Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Yunus Emiroğlu, kalp hastalıklarında genetik tabanlı önlenemeyen bazı durumlar dışında önlenebilir birçok risk faktörünün de rol aldığının bilindiğini aktardı.

Kalp damar hastalıklarının başlıca risk faktörlerinin dengesiz ve hazır gıdalarla beslenme, diyabet, obezite hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, hareketsiz bir yaşam tarzı, tütün ve alkol tüketimi olarak sıralanabileceğini ifade eden Emiroğlu, şunları kaydetti:

"Özellikle bu risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile kronik damarsal kalp hastalıklarına bağlı gelişebilecek inme, kalp krizi gibi birçok komplikasyonun ve ölümün yüzde 80 oranında azaltılabileceği bilinmektedir. Bu risk faktörlerinin kontrol altına alınması gerekli ciddiyet gösterildiği takdirde zor değildir. Böylece daha sağlıklı bir kalp ve mutlu sürülebilecek bir yaşamın mümkün olacağı unutulmamalıdır. Hastalıklara yakalandıktan sonra tedavi edilmesinden ziyade yakalanmadan önce gerekli önlemleri almak ve bu önlemleri sürdürebilir kılmak tüm hastalıklarda olduğu gibi kronik kalp hastalıklarında da en önemli adım olarak kabul edilmelidir."

Akdeniz tipi beslenme kalp sağlığını korumada yardımcı

SBÜ Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdülkadir Uslu da günümüzde trans yağ, şeker, tuz gibi gıdaların işlenmiş şeklinin daha sık kullanıldığını, bunlardan uzak durup kalp damar hastalığı ve inmelerin önlenmesi açısından Akdeniz tipi beslenme olarak adlandırılan sebze ve meyvelerle zenginleştirilmiş beslenme şeklinin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Uslu, günlük tuz alımının 5 gram ile sınırlandırılarak ev yemeklerine ağırlık verilmesini, evde pişirilen katkı maddesi olmayan yemeklerin tüketilmesini, ayrıca, sigara ve alkolden uzak durulmasını önererek, şöyle devam etti:

"Biz şunu biliyoruz ki çocuk yaşlardan itibaren koroner arterlerde yağlanma ve obezite ile ileride karşılaşılacak kalp damar hastalıkları yakından ilişkilidir. Gerek kan şekeri düzeylerimizin dengesi gerekse obeziteden korunmak ve getireceği yükleri azaltmak için haftada en azından 3 gün yemeklerden 1 saat sonra 30 dakika süreyle ritmik bir egzersiz ya da yürüyüş bu bahsettiğimiz dengeyi sağlayacaktır. Bu çok basit egzersizler için spor salonu şart değildir. Hem kendimiz hem sevdiklerimiz için bunu yapmayı tavsiye edebiliriz. Bunların yanında kilo fazlalığımız var ise bahsedilen beslenme şekli ya da bir diyetisyen yardımı ile fazla kilolarımızdan kurtulmak, yağ dokumuzu kas dokusuna çevirmek uygun bir adım olacaktır. Ayrıca mutlaka kan değerlerimiz hakkında fikir sahibi olmak için kan kolesterol düzeyimiz, tam kan sayımımız, şeker oranımızı mutlaka baktırmalı ve arada tansiyon değerlerimizi ölçerek bilgi sahibi olmalıyız. Burada şunu vurgulamak isterim ki şeker hastalığımız ya da yüksek tansiyon sahibi olmamız bizlerde her zaman bir şikayet oluşturmayabilir ya da oluşan şikayetleri fark etmeyerek başka nedenlere yorabiliriz. Belirli aralıklarla hekim kontrolünden geçmek faydamıza olacaktır."

Editör: TE Bilisim