Emine Şeçeroviç Kaşlı / Özel Haber

Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nde imamlık görevini yürüten isimlerden biri de 2015 yılında Kuveyt’te düzenlenen Uluslararası Kur’an-ı Kerim Yarışması’nda birinci olan Hafız Ferruh Muştuer. Aslen Boşnak kökenli olan ve ailesi 93 harbi sonrası Türkiye’ye göç eden Muştuer, Ayasofya Camii’nin ibadete açıldığı günden bu zamana kadar devam eden heyecanını, Türkiye’de yaşayan bir Boşnak olmayı ve Ayasofya Camii imamlığına uzanan hayat yolculuğunu Diriliş Postası’na anlattı.

“ZİYARETLER DEVAM EDİYOR”

Ayasofya imamının bir Boşnak olduğu duyulduğunda bütün Balkan Müslümanlarında ayrı bir sevinç yaşandı. O dönem o tepkilerden haberdar mıydınız, takip edebildiniz mi?
Ayasofya açıldığı günlerde Bosna’da hakikaten bana mutluluk ve gurur veren bir sevinç oluştu. Bosna’dan gelen telefonlardan ve oradan Ayasofya’ya ziyarete gelen kardeşlerimizden öğrenmiştim. Ayrıca bu yoğun ziyaretler halen devam ediyor buda benim için mutluluk verici. Bosna’ya selam olsun.

Boşnaklar’ın yaşadığı bu mutluluk sizin için ne ifade etti?
Türkiye’nin Boşnaklar’ için ayrı bir yeri vardır, bunu sizler de bilirsiniz. Türkiye’de olan her şey Bosna’da yakından takip ediliyor. Türkiye ve Bosna et ile tırnak gibi, dolayısıyla Boşnaklar’’ın mutluluğunu bir Boşnak olarak çok kıymetli görüyorum.

Kendinizden bahseder misiniz biraz, aileniz ne zaman Türkiye’ye geldi? Küçükken ailenizde Bosna’dan, Sancak’tan bahsedilir miydi? Nelerden bahsedilirdi?
Ailemiz 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sırasında gelmiş, şu an Kütahya şehrinde bizim köyümüz ile birlikte iki Boşnak köyü daha var. Ayrıca şehir merkezinde de var,çok eskiden gelmişler, aslında ilk önce Bursa’ya gelmişler, anlatıldığına göre o yıllarda Kütahya’da Boşnaklar’ı çok seven bir yönetici varmış onları Kütahya’ya davet etmiş onlarda orayı sevmişler ve kendilerine oradan yer vermişler. Halen o köyde ayrıca şehir merkezinde ağırlıklı olarak yaşıyorlar, zaman zaman Bosna’dan köyümüze çok ziyaretçi geliyor.

“BOŞNAKÇA’YI İYİ KONUŞUYORUZ”

Bosna Derneği diye bir derneğimiz var bu işleri takip ediyor. Aslında bizi çok merakta bırakan bir şey de eskilerden nereden geldiğimiz, oradaki akrabalarımızdan hiç bahsedilmedi. Neredeyse bir asırdır bağlar tamamen kopmuş, bunun hakkında hiçbir bilgimiz yok. Buna rağmen halen Boşnakça çok iyi bir şekilde konuşuluyor, Boşnaklığımızdan hiçbir şey kaybetmemişiz.

Boşnakça biliyormuşsunuz. Nasıl öğrendiniz? Çocuklarınıza öğrettiniz mi?
Boşnakça’yı çok iyi konuşuyoruz, evimizde biz dört kardeşiz anne baba Boşnak olduğu için ve köyde herkes çok iyi konuşuyor. Hatta gelenler hayret ediyorlar bunca yıldır nasıl unutmadınız diye. Dilimiz konusunda Türkiye’de bize kimse bir baskı yapmadı, buda dilimizi korumamıza yardımcı oldu. Benim de iki kızım bir oğlum var, dili biraz biliyorlar ama eşim Boşnak olmadığı için çok fazla öğrenemediler; köyümüzde yaşamadığımız da bir etken.

Bugün Bosna Hersek sizin için ne ifade ediyor? Ziyaret ediyor musunuz?
Bosna bizim ata yurdumuz, biz ve babalarımız Türkiye’de doğduk, ama bütün Boşnaklar’da Bosna’ya ayrı bir sevgi vardır, tabii ki zaman zaman geliyorum ve inşallah pandemi biter bitmez eşimi ve çocuklarımı da getireceğim.

Bosna’da en çok neyi seviyorsunuz ve özlüyorsunuz?
İnsanlarının sıcak ve sempatikliğini, doğal güzelliğini, tarihi mirasını; kısacası Bosna’yı özlüyorum.

“Ayasofya’da imamlık gurur verici”

Tekrar Ayasofya’ya dönelim. İmamlık görevi için teklif aldığınızdaki hisleriniz neydi?
Ayasofya; bugün misyonu itibariyle çok önemli. Kâbe, Mescid-i Nebi, Mescid-i Aksa ve Ayasofya, önem sırasına göre dünyanın dördüncü önemli camii. Buraya imam olmak onur verici bir durum. Her imam arkadaşımızın şeref duyacağı bir görev. Atandığımızda bizim için büyük bir sürpriz oldu ve hamd ediyoruz, ayrıca büyük bir sorumluluk, altından kalkabilmek için Allah’a dua ediyorum.

‘Açılışta 350 bin kişi vardı’

Ayasofya’da kılınan o ilk namaz... Nasıl bir duyguydu?
Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması için yıllarca mücadele edildi, çok dualar yapıldı. İnsanlarda büyük bir özlem vardı. Bu büyük şeref, şerefli bir lidere; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu. Çok kalabalık olacağını bekliyorduk zaten olmaması düşünülemezdi. 350 bin insan vardı açılış günü. Sonraki günlerde ise günlük 25 bin kişi civarında ziyaretçi geliyordu ve halen devam ediyor. İlk kıldırdığım namaza gelince anlatılamaz bir duyguydu; Fatih’in mihrabında onun Ayasofya’sında namaz kıldırmak, inanın bacaklarım titredi halen o heyecanımız devam ediyor.

Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması tarihi bir karar. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Ayasofya inşallah bir daha kıyamete kadar kapanmaz. Sadece Türkiye’nin değil, İslam ümmetinin bir mescidi; aynen Kâbemiz gibi. Daima açık kalmalı, baştan tepki gösterenlerin sesi kesildi. Onlar bile gelip görüyorlar ve mutlu oluyorlar. İsteyen istediği gibi girebiliyor. Ayasofya artık müze değil cami. Bunu bütün dünya anladı, bunu yapabilmek için güçlü bir siyasi irade gerekirdi bunu da Cumhurbaşkanımızdan başka kimse de yapamazdı.

“KIYAMETE KADAR CAMİ KALACAK”

Bu karara karşı çıkanlar olmuştu. Onları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayasofya nasıl bir mesaj veriyor aslında?
Yıllar önce Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi o çevrelerde bir sevince sebep olmuştu. Onlara göre Ayasofya bir kilise idi ve ‘Kilise olmayacaksa cami de olmasın, müze olsun’ diyorlardı. Ama hamdolsun artık müze değil Allah’ımızın adının yüksek seslerle haykırıldığı bir cami. Kıyamete kadar da öyle kalacak inşallah.

11 yaşındayken hafız olmuşsunuz. Kur'an’la nasıl tanıştınız, nasıl sevdiniz?
Evimizde elhamdülillah Kur’an çok okunurdu, köyümüzün imamları bizim eve çok gelirdi. Rahmetli babam sürekli davet ederdi, ayrıca kendisi çok hafız olmak istemiş ama nasip olmamış. Allah bana nasip etti, babamızın duasıyla isteği ile sadece ben değil oğlum ve iki yeğenim de hafız oldu. İnşallah ailemizden hafızlar eksik olmayacak, bütün kardeşlerime şiddetle tavsiye ediyorum.

Editör: TE Bilisim