Güvencesi İnisiyatifi’ kapsamında Doğu Avrupa’ya binlerce asker gönderen; toplamda 170 bin askerinin denizaşırı görevlerde bulunduğu; NATO’ya dair tüm operasyonel eleştirileri bir yana, görev süresince NATO’nun birliği ve güvenlik hassasiyetlerinin başat aktörü olmayı sürdürerek kuruma kaynak artırmaya devam eden; Polonya’da daimî bir askeri üs için müzakereler yürüten; Asya-Pasifik’te Çin’e karşı blok inşası kapsamında Tayvan, Japonya ve Güney Kore ile ilişkileri derinleştiren ve Çin’in ısrarlı ikazlarına karşın Güney Çin Denizi’nde ABD donanmasının seyrüsefer devriyelerini artırırken bir yandan da teka tarafl ı ithalat vergisi koyan;Afganistan ve Suriye’den asker çekme söylemine karşın her iki ülkedeki askeri varlığını ileri adımlarla tahkim ettiren; İran’a karşı Orta Doğu’da politik-mezhepsel bir blok kurarak sistematik çevreleme politikası inşa eden; Yemen’de Suudi önderliğindeki savaşa ABD’yi suç ortağı yapan Obama politikalarını kaldığı yerden devam ettiren, hatta bu başlık ve Kaşıkçı cinayetine ilişkin takınılan tutum da dahil olmak üzere Riyad ile olan bağlamın kapsamını genişleten bir politikalar bütünü, Trump döneminin küresel siyaset fotoğrafında ilk göze çarpanlar. Dahası da var: meşhur ‘küre’ fotoğrafıyla başlayıp Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki normalleşme anlaşmaları ile olgunlaştırdığı süreç eliyle çözüm formülünün kapısını aralaması ve Kudüs kararının da sembolize ettiği İsrail’in ontolojik mevcudiyeti ve pratik güvenlik kaygılarını çok ileri bir faza taşıması. Ve tabii ki, Obama döneminden miras alarak, vaat ettiğinin aksine daha da tahkim ettirdiği Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığını ve PYD-YPG üzerinden operasyonel faaliyetlerini bilfiil yürütmeye devam etmesi.

TRUMP’TAN FARKI NE OLACAK?

Biden döneminin Trump döneminden en büyük farkı ne olacak? Söylemiş olduğum gibi Trump, yerleşik norm ve uluslararası anlaşmalara, Amerikan çıkarları bakımından somut sonuçlar odaklı bakan bir liderdi. Ve bunu, gerektiğinde tek tarafl ılık üzerinden yürüten bir tacir/işadamı müzakereciliğine sahip bir figürdü. Esasen buradaki temel meselesi, Amerika’nın üzerine almış olduğu küresel taahhütlerin, Amerika açısından kurtulunması gereken fazlalıklar ve gereksiz bagajlar olduğunu düşünmesiydi. Zira bu küresel taahhütler ve kurumsal bağlılık ve anlaşmaların, uzun vadede sürdürülebilir ve çıkarlara tahvil edilebilir olmadığı gibi realist tona sahip bir yaklaşımdan hareket ediyordu. Çok uluslu kurum, yapı ve anlaşmalara karşı çıkması; beraberinde çeşitli hususlarda bazı kota ve yasaklara müracaat etmesi de hep bu çıkar-temelli tondan kaynaklanan durumlardı. Elbette ki duvar örme, seyahat yasağı koyma gibi politikaların çıkarlara gömülü bir kimliksel-ideolojikboyutu da bulunuyordu. Ama bu boyut, çıkarlarla çakıştığında kolaylıkla gözardı edilebilecek birşeydi aynı zamanda Trump için. Nitekim hem kimliksel hem ilkesel hem ideolojik ve değersel zeminden bakıldığında Kaşıkçı cinayetinin baş sorumlusu olduğu ayan beyan ortada olan Veliaht Prens M. Bin Selman’a kalkan olması tam da bu öncelik ve önem sıralamasıyla ilgili bir şeydi. Biden’ın ilk icraatlarının ise bu söyledikleriniz olması şaşırtıcı değil. Zira Biden, Trump’ın aksine, siyasal söylem ve uygulama yönünü, her şeyden önce tek tarafl ılığa karşı geleneksel çizgiye dönerek kurumsal zemine dayanmayı yeniden tesis etmede bulan bir figür. ‘Geleneksel normal’ doğrultusunda kısmî tadil edilmesi beklenen kurumsal yapılar, küresel liderliğin uygulanmasına dönük Amerikan istisnailiğinin mantraları doğrultusunda revize edilecektir bu dönemde. Bu doğrultuda, pratikte karşımıza muhtemelen, devlet aklının gerekleri doğrultusunda ‘Amerikan rüyası’nın tadil ve tahkim ettirileceğine dönük küresel düzeyde bir inanç ve güven inşası çabası çıkacak.

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER NASIL OLUR?

Biden döneminde TürkiyeABD ilişkileri nasıl ilerleyecek, iki ülke arasındaki zorlu konular neler olacak? Obama’nın yardımcısı iken iki dönem boyunca Orta Doğu dosyası Biden’ınkendisinde idi. Dolayısıyla oradan bırakılan mirasa bir bakmakta fayda var her şeyden evvel. Hikâye uzun; ancak özellikle Obama’nın ikinci döneminden bugünlere ana fotoğrafta bize kalan, istikrarsızlık üreten politikaların ve tamamlanmamış ve açık bırakılmış gerilim hatlarının Ortadoğu-Afrika-Kafkasya hattına dayatılması oldu. Bir başka deyişle, Obama Bush’tan savaşlar devraldı, Trump’a iç savaşlar, terör yapılanmalarının artan etkinliği ve mezhep eksenli gerilimler bıraktı. Irak, Afganistan, Suriye, Libya, Yemen, Filistin, DAEŞ, YPG-PYD; söz konusu tarifin temel başlıkları. Biden’ın başkanlık döneminde; Pentagon ve CENTCOM’un öncelik tanımlamaları doğrultusunda Orta Doğu’ya ilişkin stratejinin ana yönünün ve askeri varlığın tahkiminin süreceğini öngörmek mümkün. Buradaki en önemli başlığı Suriye kaplıyor. Obama döneminde başlayıp Trump döneminde aynen sürdürülen temel stratejisi gereği, Suriye’nin kuzeydoğusunda, az maliyetli ve geriden yönlendirilen; enerji ve İsrail’in güvenliği başlıklarına bir nevi garantörlük hizmeti sunacak vekil-paramiliter-terör güçlerine daha da yatırım yapılacağı; hatta iç yapılanmalarında birtakım niteliksel değişikliklere gidilebileceği beklenebilir. Yani meşruiyet anlamında uluslararası toplumun onayını da kazanabilmek adına PYD-YPG unsurlarının içeriğinde bir niteliksel değişime gitmek suretiyle, bizatihi kendisi tarafından da resmi olarak terör örgütü kabul edilen PKK’nın görünür unsurlarının Irak tarafına çekilerek, bu yapıyı (PYD-YPG) legal bir muhalefet yapısı olarak tahkim ettirme yolunda bir stratejiyi bekleyebiliriz. Özetle Türkiye burada, hibrit bir baskılama stratejisi ile karşı karşıya kalabilir.

YAPTIRIMLAR SERTLEŞEBİLİR 

“Türkiye’nin S-400 başlığının da bu zeminden bakıldığında, daha sert bir ABD politikası ile karşılaşabileceğini bekleyebiliriz” diyen Doç. Dr. Babacan “Nitekim geçtiğimiz ayki CAATSAyaptırımları bunun işaret fişeği idi. Yine, yeni Dışişleri Bakanı Blinken’ın dün Senato’daki tonu sert ve geleceğe matuf tehditvari söylemlerini de bunun bir cüzü olarak değerlendirmek mümkün. Ancak buna karşın, Türkiye’nin görece ciddi ve büyük avantajlar demetine sahip olduğunu da eklemeden geçmeyeyim. Yani bu söylediklerim, olası senaryoları masamızda tutmak gereğini ifade etmek için. Yoksa diplomaside ve reel güç ilişkilerinde Türkiye’ye bakan oldukça kuvvetli yönler bulunuyor artık” dedi.

DOĞU AKDENİZ MESELESİ

Biden’ın izleyeceği yeni politikaları değerlendiren Doç. Dr. Abdurrahman Babacan “Doğu Akdeniz’deki mevcut duruma ilişkin de görece aktif bir Amerikan politikası beklenebilir. Buradaki ana taşıyıcının ise NATO olması kuvvetle muhtemel. Zira hem Suriye denkleminde hem Akdeniz’deki gelişmelerde etkisiz kalan NATO’nun, Biden dönemiyle birlikte daha aktif ve etkin kullanılması yolunda bir iradeyi bekleyebiliriz. Daha müdahil bir NATO ile, Doğu Akdeniz’deki tarafl arın aynı ittifakın üyeleri olması gerçeğinden hareketle meselenin diplomatik bir zemine daha fazla kayabileceği, Türkiye’nin de bu yönlü bir baskılama ile karşılaşabileceği durumuna hazırlanmak gerek” değerlendirmesini yaptı.

Editör: TE Bilisim