Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri 

Bu yazımda İslâm tarihinden bir örnek olması bakımından Endülüs Emevi Devleti’nde kadının toplumdaki yerine değinmek istedim. Endülüs’te kadınlar erkeklerin düzenlediği edebiyat meclislerine katılabilir, erkek talebelere ders verebilir, kendi adlarına medrese açıp talebe yetiştirebilir, evlerini geçindirmek için çalışabilir ve tıp alanında uzmanlaşıp mesleklerini icra edebilirlerdi. Ayrıca Halifenin sarayında kâtiplik yapabilir, fıkhî meselelerde görüş beyan edebilirdi. Kısacası hayatın her alanında kadınlara da yer vardı.

 Bir örnek vermek gerekirse, Kurtubalı Lübna 10. yüzyılda 3. Abdurrahaman’ın saltanatı altında sarayda yetişmiş bilim kadınıdır. Aynı zamanda iyi bir kâtip, şair ve matematikçi olan Lübna, Kurtuba Saray Kütüphanesi’nde müdirelik görevinde de bulunmuştur. Kütüphanesinde beş yüz binden fazla kitap bulunmasını sağlamıştır. Öklid, Arşimet gibi önemli şahsiyetlerin eserlerini tercüme edip kendi yorumlarını katarak kitapları Endülüs kütüphanesinin raflarını süslemiştir.

Bir diğer örnek de matematikçi ve astronom olan Fatıma el-Mecritiye’dir. Mecritiye babası ile birlikte astronomi ve matematik üzerine çalışmalar yapmıştır. Yıldız haritaları çıkarmış, usturlap aletinin yapımında babasına yardım etmiştir.

  Ortaçağ Hıristiyan dünyasında kadının ruhunun olup olmadığı, 18. yüzyılda Fransa’da hala kadının insan olup olmadığı tartışılırken, İngiltere’de erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı, erkeğe sormadan söze başlayamayacağı kabul edilirken daha 10. yüzyılda Endülüs’te cinsiyet ayrımı yapılmaksızın insanlar ilim ile hemhal olmuştur.

NİHAN ALTAYTAŞ-HAZIRLIK G

SANAL KATİL

Ankara’nın havası bugün de acımıyordu. Zemherinin habercisi olan soğuk rüzgârlar estikçe genç adam üşümesine engel olamıyordu. Kafasını ceketinin yakasına gömüp yürümeye devam etti. Soğuğa söylenirken aniden bastıran sis, adımlarını hızlandırmasına sebep oldu. Kızı kaybetmek istemiyordu.

 Hiç olmadığı kadar tuhaf hissediyordu bugün. Belindeki silah hiç olmadığı kadar ağır geliyordu ona. Aklındaki düşünceler kendini sorgulamasına neden oluyordu. Gerçekten bunu yapacak mıyım? Gözlerimin odağı olan bu kızı vuracak mıyım? Elbette vuracaktı. Tereddüde mahal vermeyecek kadar uzun süredir yapıyordu bu işi. Peki ya çekmeye başladığım bu vicdan azabı da neyin nesi? Kalbim neden böylesine sıkışıyor? Çünkü kız masum ve güzeldi. Oysaki bir katil olarak görevi, kurbanlarıyla ilgilenmek değil, onları öldürmekti.

 Davetsiz gözlerin incelediği genç kız; uzun boylu, beyaz tenli, belki de henüz yirmisine bile basmamıştı. Beline dökülen saçları siyah, hafif dalgalı… Üzerinde havanın kasvetine uyum sağlayacak cinsten gri, dökümlü bir elbise. Bu halde üşüyor olmalıydı. Çok geçmeden kollarını vücuduna sarmış, az sonra olacakları hisseder gibi nereye gittiğini bilmeden kaçmaya başlamıştı. Aceleci adımları ve etrafa attığı huzursuz bakışlar, peşindeki adamı temkinli davranmak zorunda kılıyordu. Adam, yaşadığı anlamsız çelişkiye son vermezse içindeki duyguya yenik düşecekti. Soğukkanlı olup elini çabuk tutmaya karar verdi. Bulundukları caddenin kalabalık olması işini zorlaştıracak gibiydi. Neyse ki kız tenha bir sokağa doğru ilerliyordu. Terkedilmiş binalar ve birkaç çöp konteynerinden başka bir şey bulunmayan bu sokak cinayet için oldukça elverişliydi. Kızın burada ne aradığı hakkında bir fikri yoktu ama önemli de değildi. Harekete geçmesi gerekirken kulağına gelen sesler adamı duraksattı.

(Cızırtı sesleri)

Oyuncu 1:

—              Hadisene be oğlum! Vur kızı da alalım birinciliği.

Oyuncu 2:

—              Aynen, bitir şu oyunu.

-Mikrofon açık-

  —  Hallediyorum şimdi.

Eli pantolonunun beline sıkıştırdığı silahına giderken nefesini tutmuş, her sesi duymak için kulaklarını kabartmıştı. Etraftaki ölüm sessizliği güven vericiydi. Artık tümüyle hazır olan genç adam yavaşça silahını doğrulturken kızın bir anda arkasına dönmesi onu şaşkına çevirdi. Karşısındaki eli silahlı adamı gören kız, korkuyla kaçmak yerine usulca yere çömeldi. Aramakta olduğu şey ayağına gelmişti. Az sonra huzura kavuşacaktı. Bu olan bitenin kafasını karıştırmasına izin vermeyen genç adamın eli tetiğe gitti, parmağının uygulayacağı tek bir baskı istediği sonuca ulaşmasını sağlayacaktı. Öyle de oldu. Tam isabet. 10 puan.

Başarılı vuruşu sayesinde takım arkadaşlarıyla birlikte birincilik koltuğuna oturan gencin yüzünde donuk bir ifade belirdi. Çünkü ekrandaki “Winner” yazısı ilk defa kanlı bir görünüm almıştı. O, hayallerinin katili olmuştu.

ZÜLEYHA ASUDE DEMİRKAYA-10/G

LALELER

Bir avuç lale soğanı, ellerinde

Tam 2 yıl

Ekti, su verdi, büyüttü...

Sularını hiç eksik etmezdi.

 

Her şey nemadan ibaret gelirdi

2 koca yıl boyu

Büyük resme bakınca anladım

Bu bir yolmuş, olma yolu.

 

Güzel şeyler geç fark edilir derler

Bu da öyle oldu.

Laleler nemaya erdi ama

Son üç yıl susuzdu.

 

Kuraklık yılı

Çok gören olmuş, eş dost akraba...

Senin laleler vardı ya hani

İşte onlar; dört bir yana kök salacak demişler,

Bozkırı aşıp çok yere ulaşacaklar.

 

Öyle de oldu, laleler bozkırı aştı ama

Kimi yolda kaldı, kimi yol alamadı

Henüz yolda olan da...     

Seren Ebrar SEVİNÇKAN 9-E

HOŞ SADA

Aldık kalemi elimize,

Belki dilimizden olmasa da

Kalbimizden bir şeyler dökülür diye…

Sorguladık hayatımızı

Biz bu dünyaya ne kattık diye,

Yoksa hayatın anlamını ararken

Kendimizi mi kaybettik diye…

Kaybolmuşluğun içinde çırpınırken

Bizi kim mum misali aydınlatacak diye?

Simsiyah gecenin karanlığında düşündük mü

Bugün yine gönül kabesini yıktık mı diye...

Her bir gün su gibi akıp giderken

Biz de bir damla su olup

Birinin hayatına dokunabildik mi diye...

Fiiliyatta olmasa da

Belki vakti gelince söylediklerimizden pay alırız biz de,

Yeter ki iyi niyetimizden vazgeçip de

İnandıklarımızdan taviz vermeyelim.

Ben kendime söz verdim

Bu kubbede bir hoş sada bırakayım diye.

 ZÜLAL SOYSAL-10/G

BEN MÜCAHİD

Bu gürültü ne?

Bizi nereye götürüyorlar?

Burası çok soğuk, kimse gülümsemiyor

Burada çığlıklar var, kimsenin duymadığı

Kulaklarını kapadığı çığlıklar

 

Ayaklarıma pranga dedikleri şeyi takıyorlar

Oyun mu oynuyoruz?

Öyleyse neden kimse gülmüyor?

 

Neden beyaz kuşların cıvıldadığı bir sabaha uyanamıyorum?

Neden salıncağımda savrulup rüzgarı yüzümde hissedemiyorum?

Neden gökyüzü bile karanlık?

 

Anlıyorum sonralarında

Doğu Türkistan diyorlar buraya

Her geçen gün sesimizin kısıldığı

Dua kaleleri boş kaldıkça

MELEK NİSA GÜNEY- HAZIRLIK G

Editör: TE Bilisim